Kelâmbaz

Terörle Mücadele Yöntemleri

Ülkelerin düşman/tehdit algısı, geleneksel bakış açısına göre, bir başka ülke olarak kabul görmektedir. Ancak İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle Soğuk Savaş döneminde bütün ülkeleri tehdit eden bölgesel ya da küresel ölçekte pek çok sorun da ortaya çıkmaya başladı. Terör örgütleri bu sorunlardan biri olarak önemli bir yer teşkil etmek ile birlikte ülkelerin bağımsızlıklarını, sınırlarını, egemenliklerini, güvenliklerini, toplum sağlığını, ekonomisini ve daha nicesini tehdit eden bir sorun olarak bugün dahil önemini korumakta ve varlık göstermektedir. Öyle ki terör örgütleri, çoğu devletin sahip olamadığı ekonomik ve lojistik imkanlara sahip olabilmektedir. Bunun nedeni ise terör örgütleri tehdit ettikleri ülkeler ile rekabet hâlinde olan ülkeler tarafından desteklenmektedir.

Uzun yıllardır varlığını sürdüren terör unsuru örgütsel anlamda da ülkelerin güvenlikleri açısından ciddi bir tehdit olarak görülmektedir. Böylesi bir tehdit ile mücadele ise bir sistem içerisinde yürütülmelidir. Sistemsiz şekilde yürütülen mücadeleler örgütleri ortadan kaldırmak yerine örgütün güçlenmesine katkı bile sağlayabilmektedir. Ortaya çıkışında tek bir neden olmayan terör örgütleriyle mücadelenin de tek bir zemine oturtulması elbette sorunlu bir durumdur. Örgüt hakkında yapılan analizler ülkelerin en etkili mücadele yöntemlerini belirlemesini sağlayacaktır. Terörle mücadele yöntemleri de farklı farklı olmakla beraber aslında bir bütünü teşkil etmektedir.

Terörle mücadeleyi anlayış açısından geleneksel ve yeni anlayış olarak ikiye ayırmak mümkündür. Geleneksel açıdan terörle mücadele genellikle terör örgütünü silahlı mücadele yoluyla ortadan kaldırmak üzerine gelişmiştir. Geleneksel anlayışta teröre neden olan ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerin dikkate alınmadan ağırlığın silahlı mücadeleye kaydığı bir anlayış hâkimdir.

Yeni anlayışta ise silahlı mücadelenin tek başına yeterli olmadığı görüşüyle birlikte terörün nedenleri, terör örgütünün yapısı ve terör örgütünün ortaya çıkışına neden olan sebepler göz önüne alınır; bu sebeplerin ortadan kaldırılması yönünde politikalar atılmak istenmiştir. Terörle mücadelede yapılan hatalardan ders çıkararak aynı hatalara düşülmemesi gerektiği ifade edilmiştir. Böylelikle yeni anlayışla birlikte terörle mücadelede yeni bir safhaya geçilmiş ve silahlı mücadelenin yanında terörün finansal kaynakları ile mücadele, eleman temini ile mücadele, dış desteği ile mücadele gibi alanlarla terörle mücadele anlayışı genişletilmiştir. Maddeler hâlinde sıralandığında caydırıcı güç, askeri yapı, emniyet ve istihbarat, hukuksal düzenlemeler, propaganda (yeni-geleneksel medya), finansal kaynaklar, dış desteğin kesilmesi, eleman kazanma yöntemini engellemek, radikalleşme ve rehabilitasyon uygulaması, sempatinin önüne geçme gibi sıralamak mümkündür (Çıtak, 2019). Ancak örnekler arttırılarak maddeler açıklanmak istenilse eğer bu yöntemler:

