Kelâmbaz

Anadolu-Filistin Nere; Birmanya (Myanmar) Nere?

Osmanlı Esirlerine İngiliz Zulmü

Birinci Cihan Harbinde yedi cephede düşmanla kahramanca savaşan Osmanlı askerlerinin pek çoğu şehid olmuştu. Esir düşen bir kısım Osmanlı askerlerini de Ruslar Sibirya’ya, İngilizler uzak – doğu’ya kadar götürmüşlerdi. Buralardan ve diğer esir kamplarından kurtularak on – onbeş sene sonra vatanlarına, ailelerine kavuşanlar yanında, binlercesi de bu uzak diyarlarda zor iklim ve tabiat şartlarından ve muhtelif hastalıklarından dolayı şehid olmuşlardı. İngilizler Birinci Cihan Savaş esnasında 1916 yılında Filistin Cephesinde esir aldıkları 12 bin Türk askerini Hindistan’nın doğusundaki Birmanya’ya sevk etmişlerdi. Araştırmacı yazar Dr. Emel Esin, Birmanya’daki Türk şehitliklerinin yerini tespit etmek için yaptıkları çalışma ile ilgili olarak özetle şöyle diyor:

1964 yılında zevcim Seyfullah Esin Hindistan ve çevresindeki memleketlerde, Türkiye’yi temsil ediyordu. Bu memleketler arasında bulunan Birmanya’ya itimâdnâmesini (güven mektubu) vermesi münasebetiyle, ben de Ocak 1964’de Birmanya’yı ziyaret ettim. Ocak 1964’te Birmanya Cumhurbaşkanına itimâdnâmesini takdim eden Seyfullah’ın, bu memlekette bir hazin vazifesi de vardı: Türk şehidliklerinin yerini tesbit etmek.

1916 yılında, Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen on iki bin kadar Türk, Birmanya’ya getirilmiş ve binden fazlası esarette ölmüştü. Yarım yüzyıl (şimdi 90 yıl) evvelki bu şehitliklerimizin yeri ancak tahmini olarak biliniyordu. Şehitliklerin yerleri tespit olunca, ilgili Türk makamları hazirelerin imarını ve âbideler yapılmasını istemekte idi.

Şehitliklerin Yerini Tespitte Birmanya Hükümeti İsteksiz

Seyfullah, ilk önce, Birmanya Hükümetinin yardımını rica etti. Fakat, muharebeler, dahilî çarpışmalar olan ve kabilelerin o yıllarda bazan isyan halinde bulunduğu Şan ve Kaçin bölgelerindeki şehitlikler hakkında Birmanya Hükümetinin kati bilgisi yoktu. Üstelik, sümürgelikten yeni çıkan, evvelden İngiliz ve Japon askerî âbidelerinin bulunduğu Birmanya, topraklarında yeni yabancı âbideler yapılmasını artık istemiyordu.

Seyfullah, kendilerine, şehitlerimizin Birmanya’ya müstevli olarak değil, esir bulunarak geldiğini ve mazlum olarak öldüğünü söyledi. Yine de, başka memleketlere misâl teşkil edebilecek bir izini vermek istemediler.

Eğer şehidlerimizin kemiklerini Türkiye’ye taşırsak, bize yardımcı olacaklarını söylediler. Seyfullah bu durumu Dışişleri Bakanlığımıza bir taraftan bildirirken, diğer taraftan da, şehidliklerin yerini tesbit ve durumlarını tetkik ile neticeyi bağlı bulunduğu Bakanlığa bildirmek üzere araştırma yapmağa karar verdi.

Rangoon Şehri Müslümanları İmdada Yetişti

O zaman, Rangoon Müslümanları, imdadına yetiştiler ve şehitliklerin yerlerini bildiklerini söylediler. Temas edebildiğimiz Birman Müslümanlarından öğrendiğimize göre, 1916 yılında Rangoon’a getirilen Türk esirleri muhtelif kamplara yerleştirilmiş. Başlıca kamp, Mandalay’ın yakınında Meiktila’da bulunuyordu. Burası, on yedinci yüzyıldan beri Müslümanlarla meskûn bir yerdi. 1909 yılında Bengalli Müslümanlardan müteşekkil doksan birinci İngiliz Alayı için Meiktila kasabası güneyinde, bir de cami yapılmıştı. Bine yakın şehidimiz bu câmi’nin yanında medfûndur.

