Kelâmbaz
taşköprüzade ahmed efendi

Taşköprüzâde Ahmed Efendi ve Ahlâk-ı Adudiyye Şerhi

Dîn-i İslâm, Allah rızası gayesiyle ilim öğrenmeye çok kıymet vermiş ve buna çokca rağbet ettirmiştir. Cenâb-ı mevlâ, Kur’ân-ı Kerîminde bir âyet-i kerîmede meâlen şöyle buyurmaktadır: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Peygamber Efendimiz de bir hadîs-i şerîflerinde: “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” buyurmuşlardır. Başka bir vakit ise lisân-ı mübâreklerinden, “İlim rütbesi en yüksek rütbedir” sözü sâdır olmuştur. Bu sâikler vesîlesiyle, İslâm tarihinde birçok medreseler binâ olunmuş, ilim tedrîsine büyük ehemmiyet verilmiş ve bu müesseselerden birçok ulemâ yetişmiştir. Bu yazımızda büyük bir Osmanlı âlimi bir nebze tanıtmaya ve onun bir eserinden bazı iktibaslar yapmaya çalışacağız.

Taşköprüzâde Ahmed Efendi, 1495 senesinde Bursa’da doğmuş ve 1561’de 66 yaşında İstanbul’da vefât etmiştir. Babası Müslihuddin Efendi ve dedesi Halil Efendiler de ilim ehli ve müderris zâtlar idi. Dedeleri, Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde ikâmet ettiklerinden, bu lakap ile anılagelmişlerdir.

Taşköprüzâde Ahmed Efendi, çocuk yaşında babasından başlayarak ilim tedrîsâtına ilk adımını attı. İlim, lügat demek olduğu için, en başlarda dünya müslümanlarının müşterek ilim dili olan Arapça’yı mükemmel şekilde öğrendi. Seneler ilerledikçe, Ankara, Bursa, Amasya ve İstanbul’daki medreselerde tahsîlini tamamladı. 1525’te 30 yaşına geldiğinde Dimetoka’da Oruç Paşa medresesinde müderrisliğe başladı. 1551 senesine kadar İstanbul’da ve Edirne’de bazı medreselerde müderrislik hayatını devam ettirdi. Kendisi, Osman Gazi’den, Sultan Süleyman Han’a kadar güzerân eden ulemânın hal tercümelerini topladığı ve pek nâdîde bir eser olan “eş-Şakâiku’n-Nu’mâniyeye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye” isimli eserinin sonunda, kendi hayatını anlatırken, bu süre zarfı boyunca okuduğu ve okuttuğu bütün kitapları anlatmaktadır.

Bu kitabı, Yazma Eserler Kurumunun sitesinden ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

Taşköprüzâde Ahmed Efendi, 1551’de “İstanbul Kadısı” oldu. Bu vazîfeyi üç sene şerefle yürütürken, gözlerinde bir hastalık meydana geldi ve vazîfeden ayrılmak mecburiyetinde kaldı. 1554 senesinden, vefât ettiği 1561 senesine kadar da ta’lîm ve tedris faaliyetlerinden bir nebze dûr olmadı. Cenaze namazı Fatih Camii’nde kılınıp, Aşık Paşa Cami yakınındaki Seyyid Velâyet türbesi civârına defnedildi. Maalesef kabri günümüzde kayıptır.

Ahlâk-ı Adudiyye Şerhi

Kadı Adududdîn El-Îcî’nin (v.1355) “el-Ahlâku’l-Adudiyye” adlı risalesi, İslâm ahlâkına dair özlü bir çalışmadır. Bu eser, Kadı Adududdîn’in talebesi Yusuf el-Kirmânî başta olmak üzere bir çok âlim tarafından şerh edilmiştir. Aklî ve naklî ilimleri kendisinde toplayan ve çok yönlü bir Osmanlı âlimi olan Taşköprüzâde Ahmed Efendi de bu esere bir şerh yazmıştır. Bu eserinde, bir çok muteber kitaplardan yararlanmış ve pek güzel nasihatleri hâvî, okuması keyifli ve çok faydalı bir eser ortaya çıkmıştır. “Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye” isimli bu eser, kendisinden yaklaşık yirmi yıl sonra yazılan ve İslam ahlâkının zirve metinlerinden olan Kınalızade Ali Efendi’nin (v. 1572) “Ahlâk-ı Alâî” si üzerinde kısmî de olsa tesirli olmuştur. Biz de bu yazımızda “Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye”den bazı iktibaslar yapacağız.