  • Caydırıcı güç: Caydırıcı güç olmak terör örgütünün size saldırmaya cesaret edememesi durumudur. Bu yöntem ile örgütün eylem planları arasında ya oldukça alt sıralarda olursunuz ya da o listeye hiç dahil edilmezsiniz. Çünkü hiçbir örgüt kendisini ortadan kaldırabilecek bir ülkeye eylem yapmaz. Aksine yıpratabileceği ve kazanımlar sağlaya bileceği ülkeleri hedef alır. Caydırıcı gücünüz var ise bu durum sağlanır.
  • Askeri yapı: Terör örgütüne karşı askeri nüfus yapınız ve teçhizat yani teknolojik gücünüz üst seviyede olmalıdır. Böylelikle terör örgütüyle girilecek mücadelede nitel ve nicel olarak üstünlük sağlanmış olacaktır. Örgütler ile silahlı mücadele yoluna gidilmesinde, silah sanayinin gelişiminin de etkisi oldukça büyüktür. Geleneksel yöntemlerde devletin asker göndermesiyle ya da karakollar kurarak uyguladığı terörle mücadelenin yerini günümüzde İnsansız Hava Araçları (İHA) almaktadır. Böylelikle can ve mal kaybı yaşanmadan hedefler imha edilebilmektedir.
  • Emniyet ve istihbarat: Emniyet ve istihbarat ağınız sayesinde örgütün operasyonları ön görme ve önleme yollarına gidilmelidir. Bu yöntemin önemi örgütün eylemlerinde ortaya çıkan zararlar göz önüne alındığında daha iyi anlaşılmaktadır. Önleyici tedbirler ve eylemlerin boşa çıkarılması en başta güçlü emniyet ve istihbarat ağı ile mümkündür.
  • Hukuksal düzenlemeler: Hukukta oluşacak boşluklar terör örgütünün faaliyetlerine legal bir alan açacaktır. Bu boşlukların tespiti ve hukukta yapılacak düzenlemeler ile terör örgütünün faaliyetleri illegal zemine oturtulacak ve örgütün propaganda tipi faaliyetleri engellenebilecektir.
  • Propaganda (Medya-Yeni ve geleneksel): Bu yöntem terör örgütü için kendini meşru gösterme, eleman devşirme ve devletin operasyonlarının karalandığı alandır. Hatta bazen korku salmak maksadıyla kullanılır. Devlet bu alanda terör örgütüyle mücadeleye hazır olmalıdır. Nitekim bu alanda yapılacak mücadele oldukça önemlidir. Eğer terörle mücadele eden ülke operasyonlarını meşru zemine oturtamazsa ve terörle mücadele politikalarını ülke halkına ve uluslararası topluma anlatamaz ise herkesin gözünde devletlerin yaptıkları terör, terör örgütlerinin yaptığı hak arama olur.
  • Finansal kaynaklar: Örgütün finansal kaynakları meşru zeminde kesilerek örgüt maddi olarak zarara uğratılmalıdır. Finansal geliri olmayan örgüt birçok lojistik gereçten mahrum kalacaktır. Bu konu üzerine hazırlanan MASAK raporuna göre terör örgütünün finansal destek ağları aidat ve bağışlar, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, örgütsel yayınlardan elde edilen gelirler, ticari faaliyetler, sosyal etkinlikler, uyuşturucu kaçakçılığı, fidye ve haraç toplama eylemleri, pek çok alanda sahtecilik, insan kaçakçılığı, dolandırıcılık, soygun, gasp ve hırsızlık gibi yasadışı birçok eylem terör örgütlerinin finansal kaynağını oluşturmaktadır. Bu alanların engellenmesi ve bu engellenmelerin de meşru zeminde yapılması gerekmektedir. Finansal açıdan darbe alan ve gelirini kaybeden her örgüt zamanla yok olma sürecine gidecektir. Nitekim finansal gelir yoksa örgüt birçok lojistik destek ve elemandan mahrum kalacaktır.
  • Dış desteği kesmek: Dış destek örgütün varlığının ve meşruiyet kazanmasının en önemli faktörlerindendir. Ayrıca örgütün finansal ve lojistik ağlarının büyük bir kısmı da buradan sağlanmaktadır. Dış desteği karşılayamayan örgütlerle mücadele çok daha kolaydır. Çünkü terör örgütleri nezdinde dış desteğin payı oldukça büyüktür. Dış desteğini kaybeden örgütlerin faaliyetlerini sürdürebilmesi, eğitim, beslenme, silah gibi kısacası lojistik destek ağlarını uzun süre karşılayabilmesi mümkün görünmemektedir. Ancak bu konuda bilinmesi gereken bir husus vardır oda terörün dış desteğe bağımlı olduğu gerçeğini unutmadan terörü yalnızca dış etkenlere bağlamanın yanıltıcı olduğudur. Nitekim terör; sosyo-ekonomik yapının yeterli olmadığı, sosyal hayatta engellerin ve dışlanmışlığın hüküm sürdüğü, keyfi uygulamaların yaşandığı bir alanda yaşama tutunur. Sadece dış etkenlerle açıklamak hatalı bir söylemdir.
  • Eleman kazanma yöntemini engellemek: Örgütün yalnızlaştırılması gereken en önemli zeminlerden biridir. Örgütün eleman devşirmek için kullandığı araçlar engellenmelidir. Bu araçlar kimi zaman bir kişi ile olabileceği gibi kimi zaman savunucusu olduğunu iddia ettiği halktan da örgüt eleman kazanabilmektedir. Burada ki engelleme devletin örgüte yüklediği anlam ve örgütün temsilcisi olduğunu iddia ettiği tabanının devlet nezdinde nereye konulduğudur. Örgütle mücadele edildiği gibi örgütün temsilcisi olduğunu iddia ettiği tabanıyla da mücadele edilirse örgütün eleman kazanması için uygun zemin bizzat devlet tarafından sağlanmış olur. Devlet militanı sempatizandan, sempatizanı barışçıl aktivistten, aktivisti ise apolitik etnik grup üyesinden ayırmalıdır. Terör örgütleri temsilcisi olduklarını iddia ettiği taban ile ortak acı kavramını kullanarak, bu acıdan kaynaklanan toplumsal öfkenin ve zamanla oluşacak öteki algısıyla toplumsal kopuşu sürdürdüğü sürece tabandan militan devşirebilir, finansman ve lojistik destek sağlayabilir ve bu şekilde varlığını sürdürebilirler.
  • Radikalleşme ve rehabilitasyon uygulama: Yakalanan ya da ele geçirilen örgüt üyelerinin topluma entegre olmasının sağlanması sürecidir. Bu süreç ile örgüte dahil olanların, yakalananların ve pişman olarak güvenlik güçlerine teslim olanların topluma kazandırılması, dışlanmaması sağlanarak radikalleşmenin önüne geçilmelidir. Nitekim burada hâkim olan görüş devlet kin tutmaz anlayışıdır. Örgütün eleman ihtiyacını karşıladığı, tabanı olarak gördüğü, temsil ettiğini iddia ettiği ve hükmetmeye çalıştığı etnik grubun üyelerine siyasal, sosyal ve alanlar açılarak ülke toplumuna entegre olmaları sağlanmalıdır.
  • Sempatinin önüne geçme: Terör örgütünün sempati kazanmak maksadıyla yaptığı faaliyetleri ya da kendini mağdur göstermesi örgütün sempatik bir hâl almasına ve bu sempatikliğinde örgütün sempatizan çekmesine ve meşru bir hâl almasına kadar giden bir süreç olduğu unutulmamalıdır. Bu sempati oldukça çeşitli yollarla olabilir. Örneğin ABD’nin ürettiği ve 2019 yılı sonlarında topluma sunulacak Call Of Duty adlı savaş oyununun içerisinde yer alan bir karakter terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı YPG’li bir kadın teröristi canlandırmakta ve bu terörist ABD’ye yardım eden bölgedeki terör örgütleriyle mücadele ederek özgürlük ve hak arayan bir karakter olarak gösterilmektedir. Anlaşılacağı üzere en basit olarak görülen oyunlar üzerinden bile örgüt sempatisi oluşturulabilmektedir.
  • Örgütlerin şiddet ile eş değer gösterilmesi: Terör örgütlerinin anladıkları tek şeyin şiddet olduğu, şiddet üretmek dışında bir amacının olmadığı ve bu şiddeti ne kadar zaman geçerse geçsin terk etmeyecekleri topluma gösterilmelidir. Türkiye’nin PKK terör örgütüyle 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında yaşanan süreç en iyi örneklerden biridir. Terör örgütü PKK’nın siyasi örgütlenmesi olarak baş gösteren Halkların Demokratik Partisi (HDP) 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde daha önce yaklaşamadığı bir oy oranına (yüzde 13), 550 sandalyelik Mecliste, 80 vekillik bir sandalye sayısına ulaşırken ve Türkiye genelinde kendisine oy vermeyen kimi kitlelerde bile kendisine oy toplayabilmiştir. Buna rağmen terör örgütü PKK’nın seçim öncesinde var olan müzakere ve ateşkes sürecini bu kazanımlarıyla birlikte seçimin hemen ertesinde sona erdirmesi toplum nezdinde örgütün şiddetten başka araç ve amaçları olmadığını anlamasına neden olmuştur.
  • Ödül sistemi: Özellikle üst düzey örgüt üyeleri üzerine koyulan ödüller ve oluşturulan ihbar hatları, örgüt üyelerinin hareket alanlarını kısıtlayacaktır. Bu kısıtlama ile örgüt üyeleri çoğu zaman rahat hareket imkânı bulamayacakları için gerek finansal ağlarına gerekse eylemlerine bir nebze olsun kısıtlama uygulayacaktır.

