Kelâmbaz

Zamanları Aşan Nasihatler

Günümüzde, bilen bilmeyen, herkesin lakırdı ettiği tasavvuf mesleğinin tarifi noktasında büyük bir kafa karışıklığı söz konusu. Bunun belki de en büyük sebebi, tasavvuf temsilcisi olarak gözükenlerin bu işin erbabı olmaması. Tasavvuftan uzak yaşayan kesimin de kulaklara çalınan üstünkörü antipropagandanın ötesine geçip, işin aslını tahkik etmeye gayret etmemesi, mevzuyu bütün bütün karıştırıyor. Biz (mutasavvıfların muhibbi, sevenleri olmaya gayret eden kesim) işin hakkını teslim edemiyoruz, tasavvufu ‘aklı kiraya vermek’ten ibaret gören kesim de bir düşünce ve vicdan tembelliği sergiliyor. İşte bu fikir ve anlayış sıkışıklığından kurtulmak isteyen meraklılar ne yapacak? İşin aslına nasıl vakıf olacak?

Bu çetin soruya tam bir cevap vermek çok zor. Fakat, herhalde, ilk müracaat edilmesi gereken kaynaklar, geçmişte bu yolun yolcusu olmuş, etrafındakilere de yol gösterici olmuş kimselerin yazdıklarıdır. Zira tasavvufu anlamak, mutasavvıfı anlamaktan geçer. İşte o mutasavvıfların önde gelenlerinden, memleket toprağında medfûn bulunan, Kastamonu meşayıhından Ahmed Siyâhî hazretlerinin oğluna verdiği icâzetname bir tasavvuf çerçevesi çizmesi bakımından nefis ve istifadeli bir metin olarak önümüzde duruyor. İcâzet bugünkü manada diplomaya, salahiyet belgesine denk geliyor. İcâzetnâmede yazanlar pek de öyle ceffe’l-kalem aklı kiraya vermek edebiyatı ile tavsif edilecek cinsten değil. Bilakis zamanları ve mekanları aşan, her insanın kendi şahsında her daim dikkat etmesi gereken nasihatleri havi bir metin bu.

Her mefhumun kargaşa içinde çiğnenip geçildiği devrimizde, geçmiş zaman âriflerinin idrak ve anlayışlarını bir nebze olsun tavzih etmek, açıklığa kavuşturmak için, bu icâzetnâmeden belli kısımları dikkatinize arz ediyoruz. İcâzetnâmenin tamamına M. Zühdi (Çelenligil)’in Tehassür isimli eserinden ulaşabilirsiniz.

NOT: Transkripsiyonun bazı yerlerinde, kelime yazılışlarını bugünkü dilde yazıldığı şekilde yazmayı uygun gördük. Metinde geçen âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerin tam transkripsiyonu mümkün olmadığı için fonetik olarak yazılmakla beraber, orjinal hali için metne müracaat tavsiye edilir.

Transkripsiyon:

Sulbî ve Ma’nevî oğlum, nûr-i dîdem Şeyh Seyyid Ahmed Hicâbî Efendi’ye ki; Cenâb-ı Hak, onun ömrünü tatvîl (uzun) ve sevip razı olduğu a’mâl ve ef’ale tevfîk (razı olduğu işlere uygun) ve hâl ve meâlini tatyîb (halini güzel) ve ehl-i îmân üzerine füyûzât ve nevâlini tekmîl etsin, Tarîkat-i Aliyye-i Nakşibendiyye-i Hâlidiyye’de meslûk ve ma’lûm olan teveccüh ve rehrev-i tarîk-i ilâhî bulunan sâlikâna telkîn-i zikr etmeye icâzet verdim.

…..

Ey mahbûb-i kulûb-i urefâ olan oğlum! Sana Kitâbullâh’a ve Sünnet-i Seniyye-i Resûlullâh’a temessükle vasıyyet ve ehl-i keşf ve erbâb-ı vicdânın münselik oldukları mezheb-i fırka-i nâciyyenin -ki furuk-i İslamiyye içerisinden Ehl-i Sünnet ve’l-cemâ’at ünvânı ile mümtâz ve meşhûrdur- ârâ-yı sahîha ve mesâlik-i hakkâniyyelerinin muktezâsına tevfîk-i hareket ve tashîh-i akâide himmetle emr eylerim.

