Kelâmbaz

Tebdil-i Mekan Eylemeğe Dair Bir Deneme

Önceleri Evliya Çelebi niçin dünyayı bu kadar dolaşmış, başka işi gücü yok muymuş? diye düşünürdüm. Daha sonra gezmenin, yeni yerler görmenin zevkine vardığımda, o hissi tattığımda ise Evliya Çelebi’ye fazlasıyla hak vermeye başladım. Ve artık benim için gezmek, deniz suyu içmeye benziyordu belki de. Deniz suyu içmekle susuzluğumuz nasıl gitmiyorsa, yeryüzünün farklı coğrafyalarını görmenin de bir doyumu olmuyor. Gezip gördükçe daha da çok gezesi geliyor insanın.

İnsan doğası gereği daha önce bulunmadığı yerlere giderken ilk başta ister istemez biraz tedirgin oluyor. Tanımadığı insanlar, tanımadığı bir kültür, uzak bir coğrafya… Elbette bunlar doğru. Lakin bu meselede bardağın biraz dolu tarafından bakmak icap ediyor. Şöyle söyleyeyim; Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, ister Fas’a, ister Çin’e, ister Güney Afrika’ya, ister Meksika’ya…. gökyüzü her yerde mavi. Dünyadaki bütün insanlar günlük hayatta su içiyorlar, yemek yiyorlar, ihtiyaç gideriyorlar, -modern veya ibtidai- toplu taşıma araçları kullanıyorlar, zaman zaman üzülüyorlar zaman zaman neşeleniyorlar. Bütün bunlar hangi ülkeye giderseniz gidin değişmiyor.

Peki farklı olan neler var? İklimler, bitki örtüleri, yeryüzü şekilleri, insan tipleri, kılık-kıyafetler, konuşulan lisanlar, mimari vs. Her ne kadar popüler kültürün tesiri ile dünyanın pek çok ülkesinde ortak mimari, ortak kılık kıyafet, ortak alfabe yaygınlaşsa da bir bölgeyi cazip kılan şey kendine has dokusu oluyor. Dünyanın diğer şehirlerine benzeyen kendine mahsus bir dokusu olmayan -popüler kültüre karşı ezilmiş- şehirler seyyahlar tarafından pek tercih edilmiyor.

Fırsatları kaçırmamalı

İnsanlar ilk gezilerini umumiyetle çocukluğunda ailesi ile birlikte yapar. Daha sonra ortaokul ve liseye geçince birkaç defa okul gezisi olur. Eğer hevesi varsa bunlara katılır ve fırsatlardan istifade eder. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın -pek kimsenin bilmediği- yaz kampları, kış kampları ve çeşitli aktiviteleri bulunuyor. Bu aktiviteler bakanlığın web sitesinden senenin belli dönemlerinde ilan ediliyor. Böyle fırsatlar insanların ayağına fazla gelmediği için yaşı müsait olanların bu fırsatları kaçırmamasında fayda var. Sadece okul gezileri ve izci kampları vs. aktivitelerle kendini sınırlamamak gerekiyor. Günümüzde 14-18 yaşına gelmiş bir genç –önce kendi şehrinden başlamak üzere– komşu şehirleri, daha sonra ülkemizin diğer şehirlerini tek başına veya birkaç arkadaşı ile birlikte gezebilir. (Kendim yaptığım için biliyorum).

Gençlik ve Spor Bakanlığının yaz kamplarında her yıl 100 bin genç tatil yapıyor

Misal olarak bir hafta sonu sabah saat 6-7 gibi İstanbul’dan Edirne’ye otobüs bileti alınıp, o gün yürüyerek bir Edirne turu yapılabilir. Öğle yemeğinde Edirne ciğeri yenilir ve o gün akşam tekrar İstanbul’a dönülür. Aynı program Tekirdağ, İzmit, Sakarya, Bursa vs. şehirler için de yapılabilir. Bursa gibi biraz daha uzak şehirler için otobüs bileti gece saat 12’ye alınır ve sabahtan gezmeye başlanır. Yine Bursa’dan dönüş bileti geceye alınır, ertesi gün sabah İstanbul’a gelinir. Bu usulü üniversite talebeleri de uygulayabilirler eğer Türkiye’de gezmedikleri şehir varsa. 18 yaşını geçmiş üniversite talebeleri ise ilk fırsatta devletin kendilerine sağladığı kolaylıktan faydalanarak sadece kağıt masrafını ödeyerek 25 yaşına kadar geçerli pasaport alabilirler. Bundan sonra yapmaları gereken ise, lüzumsuz yere para harcamaktan kaçınıp para biriktirmek ve ilk fırsatta yine yakın ülkelerden başlayarak yurtdışına açılmak.