Maddeler daha da genişletilebilmekle beraber terörle mücadele yönteminde genel olarak hedeflenen plan terör örgütünü uluslararası toplumda ve hâkim olmaya çalıştığı etnik tabanı içinde yalnızlaştırmaktır. Dış desteğin sağlamış olduğu uluslararası alanlarda örgütün finansal kaynakları ve silah, mühimmat vs. gibi lojistik destek ağı kırılarak örgüt sekteye uğratılmalıdır. Terörle mücadele eden ülke tarafından yapımı mümkün ise teröre destek veren ülke ya da ülkeler, ekonomik, diplomatik hatta askeri yaptırımlarla doğrudan cezalandırılmalıdır. Ekonomik, diplomatik ve askeri yaptırımlarla cezalandırılma işleminin olmadığı durumlarda uluslararası alanda kullanılmak üzere teröre yapılan ülke yardımları belgeleriyle birlikte gündeme getirilebilir. Bu yöntem ile uluslararası arenanın uygulayacağı yaptırım yolları aranabilir. Bu yönteme “Sopa yöntemi” adı verilir. Sopa yöntemi olarak adlandırılan yaptırımların aşırı maliyeti olan, sonuç vermediği ya da mümkün olmadığı durumlarda “havuç yöntemi” denilen yöntem uygulamaya koyulabilir. Bu yöntem ise terör örgütüne destek sağlayan ülke ya da ülkeler ile kesişen ortak çıkarlar belirlenerek ülkeleri terör örgütüne destek verecek duruma iten sebep ortadan kaldırılabilir (Alptekin, 2018, s.13-14).