İktibaslar

• Ahlak ilminin tarifi, övülen huyları kazanmak ve yerilen huyları terk etmek için bu huylara dair bilgidir. Ahlak ilminin mevzusu; övülenlerin, yerilenlerle değiştirilmesi bakımından insan huylarıdır. Gâyesi ise dünya ve ahiret hayatında iftihar edilecek mutluluklar ile insanın kemâle gelmesi, olgunlaşmasıdır. Hatta resûl ve nebîlerin gönderilmesindeki maksat, inanç mevzuları hakkında yakînî bilgiye ulaşmanın ardından, huyların güzelleştirilmesinden başka bir şey değildir. Nitekim Hazret-i Peygamber (aleyhisselâm) “Ben, ahlâkî güzellikleri tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.

Taşköprüzâde Ahmed Efendi Şerhu'l- Ahlâki'l-Adudiyye
YEK tarafından neşr edilen “Şerhu’l- Ahlâki’l-Adudiyye”. Bir sayfasında Arabî orijinali, mukâbilinde Türkçe tercümesi mevcut

• Açıktır ki, muellifin sözünden anlaşılan, dinin, huyları değiştirmeyi değil, sadece onları yerinde sarfetmeyi emrettiğidir. Doğrusu huylar çok olmakla beraber üç güce râcîdir. Bunlar temel huylar olan hikmet, iffet ve şecaattir. Fakat bunlar ifrat ve tefrit taraflarında bulunursa rezilet olurlar, bunların neticeleri ancak itidal sınırları dâhilinde olmaları halinde övülür. İtidal sınırında olmak ise ancak akıl, dine boyun eğdiğinde gerçekleşir. Ayrıca din, reziletlerin kökünü bütünüyle kurutmayı değil, reziletleri itidal noktasına çekmeyi emretmiştir, yani din, zikredilen bu güçleri tamamıyla yok etmeyi emretmemiştir.

• Kişi güzel huyları elde etmek ve nefsini bunlarla süslemek suretiyle faziletleri korumalıdır, işte büyük kurtuluş budur. Öyleyse tabiplerin kabul ettiği üzere bedenin sıhhatini korumak isteyen kimsenin nasıl sağlığa münasip şeyleri yapması ve münasip olmayan şeylerden uzak durması gerekiyorsa, aynı şekilde faziletleri korumak isteyen kimse de yakîn derecesine ulaşmış, irfan ve hikmet ehli zâtlar gibi ruh hekimlerinin söylediği üzere, bu erdemlere uygun olan şeylere yönelmeli ve bunlara aykırı olan şeylerden kaçınmalıdır.

• Eğer ölümde elem olmadığını öğrendiysen bilmelisin ki asıl ölüm ve gerçek elem cehalettir, bunun peşinden gelen de ebedi hüsrandır. Gerçek huzur ve kalbî hayat ilimdir, bunun meyvesi ise ebediliktir. Bilginin verdiği hazzı ve onun tadını yakalayan, dünyanın süsü ve güzelliğinden uzak durur, kendini fesat ve bela yurdundan geri çeker, Mele-i A‘lânın ahalisiyle bağlantı kurar, dolayısıyla tabii ölüm gelmeden irâdî olarak ölür ve sonrasında asla ölüm olmayan bir hayatı yaşar, nefsi, Allah’ın nuruyla ebedi olarak aydınlanır, [tasavvufta fenâ-i nefsî makâmı] bu dünya onun nazarında bir sineğin kanadı kadar bile etmez, kendini bu değersiz yurttan soyutlayıp öbür diyara yönelir, böylece ölümden önce helakten ve yok oluştan emin olur ve gaybta olanın müşahedesinin verdiği lezzetle mesrur olur, şek ve şüpheden uzak olur. Bu aynen Hazret-i Ali’nin (kerremallahu vecheh) şu sözü gibidir: “Perde açılmış olsa bile yakînimde bir artış olmaz.

