Kelâmbaz

Niçin Hâlâ Kurtlar Vadisi İlk 97 Bölümü Konuşuyoruz?

“Kendi uydurduğun bir yalanı söylemek başka bir ağızdan işitilip tekrarlanmış bir gerçeği söylemekten daha iyidir. Birinci ihtimalde sen bir insansın ikincisinde ise papağandan hiçbir farkın yoktur.”
(Dostoyevski, Suç ve Ceza)

Kurtlar Vadisi ilk 97 bölüm hakkında grupta yaşı biraz aşkınca abiler arasında ara sıra espriler, göndermeler oluyor. Yaşı bizden genç arkadaşlar da bu bayağı, sokak mafyasını anlatan, kalitesiz Türk dizisinin(!) bizim aramızda niçin bu kadar sohbet konusu olduğunu merak ediyordu. Hem bu espri kültürüne bir açıklama getirmek hem de kanaatimce bu dizide stratejik olarak gördüğüm en büyük mesajlardan birine ait sahnenin kısa bir tahlili için vaktimin bir kısmını hasredip bilgisayar başına oturdum.

Kurtlar Vadisi Nedir?

Kurtlar Vadisi, milenyum virajında ABD’nin o zaman ki neo-con şahin idarecilerinin çizmiş olduğu “Yeni Orta Doğu” şemasına (malumunuz Büyük Ortadoğu Projesi) karşı ülkemizdeki İttihatçı A kadrosunun (Enver Paşa grubu-Alman ekolü) vermiş olduğu ‘uyarı’ sinyalidir. Senarist ve danışmanları arasında milliyetçi, devletçi yazarlardan dindar kimselerin de olması hasebiyle kısmî bir dinî hassasiyetle yazılmış dizidir. Türk dizi tarihinin, çekilmeden evvel başından sonuna kurgulanıp yazılmış olan tek dizisi olabilir. Yönetmen Osman Sınav bu mevzuda açıklama da yapmıştı zaten.

Türkiye’de Kurtlar Vadisi çekilene kadar Deli Yürek, Kurt Kapanı vs. diziler aracılığı ile kamuoyu ‘Mahallene hakim ol!’ mesajına angaje olunmuştu. Kurtlar Vadisi ‘Mahalleme sahip çıkarım!’ diyen halka, ‘Bak ülkenin başına ne çoraplar örüyorlar? Bak mafya memleketinde neler yapıyor? Bak o mafyaların iplerini kimler elinde tutuyor?’ suallerini ve cevaplarını tevcih etme vazifesi üstlendi.

Enver Paşacıların anlayışına göre memleket büyük bir tehdit altındaydı. Memlekette cereyan eden bütün kötülükler bir takım gayri millî unsurlar ve şahıslar tarafından icra olunuyor ve bu insanların durdurulması icab ediyordu. Memleketin halas ve selameti uyanık bir grup tarafından gizli ve aşikar mücadele vermekten geçiyordu. İttihatçılar komitacı, cuntacıydı. Yer altındaysa Teşkilat-ı Mahsusaları vardı. Teşkilatsız ve bu teşkilat uğruna kendisini feda etmeye hazır olan bir bölük genç olmaksızın memleketin kurtulması muhaldi.

Ana Mesajı Neydi?

Polat Alemdar karakteri ailesinden koparılmış, geçmişle bağı tamamen karartılmış, devletin (veya kendisini ‘devlet’ odağı yerine koyanların) sahip çıktığı saf, civanmert, vatan sevdalısı genci oynuyordu. Kuşçubaşı Eşref güzellemelerini, Teşkilat-ı Mahsusa masallarını (Soner Yalçın, Selman Kayabaşı gibi yazarlar kafayı bu teşkilat ile çizmiş) bir kenara bırakırsak, Kurtlar Vadisi esasen daha milenyumun başında ülkemize dair çarpıcı detaylar veriyordu.

Ülkede hukuk kurumları, bünyesinde adaleti tesis etmeye gayret eden bir kaç savcı veya hakim hariç, işler iyi vaziyette değildi. Memleket savaş lordlarının, para babalarının kontrolündeydi. Baron, konsey azaları vs. gibi bir dönemin jargonunu oluşturan tabirler bu güç babaları için kullanılıyordu.