Öte yandan bakıldığında terör örgütlerinin hedef aldığı grup televizyon, gazete, sosyal ağlar yani medya kullanan gruplardır. Devlet, terörle mücadele ederken toplumunda moralini en yüksek şekilde tutacağı yönde yayın yapılmasını sağlamalıdır. Bunu yaparken yalan haberden kaçınarak halkın terörle mücadele konusunda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi de ihmal edilmemelidir (Karaağaç, 2019, s.237).

Terörle mücadele yöntemlerinin bu denli çeşitli olmasının nedenlerinden biri ülkelerin uzun yıllar terörle mücadele etmesi ve genellikle deneme yanılma yoluyla terörle mücadele yöntemlerini tabiri caizse öğrenerek ilerlenmesinden kaynaklanmaktadır. Terörle karşılaşan her ülke ilk olarak silahlı mücadele yoluyla örgütü ortadan kaldırmayı hedeflemiş ancak zamanla anlaşılmıştır ki silahlı yöntem tek başına yeterli olmadığı gibi aksine çoğu zaman örgüte olan sempatinin ve desteğin artmasına neden olmuştur. Bu durum ülkelerin terörle mücadele konusunda değişikliğe gitmesini sağlamıştır. Bu değişiklik ile beraber terörle mücadele yöntemlerinde uygulanacak stratejilerde paradigma değişikliğine sebep olmuştur. Paradigma değişimi kelime anlamı olarak içerisinde yer aldığı çağa, zamana, duruma uygun olarak hareket etmek olarak adlandırılmaktadır. Terörle mücadelede uygulanan yöntemlerin çeşitliliği göz önüne alındığında terörle mücadele stratejisinin de paradigma değişimine uğradığını söylemek yanlış olmaz. Terörün ortaya çıkışında her ne kadar birbirinden farklı gözükse de birbiriyle bağlantı pek çok nedeni vardır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında siyasal, ekonomik, toplumsal vb. pek çok neden terörün ortaya çıkışında büyük rol oynamaktadır. Nedenlerin çeşitli olduğu bir alanda bu nedenlerle mücadelenin de aynı şekilde çeşitli olması gerekmektedir.

