Kelâmbaz
Bir Garip Ayasofya Gezisi

Bir Garip Ayasofya Gezisi

Ayasofya’yı ziyaret etmek ister misiniz?

Müze kartınız yoksa 72 lira vererek bilet alacak, turnikeden geçerek kendinizi bu büyük mabedin avlusunda bulacaksınız. Giriş kapısına varmadan avluda sizi Doğu Roma sütunları ve sütun kaideleri karşılayacak. Alman Arkeolog Alfons Maria Schneider’ın 1936 yılında yapmış olduğu kazıda ikinci Ayasofya’nın, yani İkinci Theodosios’un Ayasofya’sının kalıntılarına bakacaksınız. Giriş kapısından 2-3 metre kadar aşağıda bulunan bu yapıların da Hıristiyanlar için değerli olduğunu unutmayın. Fakat kafanızı kaldırdığınız vakit 2 devasa minarenin Mimar Sinan eseri olduğunu ve yapının yıkılmaması için bu minareleri payandalar üzerinden yükselttiğini bilmeden ve öğrenme ihtiyacı duymadan ilerleyeceksiniz…
İçeri gireceksiniz. Atalarınızın namaz kıldığı mekânda kirli ayakkabılarla dolaşacak, turistlerle birlikte mekânın içinde size işaretlerle gösterilen Doğu Roma ve Ortodoks dünya için çok önemli olan detaylara, mozaiklere, imparatoriçe locasına ve Dördüncü Haçlı Seferinde İstanbul’u işgal eden bir adamın, “Henrico Dandolo”nun mezar taşına bakacaksınız. Bir Viking’in kazıyarak yazdığı yazıyı da sakın atlamayın! Verdiğiniz paranın hakkını almanız lazım. Öyle değil mi?

Terleyen sütuna parmağınızı takıp 360 derece çevirmeye çalışmayın. Hurafe olduğu kadar sağlıksız bir hareket yapmış olursunuz. Taharet almayı bilmeyen binlerce insan dilek dileyip parmaklarını döndürmekle uğraşıyorlar.

Tabii mihrabı ve minberi de göreceksiniz. Bir zamanlar bu mekânda Fatih Sultan Mehmed Han’ın torunları yaşarmış, namaz kılarlarmış, o Müslümanlar zamanında burası bir camii imiş ve ibadet edilirmiş diyeceksiniz! Tabii onlar geçmişte kaldı. Siz en iyisi üst galeride İmparatoriçe Zoe’nin mozaiğine odaklanın. 72 lira verdiniz sonuçta ve o mozaikleri görmeniz lazım! Belki bir rehberin anlattıklarına kulak misafiri olursunuz. İmparatoriçe Zoe’nin defalarca evlilik yaptığı ve her seferinde mozaikte birlikte resmedildikleri eşinin yüzünün, her evlilik sonrası değiştirildiği bilgisini edinirsiniz. Bir de yine üst galeride tılsımlı bir kapı var. İstanbul; Fatih Sultan Mehmed Han komutanlığında Osmanlı askerleri tarafından kuşatıldığında bu kapıların açılarak onları kurtarmaya gelecek olan melek orduları olduğuna inanmaktaydılar. Fatih Sultan Mehmed Han ise İstanbul’u fethedip bu büyük mabedi de camiye çevirmişti. Kapı ise bugün hala kapalı halde orada aynı şekilde durmakta…

Osmanlı zamanında kıymet verilen makamları da bilmediğiniz için onları hiç anlatmıyorum bile. Öyle ya, Ayasofya içinde Hızır “aleyhisselam” makamı, Hazreti Süleyman “aleyhisselam” makamı, Ebu Eyyub El-Ensari makamı, Soğuk Pencere makamı gibi makamlar sizce yok! Osmanlılar bu makamlara değer vermiş, özellikle bu makamlarda ibadet etmeye özen göstermişlerdi. Ama onlar size göre hikâye. Siz en iyisi mi “Deisis mozaği”ne odaklanın. Hani şu, Ayasofya’nın en eskisi. Ortodokslar için pek kıymetli olan o sanat harikası mozaik! İstanbul’a gelip giden Hıristiyanların bir hatıra olsun diye söktükleri taşlar sonucunda şu an nerdeyse yarısı kalan mozaik.