Fukaha, fukara, hususiyle hamele-i Kuranı tevkîr ve vicdânında selâmet, nefsinde semâhat (cömertlik), elinde sehâvet (cömertlik), yüzünde…

beşâşet (güleryüzlülük), bezl-i ihsân (ihsanı çok olmak), mahlûkât-ı ilâhiyyeye (yaratılmışlara) ezâ ve cefâdan (eziyetten) keff-i yed (el çekme), sakatât-ı ihvânı (arkadaşların kusurlarını) afv ve … (onların kusurlarından geçme ve onlara takılmama), ekâbir ve esâgire îfâ-yı nasîhat, hırs ve tama’ı terk, bi’l-cümle havâyic-i vâkı’anı kazâda, cenâb-ı-mütekeffilü’l-erzâka i’timâd ve emniyyetle de vasıyyet eylerim. Zîrâ vâhibü’l-âmâl, melik-i müte’âl, dergâh-ı ulûhiyyetine ilticâ edenleri mahrûm ve zâyi’ etmez.

Oğlum, selâmet ve necâtı (kurtuluşu) sıdk ve istikâmetden (doğru olmak ve hak yol üzere olmaktan) başka bir şeyde ve vuslat-ı ilallâhı dahî nedim-i bezm, kâbe-kavseyn (mi’rac gecesi yalnız olarak Allâhu Teâlâ’ya çok yaklaşmış olan), imâmü’s-sekaleyn sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerine ittibâ’dan (Hazret-i Peygamber’e uymaktan) gayri bir yolda arama! Kendini hiç kimseden efdal zan etmeyip belki nefsin için bir vücûd-i hakîkî bile görme! Her kim sana nemîme ve hasedle itâle-i dest-i ta’arruz etmek isterse himmet-i zâtiyyenle ânın def’inde güçlük çekmeyip, cenâb-ı mukaddiru’l-umûra onun emrini tefvîz eyle.

…Sen hemân ömr-i azîzini âsâr-ı resûlullâhı tetebbü’ (derinlemesine inceleme) ve onunla amelde ifnâ edip (o ilim ile amelde yok olarak) cenâb-ı ma’bûd-i maksûdumuza ibâdetde, ta’n-i tâinden, levm-i lâimden vâreste-i havf ve haşyet (kınayıcıların çekiştirmelerinden korkma) ve cenâb-ı hâfız-ı hakîkînin hudûd-i ilâhiyyesini bi’l-muhâfaza (Allâhu Teâlâ’nın hududunu, emir ve yasaklarını gözetmekle) şerâyi’ ve ahkâm-ı rabbâniyye ve me’ârif-i ilâhiyyeden mahfaza-i kalbine tevdî’ olunan emânât-ı küberâda mübtedî-i hayyâlet ol (marifet emanetinin avcısı ol).

Ey oğul, ebnâ-yı dünyâ (dünyanın oğulları, dünyaya dalmışlar) ile sohbet etme! Onların sohbetleri hemm-i mücerrebdir (tecrübe edilmiş, bilinen bir elemdir). Onlar seninle müntefi’ olursa da sen onlarla müntefi’ olamazsın. Sohbet-i sâriyye, tabî’at-i sârikadır (bunların sohbetleri bulaşıcı ve (zaman ve enerji) çalıcıdır). Hak yoluna muhâlif olanlar ile ma’iyyete (beraberliğe) razı olan ehl-i hevâya musâhib olma! Onlar gizli düşman olub zemân-ı mülâkâtda mütemellik (yüzüne karşı yaltaklanıcı) ve gıyâbında sâlık (arkandan kötüleyici) olurlar.

Nev’-i insânın her sınıfına, husûsiyle hilâf-ı küberânına (büyüklerinin muhalefetine) karşı halîm ve selîm, mütevâzı’ ve beşûş (güleryüzlü), afüvv ve müteveddid (dostluk gösteren, sevimli) bulunmağile hüsn-i mu’âşeret etmeye himmet eyle. Sana bu bâbda sultân-ı taht-gâh “Ve inneke le ‘alâ hulukin azîm” (Kâlem sûre-i celîlesinin 4. âyet-i kerîmesi) aleyhissalâtü ve’t-teslîm efendimiz hazretlerinin nüsha-i ahlâk-ı insâniyye olan “efdâlü’l-fedâili en tasile men kata’ake ve tü’tıye men harameke ve tasfeha ‘ammen zalemeke” hadîs-i şerîfi kifâyet eyler.

M. Zühdi (Çelenligil), Tehassür, Derseadet, 1308, s.40-49 arasından transkripte edilmiştir.

Yazarın Bazı Yazıları

Vesâyâ-i Mütenevvi‘a [Çeşitli Nasihatler]

Ecdâdın Maneviyat Deryasından; Eşsiz İnci “Dürr-i Yektâ”

Koca Murad Gazi: Allah Yolunda Geçen Bir Ömür

Emir Ali Demirel

Emir Ali Demirel

Elektronik Müh. Tarih-Sanat Tarihi, Kültürel Seyahatler&Fotoğrafçılık

emiralid.blogspot.com

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!