Terörle mücadele eden ülkeler bu durumu geçte olsa fark etmişlerdir. Nitekim İspanya, İngiltere ve Türkiye gibi ülkeler çok uzun yıllar terörle silahlı olarak mücadele etmişler ve zamanla mücadelenin yalnızca silah ile yürütülmesinin yeterli olmadığını fark etmişlerdir. Çünkü bu ülkeler bir süre sonra terörle mücadelelerinde değişime giderek terörün ortaya çıkış nedenlerini araştırmaya, anlamaya ve bu nedenlerle demokratik, insan hakları çerçevesinde çağa uygun olarak yürütmeyi strateji hâline getirmişlerdir. Ülkelerin kurumları ve politikaları da değişen yöntemler çerçevesinde değişime uğramıştır. Paradigma değişimi örnek verilerek açıklanmak istendiğinde Türkiye’nin PKK ile mücadelesi yakın tarihteki örneklerden biri olmaktır. Özellikle Türkiye uzun yıllar boyunca terör sorunuyla karşı karşıya kalmış ve terörle mücadele hususunda dünya geneline bakarak oldukça tecrübe kazanmış bir ülkedir. Uzun yıllar silahlı mücadele yollarını tercih eden Türkiye’nin mücadele yöntemleri de paradigma değişimine uğramıştır. Terör örgütü PKK ile uzun süren silahlı mücadele sonrası Adalet ve Kalkınma Partisi ile yeni bir sürece gidilmiştir. 2009 yılında çözüm süreci olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamış ve bu süreç bir süre silah bırakma şeklinde devam etmiştir. 2009 tarihinden 7 Haziran 2015 tarihine kadar süregelen zamanda PKK’nın ortaya çıkışı somut bir zemine oturtularak ortaya çıkış nedenlerinin ortadan kaldırılması süreci başlamıştır. Böylelikle örgütün temsilcisi olduğunu iddia ettiği Kürt vatandaşlarının talepleri hükûmet tarafından gündeme alınmış ve mümkün olduğunca taleplere cevap verilmiştir. Bu örnek ile anlatılmak istenen asıl mesele terör dendiğinde terörle mücadele dendiğinde akla gelen ilk adımın yalnızca silahlı mücadele olduğu bir ülkenin, zamanla edindiği tecrübeler neticesinde anlayışını değiştirdiği ve bu anlayış çerçevesinde ülkenin terörle mücadele stratejisinin paradigma değişimine uğradığı tabiri caizse güncellendiğidir.

Terörle mücadele yöntemleri sadece yapılacaklar üzerinden değil aynı zamanda yapılmaması gerekenler ya da dikkat edilmesi gereken alanlar ile de doldurulmalıdır. Nitekim terör örgütleri üzerine yapılacak mücadelelerdeki hatalar örgütlerin tabiri caizse ekmeklerine yağ sürecek ve gerek ülke toplumu gerekse uluslararası toplumda kendilerine uygun zemin bulabileceklerdir. Bu hatalar bazen devletin bizzat kendisi tarafından uygulansa da bazen terör örgütünün tahrik ve kışkırtması ile de gerçekleşebilmektedir. Terörle mücadelede yapılan hatalar terör örgütünün beslendiği tabanında olumsuz etkiler oluşturarak, tabanın örgüte daha fazla (finansal, istihbarat, eleman vb.) destek vermesine ve örgütün iddia ettiği (sözde) mücadelesinin toplum açısından çok daha fazla benimsenmesine neden olmaktadır. Öyle ki terörle mücadele denildiğinde akla gelmesi gereken ilk husus silah, kaynak vb. yapılar değil aksine karşılaşılan terör grubunun kimliği, karar alma süreçlerinin nasıl işlediği ve emir komuta zincirinin detaylarının ne olduğudur. Örgütün eleman devşirmek için kullandığı yollar ile birlikte temsilcisi olduğunu iddia ettiği tabanı başta olmak üzere, ülkenin genel toplumunda ve uluslararası alanda kendini meşru gösterme yolları iyi analiz edilip göz önüne alındığında, terörle mücadelenin sadece silah üzerinden değil farklı dinamikler üzerinden de yapılabileceği silahın tek başına yeterli olmadığı aslında yöntemlerin bir bütün olduğu gözlemlenecektir.