Farklı ülke ve şehirleri gezmek bazılarının zannettiği gibi çok pahalı değil. Sadece gitmeden önce ciddi bir planlama yapmak icap ediyor. Aylar öncesinden programı yapmak ve ona göre uçak biletlerini ucuza getirmek lazım. Lüks restoranlarda yemek yemek ve 4-5 yıldızlı otellerde kalmak şart değil. Onun yerine 3 yıldızlı bir otelde veya bir pansiyonda da kalınabilir. Hatta iklim şartları ve güvenlik durumu müsaitse parkta bile yatılabilir (Daha önce birkaç defa yaptım). Veya havalimanı, tren istasyonu, otobüs terminali gibi yerlerde banklarda da bir müddet kestirilebilir. Gitmeden önce gideceğimiz yer hakkında internette gezi ve seyahat sitelerinde tavsiye ve yorumları mutlaka okumamız gerekiyor. Ve derdimizi anlatacak kadar İngilizce.

Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı sorusu sık sık sorulur. Cevabı ihtilaflıdır, kesin, net bir cevabı yoktur, izaha muhtaçtır. Kitapta okunan bilgiler bir müddet sonra unutulabilir. Gezilen yerlerde öğrenilen bilgiler biraz daha uzun süre hafızamızda kalsa bile onlar da unutulabilir. Lakin ikisi bir arada olunca öğrenilen bilginin hafızaya kazındığı muhakkaktır. Gidilen yer hakkında önceden araştırma yapılmıyorsa, kitap okunmuyorsa insanın o seyahatten istifadesi çok sathi olur.

Misal olarak, bundan seneler önce 6 ciltlik bir peygamberler tarihi ansiklopedisi okumuştum. Lakin aradan bir müddet zaman geçince okuduklarımın nerdeyse tamamı hafızamdan silinmişti. Daha sonra Filistin bölgesinde Kudüs, el-Halil, Beytüllahim, Eriha gibi peygamberler tarihi açısından mühim bazı şehirlere gitme fırsatım oldu ve bu seyahatim esnasında bazı okumalar yaptım. Seyahatimden sonra aynı ansiklopediyi bir daha okudum ve okuduğum bilgiler artık beynime iyice kazındı. Buna benzer çok sayıda tecrübem oldu.

Beytüllahim şehri

Yine aynı şekilde çok gezen insanın coğrafya bilgisi de artıyor. Misal olarak; Trabzon’a giderek orada yağmurda ıslanan birisi Karadeniz bölgesinin yağışlı olduğunu unutmaz. Bu bölgede dağların denize paralel uzandığını bilir. Yine Galata Kulesi’nin girişinde yoğunluk sebebiyle sıra bekleyen bir ziyaretçi, ülkemizde en çok turistin İstanbul’a geldiğini tahmin edebilir. Yaz aylarında Urfa’ya gidip Güneş’in altında yanınca Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ikliminden insan az çok haberdar olur. Misaller uzatılabilir.

Seyahat esnasında günlük tutmanın da çok faydaları var. Seyahatte edindiği tecrûbeyi, öğrendiği bilgileri yazı olarak hazırlayıp sosyal medya hesabından paylaşırsa veya herhangi bir websitede neşrederse hem öğrenilen bilgiler yazıldığı için daha kalıcı olur hem de ortaya bir eser çıkmış olur. Kendi isminizle kolaylıkla bir blog sayfası açabilirsiniz internette. Hem de ücretsiz olarak. Burada sadece gezi yazılarını değil, okuduğunuz kitapların özetlerini, kitap okurken tuttuğunuz notları veya herhangi bir mevzuda görüşlerinizi de paylaşabilirsiniz. Yazılarınızı illa çok kimsenin okumasına gerek yok. Kendi yakın çevreniz okusa kafi. Maksad yazmak zaten.

Gezmenin zihne faydası olduğu kadar vücuda da faydası vardır. Hadis-i şerifte ”Seyahat edin, sıhhat bulun” buyuruluyor. Yine Kur’an-ı Kerim’de “Yeryüzünü dolaşın” buyuruluyor. Yazının başında ismini zikrettiğimiz Evliya Çelebi ”Seyahat Yâ Resulullah” deyip yola çıkmasaydı, o meşhur seyahatnamesindeki anekdotlardan haberimiz olmayacak ve mâziye daha dar bir pencereden bakmaya mahkum olacaktık.