Meiktila’ın ve Mandalay’ın kuzeyinde, Kaçin eyaletinde bir diğer eski Müslüman ili olan Schwebo’da 100 kadar şehit varmış.

Meiktila Güneyinde, Irrawady nehri üstünde, Thayetmgo şehrinin Kuzey-batısında, Borstal Enstitüsü Çarşısı yanında bulunan bu kamptan bazı Türk esirleri kaçabilmiş. Müslüman aileler onları saklamış. Hatta Türk esirlerinden bir kaçı Birman hanımlarla evlenmişler. O havalide yaşayan torunları bazen açık renk gözlü imiş.

Esirler Çok Ağır İşlerde Çalıştırılmış

Güney Şan vilâyeti bölgesinde, Heho’ya 18 mil mesafede, Aungban kasabasında, Kalao-Thoyi Heho demiryolunu inşa ile vazifeli yirmi tane kadar Türk mühendisi ölerek oraya defnolunmuş. Türk esirlerine Thazi-Schwen yaung demir yolu ve şoseler ile kanallar da inşa ettirilmiş. Türklere, mühendislikten gayri, ağır işler de gördürülmüş, Meiktila’lı yaşlı bir zat olan Mustafa alışmadıkları ağır işlerden avuçları kanayan Türk esirlerini hatırlıyordu.

Esaretten kaçtıkları için ceza olarak, ağır işlere çarptırılan ve mihnetten ölenlerden birinin mezarı Meitkila’nın 30 mil kadar güneyinde Kyaukse’dedir. Kyaukse Müslümanlarının anlattığına göre, üç Türk Meiktila kampından kaçmışlar. Bir müddet, Cemal ve Biraderleri firmasının sahipleri olan Birmanyalı bir aile yanında Kyaukse’de saklanabilmişler, fakat İngilizler onları bulmuşlar. Esirlerden ikisinin akıbetinin ne olduğunu öğrenemedik. Üçüncüsü, Kyaukse civarındaki Sapaidun madeninde çalıştırılmış.

Efendi

Kyaukse Müslümanları bu Türkün ismini hatırlayamadıkları veya bilmedikleri için, kendisinden “Efendi” diye bahsediyordu. “Efendi” bilhassa okumuş kimselere o devirde verilen lakaptı. “Efendi” maden işinin mihnetine dayanamamış ve 1915-1917 yılları arasında, tam hatırlanmayan bir tarihte, malaryadan Kyaukse Hastahanesinde ölmüş, İngiliz polisi Efendi’nin na’şını Kyaukse Müslümanlarına vermiş ve onlar İslâm usûlunde defnetmişler. Bize bunları anlatan ve mezara götüren, Kyaukse islâm Mektebi eski müdürlerinden Saya Mahmood, “Efendi” nin na’şını yıkayan Hacı Yunus adlı merhum Birman’ın oğlu idi.

Türklerin çok sayıda ölümüne bir sebep de Birmanya’nın tropikal ikliminde o devirde salgın olan dizanteri ve malarya gibi hastalıklar olduğunu söylediler. Bir kaç Türk de, tayın ile doymayıp, makine yağı yiyerek zehirlenmişti.

Şehitliklere Yerli Müslümanlar Sahip Çıkmış

Bir Şubat sabahı, fahrî konsolosumuzun torunu Davud Ahmed Ginwalla, Seyfullah ve ben, uçak ile Rangoon’un 600 km kadar kuzeyinde Mandalaya gittik. Bir taksi kiralayarak Mandalay’ın 130 km. kadar güneyinde ve takriben 21 enlem ve 96 boylam derecelerindeki Meiktila’ya ulaştık.

Orada, Müslüman mezarlıklarını bir müddet araştırdıktan sonra Meiktila kasabasının güneyinde Bengal alayının Hind Timuroğullarının üslubunda olan câmii’ni bulabildik. Câmii’in önünde, ikiyüz kadar Meiktila’lı Müslüman, geleceğimizi duyarak, beklemekte idi Başlarında, şehitlerin Meiktila’da geçirdiği yılları hatırlayan yaşlı Mustafa ve hayırsever müteahhit Ahmet duruyordu.