Terör örgütleri gerçekleştirdikleri terör eylemleri ile düşman olarak gördükleri devleti tahrik ederek orantısız güç kullanılmasına ve insan hakları ihlallerine sebep olma sürecine devleti iter. Terör örgütleri hedef devletleri aşırı güç kullanımına itmek için büyük can kaybı yaşatan ve sembolik önemi büyük hedeflere dönük saldırılar, kaçırdıkları tutsakların öldürülmesi, devlet erkanının yahut kamuoyuna mal olmuş isimlerin hedef alınması gibi sansasyonel eylemlerde bulunurlar. Devletlerin bu tarz sansasyonel eylemlere karşı tepkileri adeta bir refleks gibi aşırı güç kullanma eğilimindedir.

Orantısız güç kullanan, insan haklarını ihlal eden, mücadele edeceği hedefi doğru belirleyemeyen ya da gerekli özeni göstermeyen devletler, terör örgütlerinin temsilcisi olduklarını iddia ettikleri tabanda mağduriyetlerin oluşmasına neden olurlar. Bu mağduriyetler ile birlikte taban devlete karşı kin ve öfke duymaya, terör örgütüne karşı sempati beslemeye başlar. Devlet bizzat kendi eliyle toplumunu terör örgütünün kollarına gönderir. Bu mağduriyetlerin yaşanmaması için devletin az öncede bahsedildiği gibi apolitik üye, aktivist, barışçıl aktivist, sempatizan ve militan ayrımını iyi yapması gerekmektedir. Çünkü terörle mücadele stratejisi yeni mağduriyetler oluşmasına zemin hazırlamak yerine örgütün beslendiği ve taban ile arasında bağ olarak kullandığı ortak acı kavramının yaralarını sarmalı bu söylemi ortadan kaldıracak adımlar atmalıdır.

Hedef devletin tahrik edilmesi orantısız güç kullanmaya çekilmesi terör örgütüne kendi kitlesel tabanı nezdinde, ülke kamuoyunda ve uluslararası toplumda meşruiyet kazanma yolunu açacaktır. Bu meşruiyet algısı ve devletin orantısız güç kullanımıyla hedef kitlenin radikalleşmesi terör örgütüne karşı olanların daha tarafsız tutum takınmalarına, devletle terör örgütü arasında taraf seçemeyenlerin örgüte sempati duymaya meyletmesine, sempatizanların radikalleşmesine ve nihayet örgüte doğrudan destek vermeye hatta militan olarak örgüte katılımlara yol açacak bir süreci başlatacaktır. Nitekim Sri Lanka da faaliyet gösteren Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’na (LTTE) karşı yürütülen operasyonlar buna iyi bir örnektir. Sri Lanka devleti, risk alarak hedef ayrımında özenli davranmayıp kitlesel olarak ortadan kaldırma sürecine gitmiş ve başarılı olmuştur. Bu süreçte LTTE’de kendi tabanına karşı son derece saldırgan faaliyetlerde bulunmuş bu durumda tabandan destek görmesini engellemiştir. Ancak şu bilinmelidir ki Sri Lanka hükûmeti ne kadar başarılı olursa olsun, ekonomik kriz ya da tabiri caizse ayağının tökezlemesi ile yaşayacağı istikrarsızlık Tamil toplumunda yeniden harekete geçme isteğini alevlendirecektir.