Ayasofya’nın içinde, güney kısmında yer alan Birinci Mahmud Kütüphanesi’ni görmeden geçmeyin. Önceden buralar ilim yuvasıydı, şimdi içeride tek bir kitap bile yok. Önceden bu kütüphanede İslam âleminin en meşhur hattatlarından Yakut-u Mustasimî, Şeyh Hamdullah, Hafız Osman ve Hazreti Ali “keremallahu vecheh”e ait olduğu söylenen Kur’an-ı Kerim’ler bile bulunmaktaydı. Dört bin cilt nadide eser vardı içeride ve buna şaşırmamak gerek. Yapılan her camii yanına aynı zamanda bir kütüphane yaptıran ve “ilim olmazsa olmaz” diyen Osmanlı değil miydi? “Ya Fettah” yazılı kapı kulbu boş mekâna girmek için mi takılmıştı oraya? Boş raflara ve rahlelere bakın. Sonuçta girdiğiniz mekân bir müze, sergilenen eserleri görmeden geçmeyin.

Kubbe altına geldiniz ve kafanızı kaldırdınız… Hıristiyanların çizdiği dört melek tasvirini göreceksiniz. Onlara Serafim melekleri derler. Üçünün yüzü elmas şekilli kutu ile kaplı, bir tanesi açıktır. Sonuçta eskiden burada namaz kılan Müslümanlar vardı ve yüzler kapatılmıştı. Bunlardan birinin yüzü 2009 senesinde açıldı ve diğerlerinin de yakın zamanlarda, çalışma yapılarak açılacağı söylenmişti. Bu tasvirler çok ilginizi çekecek. Fakat o da nesi? Kubbede İslam harfleri ile yazılmış bir yazı var. Belki de okuyamıyorsunuz. Kur’an-ı Kerim’den bir ayet, Nur Suresi 35.Ayeti kerimesi yazılı. Ayasofya’yı ibadete kapatanların dokunamadığı o ayet!

Çıkış kapısı olarak kullanılan kapıda arkanıza dönüp son sütuna bakarsanız, Fetih Hadis-i Şerif’inin kitabe olarak orada durduğunu göreceksiniz. Birçok kişinin, özellikle Hadis inkârcılarının, sünnet düşmanlarının inanmadığı, uğruna şehitler verdiğimiz o Hadis-i Şerif’i birçok kişi görmeden, görenlerin birçoğunun da okumadan geçtiği bir yerde durmakta. Hemen karşınıza bir şadırvan çıkacak ki İstanbul’un en büyük ve en güzel şadırvanı olarak bilinir. Birinci Mahmud Han’ın yaptırmış olduğu o şadırvanda abdest almaya kalkışmayın sakın. Müzenin avlusunda abdest alınır mı hiç? Abdest alıp namaz kılmak isterseniz, Sultanahmet Camiine yürüyeceksiniz.

Açıklamalarla size çok iyi anlatılan Doğu-Roma hatıralarını gördünüz, öğrendiniz. İslami eserlere ise anlam veremediniz. Bu arada avluda, kendi türbeleri içinde beş Osmanlı Sultanı medfun ama tarihimizi tahrif edenlere ve onlara inananlara göre onların ikisi deli, biri sarhoş, diğer ikisi zalim ve gaddar. O yüzden uğramayın bile.

72 lira verdiniz ve Ortodoks Hıristiyanlar için önemli olan, tüm kapalı kalmış tasvirlerin açıldığı yere girdiniz. Kilise demeye cesaret edemeyenlerin Fatih Sultan Mehmed Han’dan ve tüm Müslümanlardan intikam almak için ibadete kapattıkları ve “müze” adını taktıkları binanın kendisini müze diye dolaştınız.

Bizans Araştırmaları Enstitüsünden Thomas Whittemore’un ve onu maddi olarak destekleyenlerin istekleri de bu idi…

Geçmiş olsun…

Ahmet Serhat Arvas

Ahmet Serhat Arvas

2 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!