• Bu metnin şerhi Melik ve Hallak olan Allah’ın yardımıyla bittiğine göre, ahlakı güzelleştirmek için faydalı olacak bir tavsiye ile sözümüze nokta koyalım. Bu tavsiye şundan ibarettir: Ey değerli ve muhterem kardeşim! Bil ki bu huylar ve erdemlerle ahlaklanman ve karakterini bu sıfatlarla bezemenden sonra gurura kapılmaktan, kendini fazilet timsali kimselerden saymaktan ve bilgeler zümresinde görmekten sakınabildiğin kadar sakın. Zira böyle olursa sırtını geriye yaslayıp, ayaklarını uzatırsın ve erdemlerin iki yarısını [nazari ve ameli kısımlarını] elde ettiğini, hatta hikmetlerin tamamına nail olduğunu, ulaşılması elzem olana ulaştığını, nefsinin güzel sıfatları kazandığını, Hakk’ın huzuruna vesile hazırladığını sanırsın ve “İşte ben hazlarıma üstün geldim, kendimi yetkinleştirmekten artık varesteyim” dersin ve beyninde önderlik sevdasının kasırgaları gürler, halkı istikamete erdirme heyecanına kapılırsın, insanları doğru yola getirmeye girişerek, onları idare etmeye kalkarsın. Sen fenalıklar içinde debelenirken gençleri güzel ahlakla olgunlaştırırsın, oysa kendin beceriksizlik çirkinliğiyle hikmetten uzaklaşmışsındır. Aklına gelenden ve içine düşen şeyden ne kadar da uzaksın! Bu yaşadıkların olsa olsa umudun yanılgısı ve şeytanın vesvesesi olur, onlardan şaşılığın yanılsamaları şimşek gibi çakar ve aldanmanın işaretleri belirir. Sakın ola şeytan, Allah’a karşı seni kandırmasın! Bir kendine bak, bir de Allah’ın cemal nurlarının yüceliklerine ve O’nun izzet ve celal şimşeklerinin kuvvetine bak. Allah’ın davetçisine uy, O’nun çağrıcısına kulak ver, esaslarına sağlamca riayet ettikten sonra kutsiyet mertebesinin nuruna teveccüh et, Allah’ın apaçık nurundan feyz almaya bak ve O’nun sağlam ipine sımsıkı tutun ki ruhun mukaddes bir bahçe olsun, kalbin arşın Kabe’si ve Yüce Rabbin mazharı ve Ulu Hükümdarın tecellîgâhı olsun. Senin içinde bulunmuş olduğun birincisi, apaçık bir burhan, benim işaret etmiş olduğum ikincisi ise kesin bir imanladır. Sana düşen hesap gününün sahibine imanın hakikatlerini tahkik etmen ve ihsan kapılarından gelen esintilere hücum etmendir. Şüphesiz muhkem olan dinin temeli ve dosdoğru yolun işareti budur. Allah-ü Teala şöyle buyurur: “İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır” (En‘am, 6/82). Fena makamına varmana, lâhûtîlik [ilâhîlik] ve bâkîliğin yüceliğine ulaşmana kadar işte böyle devam et! İkilik, fenaya karışınca ve varlıkta ayrılık ortadan kalkınca, hakiki vahdet ebedî bir şekilde hâsıl olur. Şiir:

Hak tecelli edip tağut çözülünce,
Zeka ve nefs helak olunca hiçbir nâsût [dünyevî şeyler] kalmaz,

Ruhun yerini aydınlık bir yüz alır,
Her şey ondan nur alır ve lâhûtîlik sel olur.”

İşte tam bu noktada Allahü Teala bâkî ve dâimî bir lisanla buyurur ki: “Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin yüzü bâkî kalacak” (Rahman, 55/26-27).

Allahım! Bize apaçık Kitabınla yol gösterdin, sağlam olan ipine tutunmakla rızıklandırdın, hamd Sana’dır. Allahım! Senden, bizleri seçkin kullarının mertebelerine ulaşmaya ve dostlarının yaygısına oturmaya muvaffak etmeni dileriz. Muvahhidlerden olmamız ve hesap gününde izzetinin otağlarında felah bulmamız için bizden beşerî perdeleri kaldırmanı dileriz.

Allahım! Seçkin kullarına salât etmen için yalnız sana yakarırız, husûsen salât ve selamın en güzelini peygamberler serveri Hazret-i Muhammed’e (aleyhisselâm) ve onun ailesine, ashabına, soyuna, sevdiklerine ve kıyamete kadar ona tabi olanlara nasip eyle.

Bu risalenin te’lîfi ve tasnîfi, Hakk’ın lütuf ve ihsanının bereketi bol olan 27 Ramazan Perşembe günü 946 hicri yılında [5 Şubat 1540] tamamlandı. Metnin yazım ve tezyini, korunan ve himaye altındaki Kostantiniye’de bitti. Ben, Taşköprüzâde diye tanınan, fakir ve hakir Ahmed bin Mustafa bin Halil’im. Melik ve Celîl olan Allah her ikisini [beni ve babamı] bağışlasın, Allah hidayet ve takvayı onun azığı kılsın, ilmini her gün bol ve ziyade eylesin.

Taşköprüzâde Ahmed Efendinin kendi el yazısıyla Şerhu'l- Ahlâki'l-Adudiyye kitabının son kısmı
Taşköprüzâde Ahmed Efendinin kendi el yazısıyla kitabın son kısmı

Yazarın Bazı Yazıları

Ecdâdın Maneviyat Deryasından; Eşsiz İnci “Dürr-i Yektâ”

Yeni Türk Harfleri

Vesâyâ-i Mütenevvi‘a [Çeşitli Nasihatler]

Koca Murad Gazi: Allah Yolunda Geçen Bir Ömür

Emir Ali Demirel

Elektronik Müh. Tarih-Sanat Tarihi, Kültürel Seyahatler&Fotoğrafçılık

emiralid.blogspot.com

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.