Terörle mücadele yöntemleri sadece bu hatalarla sınırlı değildir. Devletin daha önce tabana verdiği ayrıcalıkların örgütün eylemleri ile birlikte geri alınması tabanda olumsuz etkilere neden olacaktır. Ele geçirilen ya da etkisiz hâle getirilen örgüt üyelerinin cansız bedenlerinin sergilenmesi, işkence yapılması gibi davranışlar taban tarafından oldukça sert karşılanmaktadır. Sadece tabanda değil aynı zamanda ülke toplumu başta olmak üzere uluslararası toplumda da insan hakları ihlali olarak gözükecek ve devletin eylemleri meşru zeminden illegal zemine kayacaktır.

Anlaşılacağı üzere terörle mücadele sadece yapılacaklar değil aynı zamanda yapılmayacaklar üzerinden de düşünülmelidir. Terörle mücadele yöntemleri oldukça hassas bir zeminde, iyi şekilde analiz edilmiş bir biçimde, medya organları kullanılarak yapıldığında etkin olabilmekte ve olumlu sonuçların ortaya çıkmasını sağlayabilmektedir.

Sonuç 

Sonuç olarak söylenebilir ki terör örgütleri ile mücadele yukarıda da bahsedildiği üzere sadece silah ile yürütülmemelidir. Yalnızca şiddet ve silah yoluna başvuran devletler, terör örgütleriyle uzun yıllar süren ve oldukça ağır bedeller ödedikleri süreçleri beraberlerinde getirirler. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti, terör örgütü PKK ile yaklaşık 30 sene silahlı mücadele yöntemini benimsemiş ancak sonuç alamamıştır. Ancak müzakere yoluna giderek örgütün silah bırakması sağlanmış ve tabanın istekleri ve beklentileri karşılanmaya çalışılmıştır. Bu süreçte PKK’nın ortada aykırı bir neden yokken silahı eline alması ve yeniden şiddetli terör eylemlerine başvurması tabanı tarafından uygun görülmemiş örgüt yalnızlaşma sürecine girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ise bu durumu lehine çevirerek, tabanla olan bağını koparmamış ve özenle seçtiği hedefler ile terör örgütüyle mücadeleye yeniden başlamıştır. Ancak yine sadece silahlı mücadele yoluna gitmemiştir. Çünkü anlaşılacağı üzere terörle mücadele sadece silahla yürütülecek bir süreç değildir akademisinden, teknolojisine kadar pek çok alanda mücadele verilmesi gerektiği ancak bu şekilde uygun bir terörle mücadele yöntemi ortaya çıkabileceği anlaşılmıştır. Terörle mücadele yöntemlerinin tek tek değil bir bütün olarak ele alındığında gerçek manada sonuca götürdüğü anlaşılmaktadır. Toplumun teröre olan bakışının değiştirilmesi, terörü meşrulaştıran nedenlerin ortadan kaldırılması, teröre karşı yürütülen operasyonların topluma kabul ettirilmesi ve yapılan mücadelenin insan hakları çerçevesinden uzaklaşmadan meşru zeminlerde yapılması oldukça önem arz eden bir husustur. Uluslararası toplumda ve kendi tabanlarında yalnızlaştırılan örgütler desteklerden mahrum kalacak ve devletin yalnızlaşan örgütlerle olan mücadelesi olumlu yönde ivme kazanacaktır. Nitekim devletlerin askeri gücü ile terör örgütlerinin askeri güçleri göz önüne alındığında ortaya çıkan tablo hiç şüphesiz devletlerin çok daha güçlü olduğudur. Böylesi bir durumda destek görmeyen ve yalnızlaşan örgütlerin küçülmeleri ve giderek eylem dahi gerçekleştiremeyen küçük gruplara dönüşmelerine sebep olacaktır.

Bir diğer husus ise sadece terör örgütü ile değil terörün ortaya çıkmasına neden olan nedenler ile de mücadele edilmesi ve bu nedenlerin imkân dahilindeyse tamamının ortadan kaldırılması sağlanmalıdır. Nitekim terörle mücadele sadece silahlı grupların ortadan kaldırılması değildir. Terörle mücadele çok daha geniş bir çerçevede çok daha uzun bir süreçtir. Terörle mücadele terör ortaya çıktıktan sonra değil terör henüz baş göstermeden mücadele edilmesi ve engellenmesi gereken bir süreçtir. Böylesi bir süreçte tabiri caizse oturup terörün oluşmasını beklemek, meydana gelecek sorunlarında kaçınılmaz olarak kabul edilmesi demektir. Öyle ki terör ortaya çıkmadan, ortaya çıkmasına neden olacak durumlar analiz edilmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Örgüt buna rağmen ortaya çıkmışsa yukarıda sayılan yöntemler ile örgüt ortadan kaldırılmalı ya da eylem yapamayacak hâle getirilmelidir. Sonrasında ise eski hatalardan ders alınarak yeni bir terörün oluşmasına neden olacak sorunlar meydana getirilmemelidir.

