Kelâmbaz

Ülkelerin Kaderi Nasıl Değişir?

İnsanların şuuraltı olduğu gibi milletlerin de şuuraltı var. Biz geçmişte dünya hâkimi olduğumuz günleri unutamıyoruz. Şartlar ne olursa olsun kendimizi dünyada hep farklı bir yere konumlandırıyoruz. Vatandaşlarımız arasında bir anket yapılsa ülkemizin dünyada tesir gücü, büyüklük sıralaması nedir diye sorulsa muhtemelen dünyanın en büyük ilk on hatta ilk beş devleti arasında bulunduğumuz neticesi çıkacaktır. Hâlbuki gücün çoğunlukla ekonomik büyüklükle belirlendiği günümüzde ülkemiz 17-18. sıralarda dolaşıyor.

Bu vaziyet belki milletimizin gerçeklikten koptuğunu da gösteriyor ama diğer yandan da büyük hedefleri ve hayalleri olan hırslı bir millet olduğunu da hatırlatıyor. Komşularımızdan bir Arap, Gürcü, Ermeni veyahut Bulgar, ülkesinin dünyanın en büyük güçleri seviyesinde olduğunu hayal bile edemez. İşte bu da Türk milletinin kolektif şuuraltında idealizmin hâkim olduğunu gösteriyor.

Hayaller güzel, peki ya gerçekler? Gerçekler pek iç açıcı değil. Ülkemiz dahası medeniyetimiz 150-200 senedir önce modern batı medeniyetine mağlup ve yakın gelecekte de bu durumu tersine çevirecek bir gelişme de gözükmüyor.

Sultan II. Hamid gibi elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanan bir siyasi deha başımızdaydı, devrildi sürgüne gitti. Enver Paşa‘yla Napolyon misali maceralara girdik, eldekini de kaybettik. Bütün değerlerimize sırt çevirerek tamamen Batıya angaje bir cumhuriyet kuruldu, geldiğimiz noktada yine başarılı olunamadığı ortada. Dönüyoruz dolaşıyoruz yine de istediğimiz neticeyi elde edemiyoruz. Peki bu fasid daireden nasıl çıkacağız? Nasıl derken “ne yapılması” manasında sormuyorum, hareket metodumuz ne olmalı?


Başlıktaki soruya gelirsek, bu konuda dünyada iki görüş var. Birinci görüşün sahipleri diyorlar ki asıl önemli olan liderdir. Bir lider çıkar, ortaya bir ideal koyar ve kitleleri peşinden sürükler. Değişimin dinamosu da liderdir ve değişim yukarıdan aşağı zorlanır.

Diğer görüş ise tam tersini savunuyor. Tarih zaten akacağı yere akar, o lider olmasa başka birisi olur, aslolan sınıfların güç ve çıkar çatışmasıdır. Hangi fikir, sınıf ve güç grubu diğerlerine baskın gelirse o başarılı olur. Dolayısıyla değişim de halktan lidere yani aşağıdan yukarı olur.

Nitekim Engels arkadaşına yazdığı bir bir mektubunda, “Napolyon savaşlarında bitkin düşmüş Fransa’ya bir askeri diktatör lazımdı, 3. Napolyon bulundu. Eğer o olmasaydı onun yerine bu işi üstlenecek birisi muhakkak bulunurdu” diyordu. Tarihsel materyalizmin temsilcisi Engels’in bu görüşlerine idealizmin temsilcilerinden Thomas Carlyle’dan cevap verelim: “.. dünya tarihi, esas bakımından yeryüzünde çalışıp çabalamış insanların tarihidir. … dünya tarihi büyük adamların biyografisidir.”

Her iki görüşün de kendine göre doğruluk payları var. Öncelikle bir lider içinde bulunduğu şeraitten, destekleyicisi olan sınıflardan, sosyal tabakalardan ve fikirlerden ayrı düşünülemez. Nitekim Sultan II. Hamid muarızlarının dahi kabul ettiği kadar büyük bir devlet adamı olsa da hikâyenin sonunda kaybetmeye mahkumdu. Şartlar aleyhineydi, kendisinin temsilcisi olduğu monarşi, imparatorluk ve İslam devleti ekollerinin popülaritesi hem dünyada hem kendi tebaası arasında düşüşteydi. Ne kadar kabiliyetli de olsa, elinde saltanat ve hilafet gibi elini güçlendirecek enstrümanlar da bulunsa liderin tek başına bir iş yapamayacağının da adeta delili oldu.