Meiktila Müslümanları şehitliğin bakımını 1920 den 1944 yılma kadar deruhte etmiş ve bu vefakâr kimseler aralarında vazife taksimi yapmışlar. Ahmed gibi zenginler masraf etmiş, gençler elleriyle çalışmış. 1922 yılında şehitliğe bir duvar yapmışlar. Ancak 1944 yılında, İngilizler ile Japonlar arasında cereyan eden muharebelerde, Japonlar şehitliğimizde siperler kazmış, mezar taşlarını sedler yapmağa ve civardaki hava alanı inşaatı için kullanmışlar. Kalan taşlar da Müslüman olmayan köylüler tarafından çalınıyormuş. Câmi’in imamı ve Mustafa, gençlerin yardımı ile, bazı taşları cami avlusuna aldırmış.

Çok Hazin Bir Manzara

Şehitlik hazîn bir manzara arz ediyordu. Çorak bir arazîde, ekserisi devrilmiş, dikenler ve çalılar altına gömülmüş, çoğu kırık, çimentodan mezar taşları yatıyordu. Her taş, bir kaide üzerine tesbit edilmiş takrîben 40 cm. kutrunda, çimentodan birer toparlak teşkil ediyordu. Toparlağın en üstünde, bir âyetten mülhem olan (Kuran-ı Kerim- XXV/58) ve Anadolu Türk mezarlarında çok rastlanan şu ibare vardı: “O yaşar ve ölümsüz olan O’dur”


Hattat, şüphesiz ki Tüktü. İngilizce yazıları ise, Türkçe bilmiyen biri, muhtemelen bir yerli Müslüman, yazmış. Âyetin altında, solda türkçe, sağda ingilizce olarak, yukarıdan aşağıya, şehidin numarası, rütbesi, alayı, tabur numarası ve mîlâdî târih ile ölüm günü yazılmıştı. Kaide üzerinde de, şehidin doğum yeri ve bir numara daha vardı.

Türkiye’ye döndüğümüz zaman, belki şehidlerin akrabasından bir kimse çıkar diye, bulabildiğim 86 taşın kırılmamış kısımdaki kayıtları yazdım. Gurbette ölen şehitlerin toprağından ve mezarların üstünde biten çalıların yaprağından da aldım.

Bu yıkılmış mezar taşlarının hepsine müşterek gurbet ve hasret acısını ifade eden, kendisi de parçalanmış Türkçe yazılı bir çimento parçası da bulduk. Muhtemelen şehitliğin girişinde bulunuyordu ve esir bir Türk zabitinin eseriydi. Mezar taşlarındaki nesih hattan ayrı çok güzel bir rik’a yazılmıştı. Kalan çimento parçasında, son devir Osmanlı uslûbunda yazılmış bir ibarenin kısımları okunuyordu.

“Eğil huşû ile, zâir!
Bu bir hazire-i gam
Kazâ-i Harb-i Umumide …
…gömüldüler, ne hazîn!”

Cami’in Birman imamı işaret etti ve şehitlere rahmet dilemek için eller açıldı. Birmanyalı imam Feth Suresini okumaya başlayınca 50 yıl (şimdi 90 yıl) evvel Türk kasabalarından, köylerinden, bu yatan askerler yola çıkarken okunan Feth Suresini uzak aksini sanki duyduk ve göz yaşlarımızı tutamadık.

Birman Müslümanlarının da başları yere doğru eğildi. Gurbet toprağında yatan şehitlerin toparlak mezar taşları, sanki birer insani bir yüz gibi, alında yazılı ayetin manasını ifade ediyordu: “Yaşayan ve ölümsüz olana tevekkül kıl” (Kur’an-ı Kerim XXV/58)

Mezar taşlarında isimleri ve memleketleri okunabilen şehitlerin birkaçı:

İsim_____
Er Hasan Mustafa
Er Salih Mustafa
Er Tevfık Eyüp
Onbaşı Feyzi Hüseyin
Er Hasan Mehmet
Er Mehmet Ali
Er Mehmet Mustafa
Onbaşı Tevfık Halit
Çvş. İbrahim Osman
Er Mustafa Salih
Er Mustafa Hüseyin
Onbaşı Bekir Süleyman
Er Mehmet Halil
Er İsmail Durmuş
……………………..
 _Memleketi_
 Afyonkarahisar
Trabzon
Çubuk
Burgaz
Adana
Muğla
Bursa
Kastamonu
İzmir
Beypazarı
İsparta
Malatya
Erzurum
Konya
……….

Kaynak: Türk Kültürü

Kelambaz

Kelambaz

Tarih • Kültür • Edebiyat • Fikir • Aktüalite

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!