Sonuç olarak terörle mücadele teröristi öldürmekle bitmemektedir. Teröre neden olan sebepler ortadan kaldırılmadıkça, terörün oluşmasına neden olan siyasi haksızlıklar giderilmedikçe gerçek bir terörle mücadele stratejisi uygulanmış olmayacaktır. Terörle ve terör örgütleriyle mücadele tek bir alanda yürütülerek başarılı olunacak alanlar değillerdir. Terör ve terör örgütleriyle verilen mücadele genel itibarıyla “Bütünleşik bir mücadeledir.”

Yararlanılan Kaynaklar

Acar, Ü. (2012). A’dan Z’ye Terörizm, Kripto Yayınevi

Alptekin, H. (2018). Etnik Terör Ve Terörle Mücadele Stratejileri, İstanbul: Seta Kitapları.

Altun, F. ve Yalçın, H. B. (2018). Terörün Kökenleri Ve Terörle Mücadele Stratejisi İstanbul: Seta Kitapları.

Andrew H. Kydd Ve Barbara F. Walter, 2016. “The Strategies Of Terrorism”, International Security, Cilt: 31 Sayı: 1, S.49-80

Atay, M. (2008). Türkiye’de Terörü Ortaya Çıkaran İç ve Dış Dinamikler, Stratejiler Ve Taktikler, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (Hütad), Sayı 8, S.409-424

Bal, İ. (2006). Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, Ankara: USAK Yayınları.

Bilgiç, M. Sadi, (2009). Terör ve Terörle Mücadele, Bilge İnsanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi, S.91-121.

Çıtak, E. (2019). Uluslararası İlişkiler Ve Güvenlik Yüksek Lisans Terörizm Ve Terör Örgütleri Ders Notları. Çorum: Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Erdoğan, İ. (2013). Terörle Mücadele Stratejileri Bağlamında “Müzakere”: Türkiye Örneği, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 8, No:2, S. 347-392.

Ergil, D. (2015). Terörizmin Mantığı ve Hedefi, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 46, Sayı: 1, S.171-181

Hendrix, Cullen S. and Joseph K. Young. (2014). “State Capacity And Terrorism: A Two-Dimensional Approach.” Security Studies (May): 329-363.

Karaağaç, Y. (2019). Terörizmle Mücadele Yöntemleri: İngiltere Ve Kolombiya Örneği, Avrasya Sosyal Ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (Asead) Cilt 6 Sayı 1, S.231-242

Özer, Y. (2015). Terörizmle Mücadelede İstihbaratın Rolü: Kültürel İstihbarat Konsepti, İGÜSBD Cilt: 2 Sayı: 1 S.51-80

Şahin, S. (2017). Terörizm Ve Terör Örgütleri İle Mücadele: Türkiye’nin Daeş (Işid) Terör Örgütüyle Mücadele Politikası (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Tangör B. ve Sayın S. (2012). Avrupa Birliği’nin Terörizmle Mücadele Stratejisi: Yeni Bir Bütünleşme Alanı Mı? Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi Cilt: 11, No:1, S.85-118.

Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı Erişim tarihi: 28 Aralık 2019. https://www.hmb.gov.tr/terorun-finans-kaynaklari

Yayla, A. (2015). Terör Ve Terörizm Kavramlarına Genel Bakış. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:45, Sayı:1, S.335-385

Yel, A. Murat, (2006). Terörizmin Temel Sebepleri, Köprü Üç Aylık Fikir Dergisi Sayı: 94

Yazarın Başka Bir Yazısı

Yeni Dünyanın Yeni Cephesi: Beşinci Kol

Ahmet Yeten

Hitit Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Lisans öğrencisi

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!