Kelâmbaz

Türk Basınının Sancılı Dönemi: Takrir-i Sükûn

Demokrasi tarihimizin kökenleri 1840 yılındaki mahallî seçimlere kadar gider. Pek çok kişinin iddiasının aksine ilk demokrasi teşebbüslerimiz dünyaya örnek olacak şekildeydi. Vilayet ve kaymakamlık yönetiminde halkın seçtiği azalar olur; bunların yarısı Müslüman, yarısı gayrimüslimlerden oluşurdu. Bu uygulamanın, zamanın Avrupa’sında emsali yoktur. Demokratikleşmenin ikinci büyük teşebbüsü olan 1876 Anayasası’yla kurulan meclisteki mebusların üçte birinden fazlası gayrimüslimdi. Lakin Meclis, 93 Harbi nedeniyle 14 Şubat 1878’de askıya alındı ve basın denetlenmeye başladı.

Kısa Süren Hürriyet

1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilan edilip Meclis’in tekrar açılmasıyla 1908-1909 senelerinde sadece İstanbul’da 353 gazete ve dergi yayımlandı (1). Ancak bu durum uzun sürmedi, İttihat ve Terakki Fırkası 1913’te hükûmet darbesi yaparak birçok muhalif gazeteyi de kapattı. Fikir ve ifade hürriyeti rafa kaldırıldıktan kısa süre sonra ise 1’inci Dünya Savaşı patlak verdi. 1918’de İttihat ve Terakki idaresinin düşmesiyle tekrar büyük bir fikir hürriyeti yaşanmaya başlandı. İttihat ve Terakki’nin gitmesiyle basında rahatlık yaşanmış, ülke topraklarının da işgal edilmeye başlanması nedeniyle matbuat üzerindeki denetleme azalmıştı. Bu dönemde Anadolu’da işgalleri destekleyen yayınlar da ortaya çıkmıştı.

Basına Dokunmayan İngilizler

İşgal yıllarında ise İstanbul’daki gazetecilerin İstiklâl Harbi’ni açıkça desteklemesine rağmen çok azının İngilizlerin baskısına maruz kalması da manidardır. Zaten işgalci konumunda oldukları için temkinli hareket eden İtilaf Kuvvetleri, basına pek karışmamış ancak haberleşme ağlarını ele geçirme kararı almıştı. İşgalci kuvvetlere karşı direnişin başladığı 1919 yılında süreli yayınlar arttı, bu dönemde yapılan yayınların yarısı, yani 269’u, İstanbul merkezliydi. Halk, gazeteleri işgale karşı örgütlenme vasıtası olarak görüyordu, bu amaçla işgal boyunca İstanbul’da 77 yeni gazete ve dergi yayın hayatına girdi.

İstanbul Basınına Yeni Alternatif: Ankara

Basın organlarının mühim kısmının İstanbul’da olması ve Ankara’nın istediği şekilde propaganda yap(a)mamaları nedeniyle Ankara, davalarını kendi açılarından Anadolu’ya anlatmak için Halide Edip ve Yunus Nadi’den yeni bir ajansın kurulmasını istedi. Ankara siyasetinin desteklenmesi ve Millî Mücadele sırasında alınan kararların duyurulması için “Anadolu Ajansı” kuruldu. Ankara Meclisi, aleyhinde yayın yapan medya organlarına karşı birtakım tedbirler aldı ve bu maksatla TBMM tarafından 1920’de “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarıldı.

Rejim Değişti, Çatlak Sesler Yükseldi

Velid Ebüzziya aynı zamanda İstanbul’un ilk havadan fotoğrafını çeken kişiydi (1913)

1919’dan itibaren yaşanan olaylar Türkiye’nin yakın tarihini belirledi; savaş ve iç savaş yaşandı, Cumhuriyet rejimine geçildi. 1922’de saltanat kaldırıldı, 1923’te ise tamamı parti tarafından aday gösterilerek tek sesli bir Meclis oluşturuldu. Bu homojen Meclis’in Cumhuriyet’i ilan etme hazırlığı gazeteciler tarafından endişeyle karşılandı. Bu tarihe kadar birçok gazete, Ankara’daki hükûmeti destekliyordu ancak Meclis’te tek partinin olması, alınan kararların sorgulanmasına sebep oldu. Mesela Tevhid-i Efkâr gazetesinin başyazarı Velid (Ebüzziya) Bey, “Cumhuriyet diktatörlüğe dönüşebilir, önemli olan (demokrasiyi kastederek) ‘hakimiyet-i Milliye’nin sağlanmasıdır.” açıklamasında bulunmuştu. Velid Bey’in bu duruşu, gazetesinin kapatılmasına sebep olacak olay örgüsünü başlatmıştı.