Meşhur Rus edebiyatçı Tolstoy da tebdil-i mekân eylemenin ehemmiyetine dair şöyle der “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir seyahate çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” Yapmış olduğunuz seyahat belki de hayatınızda dönüm noktası olacak. Gittiğiniz yerlerde yeni insanlarla tanışacaksınız. Çevreniz genişleyecek. Ufkunuz açılacak. Takdir edersiniz ki; suyun bile akanı makbuldür. İslâm kültüründe durgun su yerine; pislik tutmadığı için akarsu makbul görülmüştür. Tavuğun ve sair hayvanların da kümeste, çiftlikte olanının değil merada yayılanının eti lezzetlidir.

Kendi şehrimizi niçin çok iyi gezmeyiz?

Geçenlerde doğup büyüdüğüm, senelerce yaşadığım şehre bir arkadaşım misafir olarak geldi. Onunla memleketimi gezerken benim de ilk defa gittiğim bazı yerlere gittik. “Ben buraya ilk defa geliyorum” deyince arkadaşım şaşırdı. “Dünyayı geziyorsun ama daha kendi yaşadığın şehirde gezmediğin mühim tarihi yerler var. Bu nasıl iş?” dedi. Ben de daha sonra ona şu fıkrayı anlattım. Bir gün deliler hastanesinde delileri arada imtihan ederlermiş içlerinden acaba akıllanan var mı, akıllandı ise artık salalım niyetiyle. Akıllanıp akıllanmadıklarını anlamak için bir test yapmışlar. Önlerine bir kavanoz zeytin bir kavanoz da böcek koymuşlar. Şimdi kapakları açacağız bunlardan istediğinizi yiyin demişler. Kapakları açınca böcekler kaçmaya başlamış, deliler de böceklerin peşinden koşmuş. Niye onların peşinden gidiyorsunuz burda başka kavanoz da var demişler. Deliler de “Onlar zaten orda duruyor, kaçmıyor, önce kaçanları yakalayalım” demişler. Bizimkisi de o hesap, memleketimiz zaten duruyor, kaçmıyor. Nasib olursa elbet birgün bir vesile ile geliriz” dedim.

Nereleri gezmek lazım?

Gezilecek görülecek o kadar çok yer var ki; sırf ülkemizdeki şehir, köy ve kasabaları baştan gezmeye başlasanız ömür yetmiyor. Hatta gittiğiniz yerde 1 hafta kalsanız, orada biraz vakit geçirseniz, vatan-ı aslinize dönünce insan yine orasını özlüyor. Büyüklerimiz “Hayat hayaldir” buyuruyorlar. TV’de veya sosyal medyada daha önce gittiğiniz bir yere dair haber veya fotoğraf gördüğünüz zaman aklınız maziye gidiyor. Eski hatıralar sanki hiç yaşanmamış bir hayal gibi geliyor. Buradan anlaşılıyor ki; dünyayı gezmek doyumluk değil, tadımlık. Dünyanın en zengin insanı da olsanız ömrünüzün sonuna kadar dünyanın çeşitli yerlerini gezseniz yine bitiremiyorsunuz. 100 sene ömrünüz olsa ve bu ömrünüzü tamamen dünyayı gezmeye harcasanız, gezdiğiniz yerlerde bolca vakit geçirseniz yine de doyamazsınız. Onun için çok da kasmamalı, sonsuz hayatın olduğu ahirete havale etmeli bazı işleri. Yeri geliyor gittiğiniz bir ülkede çok samimi iyi bir dost ediniyorsunuz, birkaç saat veya birkaç gün beraber vakit geçiriyorsunuz, belki 3-5 sene sonra yine oraya gidip görüşüyorsunuz veya o sizin memleketinize geliyor. Ama bunların sayısı birkaçı geçmiyor.

Aynı kitap okuma meselesinde olduğu gibi. Bir insanın bir günde 24 saati var, istese de bunu 25 yapamıyor. Aylık ise 30×24=720 saati var. Ülkemizde ise her ay 5.000’den fazla yeni kitap basılıyor. Aylık 720 saatimizin tamamını kitap okumaya versek bile aylık en fazla 70 kitap okuyabiliyoruz. Bu sebeple yapılacak en doğru iş; her önüne geleni okumak değil, çok seçici olmak ve ehli tarafından tavsiye edilen eserleri okumak. Gezmede de bu böyle. Sınırlı ömrümüzde koskoca dünyanın tamamını gezmemiz imkansız. Gezsek bile verimli bir şekilde gezmemiz imkansız. Bu sebeple imkanlar ölçüsünde tavsiye edilen yerlere öncelik vermemiz icap ediyor.