Yeri geldi espri malzemesi oldu, yeri geldi dizi olduğundan daha büyük bir mesaj yumağı kabul edildi, abartıldı. Ama Kurtlar Vadisi’ni aradan geçen yaklaşık 12 seneye rağmen mühim kılan şey güç odakları arasındaki dengenin işleyişini, denge değişimleri sırasında meydana gelen büyük hadiseleri, bu hadiselerin kamuoyuna yansımalarını ve güç odaklarının bütün bu süreçleri kontrol esnasında takip ettikleri usul erkanı çok başarılı şekilde ekrana yansıtmalarıydı. Dizi baştan sona bu çerçevede izlenecek olursa çıkarılacak çok ders var.

Dizi bütün cuntacı, İttihatçı alt mesajlarının yanında “devlet”in halk için, millet için, insanlar için, onların hukuk ve refahlarının dirlik düzeni için var olması icab ettiğini altını çize çize anlatıyor. İşte dizinin klasik İttihatçılıktan ayrıldığı nokta bu. [İttihad Terakkinin halkı devlete karşı isyana teşvik ettiği bir beyannamesi için tıklayınız: Unutturulan Sultan Abdülhamid Beyannamesi ]

Bu mesajı, halkın içinden devletine cân-ı yürekten bağlı fakat tarafını sivil kamptan yana seçmiş bir gönüllü olan (Kurtlar Vadisi hayranlarının çok sevdiği) Duran Emmi karakteri yoluyla aktarıyor dizi.

Psikolojik Savaş Sanatı

Diziyi basit, bayağı, taklitleri gibi alt kültür dizisi olmaktan kurtaran, entelektüel bir gözle izlenmesini lüzumlu kılan bir başka unsur daha var. Aşağı yukarı her bölümde adeta ders niteliğinde, sahne ölçeğinde tahliller ihtiva ediyor.

Mesela, hesap kitabın yanında kontrol edilemeyen faktörlerin karar alma mekanizmalarını nasıl tesir altına aldığını, bir insanın veya grubun içinde bulunduğu durumun çözümlemesini yaparken üzerinden geçmesi gereken
analiz noktalarını anlatıyor, tasvir ediyor. En sembolik sahnelerden birinde, Testere Necmi karakterinin ortadan kaybolması sonrası Baron tarafından öldürülmesi kararlaştırılan Polat’ın, aynı sahnede Baron’un (Mehmet Karahanlı) bilgisi dışında bir alakası olan Amca (Aslan Akbey) karakterinin ölümü sebebiyle hayatta kalmasında olduğu gibi…

Yine güç mefhumunun izafiliğine ve hiyerarşik yapısına, en güçlü kimselerin en zayıf noktalarına, güç ve zaafların zaman içerisinde yer değiştirebileceğine dikkat çekiyor. Karahanlı için senelerce güç toplamak adına motivasyon kaynağı olmuş psikolojik faktörün, hakikatle yüz yüze geldiğinde hayatının pimini çekmesinde olduğu gibi…

Bu gibi cihetlerden bakılırsa dizi için bir nevi mütevazı bir ‘Psikolojik Savaş Sanatı’ denemesi dahi diyebiliriz.

Diziye dair fazla detay vermek istemiyorum. Dikkati cezbolanlar zaten oturup kendileri izlerler. Gelelim geçen gün grupta sohbet mevzu olmuş bizim meşhur sahneye.

Bir sahne iki açı: Nizamettin Güvenç

Sahnede meşhur avukat ve kamuoyu bilgisinin haricinde konsey üyesi Nizamettin Güvenç, Musevi iş adamı Samuel Vanunu’nun ölümü sonrası basın açıklaması yapıyor.

Açıklamasında Samuel Vanunu’nun bir vatan evladı olduğunu, başarılı iş hayatı ile memlekete madden manen çok hizmet ettiğini, ona yapılan saldırının sadece ona veya grubuna yahut cemaatine (Yahudiliğine kasten vurgu yapıyor) yapılmadığını; esas hedefin Orta Doğu’da tek model ülke olma dinamiğini taşıyan Türkiye olduğunu belirtiyor.