Hüseyin Cahit Yalçın

Saltanatın kaldırılmasıyla sıranın hilafete geldiğini fark eden birçok gazeteci, hilafetin Türkiye için faydalı olduğuna dair yazılar yazmaya başladı. 10 Kasım 1923 tarihli Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit (Yalçın), Halife’ye seslenen bir mektup yayımladı. Yalçın, yazıda şöyle diyordu: “Hilafet bizden giderse beş-on milyonluk Türk devletinin İslam âlemi içinde hiçbir önemi kalmayacaktır. Avrupa siyaseti gözünde de en küçük ve değersiz bir hükûmet yerine düşeceğimizi anlayabilmek için büyük bir dirayete lüzum yoktur. Milliyetperverlik bu mudur? Gerçek milliyet hissini kalbinde duyan her Türk, hilafet makamına dört elle sarılmak mecburiyetindedir.” (2)

Bu yazı nedeniyle Hüseyin Cahit, İstiklâl Mahkemelerinde boy gösteren ilk isim olacaktı.

Bâtınilerin Sinsi Oyunu

İstanbul basınında saltanatın kaldırılmasının ardından halifelik makamına karşı yoğun ilgi ve saygının artması, Halife lehinde yazılar kaleme alınması Ankara’yı rahatsız etmişti. Bu sırada Şiilerin Nizari kolunun o günkü lideri III. Ağa Han, Başbakan İsmet İnönü’ye bir mektup gönderdi. 24 Kasım’da gönderilen mektubun İnönü’nün eline geçmeden Tanin, İkdam ve Tevhid-i Efkâr gazetelerinde yayımlanmasıyla dikkatler İstanbul basınında toplandı. III. Ağa Han, Cihan Harbi sırasında Halifenin Cihat çağrısına karşı gelmesi ve Hint Müslümanlarının İngilizlerin sözünde kalması için çalışmalar yapmasıyla biliniyordu. Ancak gönderdiği mektupta nedense hilafetin güçlendirilmesini rica ediyordu. Bir İngilizperver ruhani liderin hilafeti savunması, Ankara Hükûmeti’nin elini güçlendirerek İngiliz düşmanlığıyla hilafet düşmanlığı pekiştirildi. Bu manevralar sayesinde III. Ağa Han, Halifeliğin kaldırılmasına yardımcı olarak Sünniliğe, son Bâtıni darbesini vurdu.

Mektubun kendisine ulaşmadan İstanbul basını tarafından yayımlanmasına öfkelenen İnönü, 8 Aralık’ta konuyu Meclis’e taşıyarak Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na göre suç işlendiğini belirtti ve İstanbul’da bir İstiklal Mahkemesi’nin kurulmasını talep etti. Mahkeme, gazetecileri beraat ettirerek kamuoyunu yatıştırmış ancak İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri’yi 5 sene kürek cezasına çarptırmıştı.

Takrir-i Sükûn Dönemi

1923 seçimlerinin hazırlık aşamasında muhalefete müsaade edilmemesi nedeniyle Kurtuluş Savaşı’nı başlatan 7 kişilik kadronun 5 üyesi, 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. Kuruculardan olan Rauf (Orbay) Bey, İttihat ve Terakki Fırkası’nın 1913’teki despotluğunun ülkeyi felakete sürüklediğini hatırlatıp bu endişeyle Terakkiperver Fırkası’nı kurduklarını açıklamıştı. (3)

Doğuda isyanların çıkması nedeniyle Hükûmet harekete geçti ve 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarıldı. Kanunun yürürlüğe girdiği ilk gün İstanbul’daki muhalif gazeteciler gözaltına alındı ve gazetelere yayın yasağı getirildi. Haziran ayında ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Halkın Sesi gazetesi ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı destekleyen Vatan Gazetesi, Takrir-i Sükûn Kanunu gereğince Ağustos 1925’te kapatıldı. İlerleyen aylarda Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf, İstiklâl, Sebilürreşat, Aydınlık ve Orak Çekiç gazeteleri kapatılanlar kervanına eklendi.

Tevhid-i Efkâr gazetesinin sahibi Velid Ebüzziya, Millî Mücadele Dönemi’nde Türk Matbuat Cemiyeti’nin başına getirilmiş, Anadolu’ya yapılan silah sevkiyatında emeği bulunmuştu.