Tavsiye gezi listesi

Memleketimizdeki her şehrin görülmesi gereken tarafları vardır elbette. Lakin olmazsa olmaz, görülmesi gereken -şahsen tavsiye ettiğim (naçizane)- bazı şehirleri buraya listeleyeyim; İstanbul, Bursa, Trabzon, Amasya, Mardin, İzmir, Urfa, Safranbolu, Antep, Konya, Diyarbakır, Antalya, Erzurum. (İlaveler tabii ki yapılabilir). Aynı yere 2. defa gitmektense gitmediği bir yere gitmek daha istifadelidir.

Ülkemiz şehirlerinden belli başlıları gezdikten sonra insanın artık yurtdışına açılma vakti geliyor. Ülkemizde gerek mali yönden gerekse vize istememesi yönünden en kolay sehayat edilebilecek ülke Gürcistan. Gürcistan’a gitmişken Azerbaycan’a da geçmek mantıklı bir hareket. (Aslında en kolay ve rahat seyahat edebileceğimiz ülke Suriye idi. Lakin son yıllarda dahili harb sebebiyle can güvenliği yok maalesef)

Daha sonra Bosna Hersek, Makedonya ve Kosova’nın mutlaka olduğu bir Balkan turu yapılmalı. Osmanlı’nın Rumeli’deki izleri yerinde görülmeli. Priştine’de, Üsküp’te veya Travnik sokaklarında yürürken herhangi bir Anadolu şehrinde yürüyor hissine kapılabilirsiniz. Saraybosna’ya gidince Bursa’yı, Ohrid’e gidince Göynük’ü görebilirsiniz. Anadolu ile Rumeli arasındaki tarihi bağların herşeye rağmen yine güçlü bir şekilde devam ettiğini idrak edebilirsiniz.

Ondan sonra Kudüs turu yapılabilir. 3 dinin de kutsal mekanı olan şehirlere gidilerek tarihe yerinde tanıklık edilmeli. Ortadoğudaki hassas dengeleri daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır Kudüs seyahati.

Daha sonra Özbekistan ve Kazakistan bir arada bir Orta Asya turu. Oradan belki İran’a geçilebilir. Şah-ı Nakşibend hazretlerinin, İmam Maturidi hazretlerinin, İmam Buhari hazretleri gibi alim ve velilerin kabirleri ziyaret edilebilir.

Başlı başına büyük bir medeniyet olan Mısır’a gitmemek bir eksiklik. Gerek antik Mısır’dan kalma tarihi yapıları, gerek İslami dönem eserleriyle mutlaka görülmesi gereken bir ülke Mısır.

Kazablanka, Marakeş, Rabat, Tanca gibi şehirleriyle Fas’ı gezip daha sonra Cebelitarık Boğazından İspanya’ya geçilebilir ve orada Endülüs medeniyetinin izlerini taşıyan şehirler ziyaret edilebilir.

Diğer ülkelerde göremeyeceğimiz çok farklı bir kültürüyle Hindistan seyahati, insana ciddi bir tecrübe katıyor.

Ve son olarak en mühimi de Peygamber efendimizin doğduğu ve yaşadığı topraklar olan Hicaz bölgesine imkanımız varsa mutlaka gitmeli ve asrı saadetin üzerinde yaşandığı topraklara ibret nazarı ile bakmalı.

Bugüne kadar 15 ülkeyi görme imkanı buldum. O sebeple henüz görmediğim veya görüp de dikkat edemediğim noktalar olabilir. Dünyayı daha iyi tanıyan, daha çok yer görmüş, daha tecrubeli insanlarla istişare edilirse seyahatleriniz daha istifadeli olur.

İçinden geçmiş olduğumuz şu pandemi döneminin en kısa zamanda bitmesi ve seyahatlerimize kaldığımız yerden devam etmemiz temennisiyle…

Tavsiye Yazılar

Uzak Bir Mağrib Memleketi: Fas

Mukaddes Şehir: Kudüs Seyahat Notları

Monotonluğa Meydan Okuma

İstanbul’u Gezmek

İmam Birgivi Hazretleri’nin İstirahatgahı: Birgi

Cüneyt Apal

Cüneyt Apal

Eğitimci.

cuneytapal@gmail.com

2 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • Gözəl Bir Yazıdır İnsan Gəzdikcə Dünya Görüşü və Mədəniyyəti daha da Formalaşır.
    Ümumiyyətlə Səyahət etmək yeni mədəniyyətlər, ləzzətlər, inanclar, hobbilər, məlumatlar deməkdir. Səyahət etmək sağlamlığımızı və ruhumuzu yeniləyə biləcək ən əyləncəli yollardan biridir!

Bizi Takip Et!