Konuşmasının hemen ikinci kısmında terörün kötülüğünü, tek maksadının korku, panik ve ümitsizlik meydana getirmek olduğunu, ülkenin terör
karşısında birleşmesi gerektiğini, kendisinin de teröre karşı en şedit şekilde mücadele edeceğini ifade ediyor. İlaveten mafyanın kök saldığı topraklarda terör için elverişli atmosferin oluştuğunu, teröre karşı mücadelenin ancak mafyanın yok edilmesiyle mümkün olduğunu belirtiyor. Kendisinin de üzerine bu noktada düşen vazifeyi ifa mahiyetinde kamuoyunda Laz Ziya olarak bilinen Ziya Yılmaz karakterinin savunmasını bırakacağını söylüyor. Ve bunu aldığı hukuk eğitiminin kazandırdığı ‘savunma hakkı kutsaldır’ düsturunu bir kenara bırakarak yaptığını ve böylece illegaliteye meydan vermeyeceğini beyan ediyor.

Bu sahnede Nizamettin Güvenç karakterinin tiradı dizi tarihimizin en ilmek ilmek düşünülerek yazılmış metni olabilir. 4 cümlede hülasa ettiğimiz konuşma esasen 4 mesajın birer aksedişinden ibaret.

Birinci mesaj, saldırının esas maksadını ortaya koyuyor. Suikastin tertipçileri Türkiye’ye bir rol biçmişler. Türkiye Ortadoğu için ince ince tasarlanmış bir model ülke. Ve bu saldırı bu tasarıya, bu tasarının mimarlarına karşı yapılmış bir saldırı (!). Yani bu suikast yeni mimarinin tesisi için gerekli olan kabuk değişikliği için işlendi. Sadece bu cinayet değil dizinin kronolojisinde peş peşe gerçekleşen bütün fail-i meçhullerin gayesi hep bu faz geçişini sağlamaktı. Samuel Vanunu bu geçişin önünde bir mani idi. Çok şey biliyordu. Eski düzenin adamıydı. Ortadan kaldırıldı. Her şey yeni model ve yeni Türkiye içindi.

İkinci mesaj suikastın terör eseri olduğunu beyan etmekle yeni düzen dahilinde kamuoyunun düşman bellemesi gereken odağa işaret ediyor: Terörizm. Herkes avurtları patlayıncaya kadar terörü lanetlemeli, herkes ona karşı birleşmeli, Türkiye bu müşterek düşmanı boğmalıydı. Terörün maksadı korku üretmektir diyor ve tam da bu ifadesiyle korkuyu kendisi üretiyor. Türkiye terör isimli heyula ile çarpışırken böylece yeni Türkiye’ye mana katacak olan millî düşmanı da belirlemiş oluyor. İnsanların böylece yeni mimariyi sahiplenmelerini sağlayacak bir nirengi noktası bulmuş ve ona bağlanacak o kopmaz aidiyet hissine kavuşmuş oluyor.

Üçüncü mesaj ile henüz ilan edilen taze düşman terörün bir numaralı müsebbibinin milletin azılı ve hunhar düşmanı mafya olduğunu haykırılıyor. Mafya yok olmadan bu ülkede kimseye huzur yok. Adaletin, hukukun ve nizamın yılmaz savunucusu Nizamettin Güvenç de bilâ fâsıla üzerine düşen vazifeyi yerine getiriyor ve Laz Ziya’yı yalnızlık zindanına terk ediyor. Halbuki konuşmada mafya olarak zikredilen veya işaret edilen herkes eski düzenin bir parçası. Ve geçişin kodlarını çözmüş kimseler. Hatta ironik olarak Laz Ziya’nın zemin kaymasını ilk fark eden karakter olduğunu, onun Mehmet Karahanlı karakterinden dahi daha evvel konsey seviyesinde veya daha üstte çok büyük bir değişimin her an mevzubahis olabileceğini fark ettiğini diziyi izleyenler olarak biliyoruz.