Adana, Afyon, Bursa, İzmir, Mersin ve Trabzon gibi birçok vilâyette de yayın hayatına son verdirilen gazeteler vardı. Bu kapatılan gazetelerin önemli bir kısmı Millî Mücadele’yi destekleyen yayınlar yapmıştı. Gazetecilik mesleğinin ruhunda bulunan muhaliflik ve eleştiri, bu yayınların sonunu getirdi. 3 Mayıs 1925’te ise sıkıyönetim ilan edilen yerlerde, yayınların sansür ekibi tarafından incelendikten sonra dağıtımı yapılacağı kararlaştırılmıştı.

Yalvaranlar Kurtulabildi

Doğuda isyan devam ederken birçok gazeteci Elazığ’a getirilmek üzere tutuklandı. Gazetecilerin Mustafa Kemal’e defalarca af dileyen telgraf göndermesi üzerine Ankara’dan gelen emir doğrultusunda -diğer tutuklulara nazaran- gazetecilere daha nazik davranıldı ve kolaylıklar sağlandı. Ancak gazeteciler, her sabah sehpalarda sallanan cesetlere bakarak kendilerini de böyle bir akıbetin bekleyebileceğini hatırlarından çıkaramadılar. (4) Bazı gazeteciler ise Ankara’dan af dilemeleri ve bir daha siyasi haber yapmayacaklarına dair söz vermeleri üzerine sürgün edilerek hayatlarını kurtardılar.

1 Yıldan 15 Yıla Kadar Hapis

Tanin gazetesinin 12 Nisan gecesi Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin İstanbul merkez şubesine yapılan polis aramasını, “baskın” olarak yayımlaması üzerine açılan davada gazete kapatılırken haberi yazan Nuri Bey ve Sorumlu Müdür Muammer Bey ikişer yıl hapisle cezalandırıldı. Gazetenin yazarlarından Hüseyin Cahit (Yalçın) ise Çorum’a sürüldü. Mersin’de çıkarılan Doğru Söz gazetesinin sahibi Ata Çelebi 1 yıl, Adana’da çıkarılan Toksöz’ün yazarlarından Şükrü Oğuz 3 yıl, Ali Ruhi 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aydınlık ve Orak Çekiç dergilerinin sahip ve yazarları Komünizm propagandası yapmaktan yargılandı. Yurt dışına kaçan Aydınlık’ın sahibi Dr. Şefik Hüsnü, Nazım Hikmet, Hasan Ali ve Cevdet Bey 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı.

Meclis’te sadece 22 milletvekili bulunan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılmasıyla basına uygulanan baskıya karşı direnemedi ve muhalif basın kolaylıkla susturuldu. İstanbul basınının büyük bir bölümünün muhalefeti desteklemesi nedeniyle ülkenin en büyük şehri neredeyse gazetesiz kaldı. Demokrasinin direği olan muhalefetin yanında hükûmete veya rejime karşı ayaklananların sesi kısılmış, hükûmetin kimse tarafından bilinmesini istemediği işleri gizlenebilmişti. Devrimlerin, muhalif sesler olmadan daha hızlı ve kolay yapılması sağlandı. Takrir-i Sükûn Kanunu’nun ilga edildiği 1929 yılına kadar İstanbul’da 54, Anadolu’da 52 süreli yayın kapandı. (5) Türk basını, Cumhuriyet tarihimiz boyunca bir daha hiç bu kadar yara almadı.

Türk demokrasi tarihi, basın tarihimizle paralel değişmiştir. Cumhuriyet tarihinde demokrasinin ilk defa askıya alınması yine basına sansür getiren Takrir-i Sükûn Kanunu’yla başlar. Millî Mücadele’yi desteklemesine rağmen İngilizlerin bile susturmadığı İstanbul’daki yayınlar, Cumhuriyet ilan edildikten kısa süre sonra kapatılır.

Kaynakça:
1- Zafer Toprak, “II. Meşrutiyet’te Fikir Dergileri”. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1985, s. 126-132.
2- Hıfzi Topuz, Türk Basın Tarihi, İstanbul 2003, s. 144-145
3- Rauf Orbay, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e (Hatıralar), c. III, s. 413-414
4- Alemdar Korkmaz, Ahmet Emin Yalman Dönemi ve Gazeteciliği, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2007, s. 184
5- Aysun Akan ve Uygur Kocabaşoğlu, Mütareke ve Millî Mücadele Basını: Direniş ile Teslimiyetin Sözcüleri ve “Mahşer”in 100 Atlısı, 2019

Yazarın Bazı Yazıları

Gereksiz Ambargo Türk Basınını Öldürüyor

5 Adımda Medya Okuryazarlığı

Ahlat’ın Ölüme Gülümseyen Sembolü:Ahlat Türk-İslam Mezarlığı

Oğuz Han Şimşek

Oğuz Han Şimşek

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!