Diğer yandan lidersiz olduğu için başarıya ulaşamayan sosyal hareketler olduğunu da görmezden gelemeyiz. Suriye İç Savaşının başlarında muhalifler çok daha güçlüyken başlarında bir lider olmadığı için çok çabuk bölündüler. Karşılarındaki tek lider olan Esad’ın onları mağlup etmesi kaçınılmaz oldu. Peki ya lider? Lider varsa hele bir de lidere tam itaat varsa bu hareketin başarılı olma şansı tabii ki çok daha yüksek. Özellikle zor zamanlarda lidere daha çok ihtiyaç var. Keza, Saray idaresi Kemal Paşa’yı askerlik vazifesinden azlettiğinde Kazım Paşa ittihatçı saikiyle emrinizdeyim demeseydi, Osmanlının Türk isyancıları da başarıya ulaşamayacaklardı.

Sosyalist yazar Fikret Başkaya diyor ki: “Her siyasi lider son tahlilde belirli sınıfların çıkarlarının temsilcisidir. Hiçbir lider boşlukta durmaz. Belirli sınıfların omuzları üzerine çıktığında büyüktür. Ve liderin büyüklüğü, dayandığı sosyal sınıfların gücünün bireysel plana yansımasıdır. …Her siyasal hareket son tahlilde belirli sınıflara dayanır. Liderlik bu sınıfsal çıkarların siyasal plana yansımasıdır. Elbette bu liderliğin edilgen bir şey olduğu anlamına gelmez.”

Başkaya’nın bu sözlerine katılmamak da mümkün değil. Nitekim modern Mısır tarihine baktığımızda iktidarda ya Müslüman kardeşleri görürüz ya da askerleri. Çünkü ülkede iktidarı sırtlanabilecek güçte hazır kadrosu olan üçüncü bir sosyal grup daha yoktur. Nitekim benzeri kadro gitgellerini ülkemizde de yakın zamanlarda ETÖ-FETÖ gibi davaların ertesinde gördük.

Osmanlı’nın tabutuna son çivi çakılırken de öyle olmadı mı? Ülkede tek örgütlü güç ittihatçı hareketti. Cihan Harbi mağlubiyetinden sonra her ne kadar Alman taraftarı liderler ülkeyi terkedip, parti kendisini görünürde feshetse de, bir Anadolu direnişi fikri, savaşın daha ilk yıllarında planlanmaya başlamıştı. Neticede mağlubiyetten sonra İttihatçı hareket hızlıca toparlandı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri adıyla tekrar organize oldu. Hikâyenin geri kalanını biliyorsunuz. Kadrosu olmayan, tabanını kaybeden sultanın makus kaderini de.


En nihayetinde lideri içinden doğuran da cemiyettir. Nitekim “nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadis-i şerifi bu gerçeği ifade eder. Lider, topluluğundan etkilenir, topluluk da liderinden. Lideri de doğuran toplum ise o zaman yapılması gereken iş belli; toplumu düzeltmek.

Peki toplumu düzeltmekten kasıt nedir? Toplum nasıl düzelir? Bunlar cevaplaması gerçekten zor sorular. Fakat bildiğim bir şey var; hasta öncelikle hastalığını kabul etmeli. Millet hâlen kendisini ahlaklı, ülkesini dünya lideri, liderini hatasız, tarihini kusursuz gördüğü müddetçe düzelmek imkânınındın bahsedilemez. Önce memleketin üstüne biraz realizm tohumu saçılmalı. Bir de “Niyet ettim Allah-ü Teala’nın rızası için adam olmaya…” diye başlamalı, sonrası Allah kerim…

Bünyamin Ekmen

Bünyamin Ekmen

Makina mühendisi, müteşebbis. Kelambaz mecrasının imtiyaz sahibi.

Okumayı ve paylaşmayı sever. Burada olmaktan dolayı çok mutlu.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!