Geçişin farkında olmayan karakterler fail-i meçhul olarak bertaraf edilirken, Laz Ziya gibi geçişi fark eden ve tedbir alan karakterler düşman ilan edilerek halk nazarında itibarları sıfırlanıyor, şeytanlaştırılıyorlar. Tamamen aynı sebepten mütevellit devre dışı bırakılan ve aynı kampın iki ferdinden biri olanlardan Samuel Vanunu bir mağdur, maktul ve masum olarak lanse edilirken, Laz Ziya bir ‘Public Enemy’ olarak resmediliyor. Bu iki karakter üzerinden prim elde edense Nizamettin Güvenç oluyor.

Dördüncü mesaj bütün sahne boyunca, sahnede yer alan karakterlere hakim olan hiyerarşi havasının bizzat kendisi. Sahnede başlıca iki insanî unsur var: Nizamettin Güvenç ve basın mensupları.

Nizamettin Güvenç halk nezdinde adaleti tesis eden kutsi hukuku; basın mensupları ise olan bitene dair her şeyi halka ulaştıran, insanımızı haberdar eden birer vasıta ve birer aynayı temsil ediyor. Sahnede başlıca iki açı kullanılıyor: geriden veya yandan Nizamettin Güvenç ve basın mensuplarını topluca kare içine alan açı ve Nizamettin Güvenç’in kendisine odaklanan ikinci açı.

Birinci açıda basın mensuplarının Nizamettin Güvenç’e hürmetle yaklaştıklarını, onun açıklamalarının memleketin içinde bulunduğu netameli durumu izah eden en mühim açıklamalar olduğunu düşündüklerini hissediyoruz. Kameranın merceğine odaklanma (milletin gözü) ve bir basın mensubunun defterine aldığı notların (milletin kulağı) gösterilmesi. Nizamettin Güvenç’in kamuoyuna yaptığı açıklamaların halk tarafından kabul edilen gerçekler olduğuna yapılan birer vurgu. Halkın bu hukuk adamının samimi mücadelesine inanmaktan ve destek vermekten başka bir şansı yok. Çünkü gerçek bu. Halbuki ikinci açıda Nizamettin Güvenç’in bizzat tasarlayıcıları arasında olduğu meşum planın bu ön basamağını sahneye koyarken sahip olduğu kararlılığı ve soğukkanlılık dikkat çekici.

Netice olarak ülkede ne zaman bir kabuk değişimi yaşansa bazı hukuk adamlarının ileri atılıp adalet çığırtkanlığı yaptığını görüyoruz. Halkın kızgınlığını, rövanş arzusunu önünde durulamayacak bir silaha dönüştürdüklerine şahit oluyoruz. Halbuki bu çığırtkanlık, ekseriya, kabuk değişimi sırasında gerekli olan yeni düşman tariflerinden ve takip edilmesi gereken yeni taktiklerin va’zından başka bir şey değildir.

İşbu noktada Kurtlar Vadisi fikriyatının kamuoyu düşüncesine bakışını özetleyen iktibas ile yazımıza nokta koymak yerinde olur:
“Kendi uydurduğun bir yalanı söylemek başka bir ağızdan işitilip tekrarlanmış bir gerçeği söylemekten daha iyidir. Birinci ihtimalde sen bir insansın ikincisinde ise papağandan hiçbir farkın yoktur.”
(Dostoyevski, Suç ve Ceza)

Nizamettin Güvenç basın açıklaması sahnesi:

2 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • Bu diziyi bu gözle izlemiş olan insanlarin varlığını bilmek güzel. Elinize sağlık. Bu dizi belirttiğiniz gibi ulusalcıların ve küreselcilerin savaşını, Aslan Akbey ve Mehmet Karahanlı şahsında anlatır. Dizinin başrolleri bu iki isimdir. Polat dahi aslında yan karakterdir. Bu ikilinin bütün diyalogları, sahneleri mesaj içeriklidir ve hiç bir sahneleri boş değildir. Ve dizi aslında mafyayı değil modern dünyadaki sermaye ve suç ilişkisini, yani düzeni ve sistemi anlatır. Karahanlı öldükten sonra konsey üyelerinin verdiği brifingler, Karahanlı’nin infaz sahnesi, Aslan Bey ve Doğu Bey sahneleri bütün her şeyin özeti gibidir.

Bizi Takip Et!