Kelâmbaz

Röportaj: Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Türk ve İslam Hukuku Profesörü Ekrem Buğra Ekinci ile Osmanlı’da eğitim sistemi hakkında konuştuk.

Efendim öncelikle kıymetli vaktinizi bize ayırdığınız için ve röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. İlk olarak şöyle bir sual sorayım; Bir asrı aşkın bir süredir ülkemizde kaht-ı rical hüküm sürüyor. Bu problemi doğuran temel sebebin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Kaht-ı rical, işe yarayan adam kıtlığı demek. Kaht-ı rical bir asır değil, daha fazla bir zamandır memleketin meselesidir. Her zaman bundan şikayet edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin çöküş sebebidir. Türkiye’nin ilerlememe sebebidir. İşe yarayan adam olması için, işe yarayan müesseselerin olması lazım. Gerek mektep gibi maarif müesseselerinin, gerekse usta-çırak münasebetiyle adam yetiştiren sağlıklı yerlerin faal olması lazım. Türkiye’de ikisinde de bir zamandır bir mahrumiyet yaşanıyor. Bunlardan da evvel böyle bir meselenin varlığı kabul edilmeli. Yani hastalığın farkında olunması lazım.

-İdeal bir maarif (öğretim) sisteminin hususiyetleri ve fonksiyonu ne olmalıdır? Medreseler bu resmin neresindeydi?

En başta işe yarayan, kabiliyetli, zeki, istikbal vadeden talebeyi okutmalı. Böyle talebe sayıca azdır. Böyle olunca her türlü imkânı önüne sermek kolaydır. Kafasız, tenbel talebe ile meşgul olmak cemiyete hıyanettir. İkincisi mektep bilgi bombardımanına tutan değil, mantık ve istikamet kazandıran bir yer olmalı. Talebeye doğru bilgiyi nerede bulacağını, bunu nasıl anlayıp tahlil edeceğini öğretmeli. Medreselere kaliteli talebe alınırdı. Bunlar ekseriya fakir ailelerin çocuklarıydı. Burslu okurlardı. Medresede yatıp kalkarlardı. Derslerin sayısı azdı. Müfredat yoğun değildi. Talebeye düşünme, sorgulama ve müzakere öğretilirdi. İlim böyle inkişaf eder.

Zeki ve Kabiliyetli İdi

-Cemiyetlerin geniş kültürlü ve birden fazla sahada mütehassıs olan kabiliyetler tarafından ileri taşındığını söyleyebiliriz. Günümüzde niçin Ahmed Cevdet Paşa gibi çok yönlü insanlar yetiştiremiyoruz?

1940’larda zamanın başbakanı Refik Saydam’ın dediği gibi bizde A’dan Z’ye her şey bozuktur. Bozukluğun üzerine güzel şeyler inşa etmek neredeyse imkansızdır. Siyasi ve sosyal sistemin tamamen değişmesi, üniversel kriterlere uygun hale getirilmesi lazımdır. Ahmed Cevdet Paşa buhranlı bir devirde yetişmiş nadir şahsiyetlerdendir. Onun emsali adam o zaman da azdı. Zeki ve kabiliyetli idi. Okumuş bir ailedendi. Önünü açtılar. Her imkanı verdiler. O da çok yönlü olarak yetişti.

Dünyayı Sosyalciler İnşa Eder

-Üniversite imtihanında yüksek puan alan gençlerin kahir ekseriyetle tıp, mühendislik gibi bölümleri tercih etmesine ne diyorsunuz?

Global güçler, hadi gelişmiş ülkeler diyelim, dünyaya nizam verirler. Üçüncü dünya ülkelerini bir pazar ve istihdam merkezi olarak görürler. Bu ülkelerde yaşayan gençler doktor olur, mühendis olur, global sermaye yüksek ücreti verir, bunları istihdam eder, kendisine hizmet ettirir. Modern sömürgecilik böyle işler. Üçüncü dünya gençleri sosyal branşlardan uzak tutulur. Tutamadıklarını ise dezenformasyon yoluyla yanlış yönlendirir. Bunlar hamasetten başını kaldıramaz. Yoksa işin aslını sorgulayanlar artar. Kendi ülkelerinde gençleri sosyal branşlara yönlendirirler. Halbuki dünyayı fenciler değil, sosyalciler inşa eder.

-Zamanımızda bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Fakat ilim öğrenme yolunda farklı maniler ortaya çıktı, sosyal medya, internet gibi. Bu mevzu hakkında ne dersiniz?

Bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama, bunun doğru olup olmadığını sorgulamak zorlaştı. Alt yapısı olmayan biri için neredeyse imkansız. Teknoloji zamanı yiyen bir kurt demişler. Bağımlılık yaparak insanların hem zamanını yiyip bitiriyor, hem de onları ciddi manada yanlış yönlendiriyor. Hem öyle bir yönlendiriyor ki, ne yapsanız çevirmek mümkün olmuyor.

İnsanın Yaratılış Sebebi, Allah’a Kulluk Etmektir

-Bir kitapta “İslâm âlimi yetişebilmesi için, islâm ilimleri meydâna çıkıp, yayılıp, yüz sene geçmesi lâzımdır.” şeklinde bir söz okumuştum. Bu söz ne manaya geliyor?

Bir ilim disiplininin, mütehassısını yetiştirmesi için sağlam bir an’aneye ve güçlü temellere sahip olması lazım. İslami ilimlerin temeli Hazret-i Peygamber tarafından atıldı. Eshab-ı soffa ananesi, asırlar boyunca âlimler tarafından tekamül ettirildi. Müesseseleştirildi. Medreseler meydana geldi. Medreseler de esaslı bir altyapıya, düzgün bir itikada, sağlam bir duruşa sahip alimler yetiştirdi. 1924 senesinde medreseler kapatıldı. Bu bir cümlelik basit bir kanun maddesiyle oldu ama, 13 asırlık bir an’anenin de imhası manasına geliyordu. Yıkmak kolay, ama yapmak zordur. Şu anda Türkiye’de İslâm dininin tahsili -klasik prensip ve üniversel kaideler çerçevesinde- kanunen mümkün değildir. İmam-hatipler meslek okullarıdır. İlahiyatlar ise teoloji fakülteleridir.

-Bir İslam Hukuku uzmanı olarak zamanımızda fıkıh ilmine olan alakayı nasıl görüyorsunuz? Ehemmiyet mi kazanıyor, yoksa gözden mi düşüyor?

Fıkıh, İslâmî ilimlerin diğer branşları gibi değil. Çok geniş. İbni Abidinin tabiriyle sahili olmayan bir deniz gibi. Tefsir, hadis ve kelam ilminin başı sonu bellidir. Fıkıh ise insanların fiilleri ve ihtiyaçları arttıkça genişler. Umumi prensipler aynıdır ama bunların tatbiki zordur. Bu sebeple insanlar fıkıhtan uzak durmayı tercih ederler. Hocalar tefsirden hadisten anlatır, üç-beş kişi dinler. Ama fıkıh anlatsa, ya kimse dinlemez, ya da dinleyenler uyur. Niye? Fıkıh, nefsi ezer de onun için. İkinci bir husus, modern dünyanın gerekleri, fıkıh kaideleri ile imtizaç etmez. Şu halde fıkhı görmezden gelmek, nefsin işine daha çok gelir. Onun için bugün insanlar fıkıhtan uzak duruyor. En azından çekingen davranıyor. Halbuki insanın yaratılış sebebi, Allah’a kulluk etmektir. O da fıkıh ile olur.

-Klasik fıkıh kitaplarında günümüz meselelerine cevap bulunabiliyor mu?

Müçtehit âlim için bu çok kolaydır. Müçtehid olmadığı zaman yeni meselelerin cevabını klasik fıkıh kitaplarında aramak lazımdır. Asırlar evvel yazılmış kitap, bugüne ne deva olur diyenler var. İki kere iki dört eder şeklinde belki hüküm çıkmaz. Ama fıkıh kitaplarında kıyamete kadar ortaya çıkacak meselelere tatbiki mümkün umumi kaideler vardır. Bunlara kıyas ederek yeni ortaya çıkan meselelere hal tarzı getirilebilir. Dünya değişse de insan değişmiyor.

-Zamanımızda insanlar ilme değil daha çok sloganlara yöneliyorlar. Akıl ve mantıklarıyla değil hisleriyle hareket ediyorlar, bunun sebebi sizce nedir?

İlim gayret ister. Çalışmak ister. İlim, ilim yolcusunun tamamen kendisiyle olmasını ister. Her şeyini ilme verecektir ki, ilim de ona biraz bir şey versin. Bunu şimdi kim ister? Herkes kolay yoldan ilerlemek ister. Slogan nefse hoş gelir. Âmi tabirle insanın gazını indirir. İlim ise nefse zor gelir. Ama meseleyi çözen slogan değil ilimdir. Nerde ilim varsa orada din vardır, nerede ilim yoksa orada imansızlık vardır diyor Mevlana Halid-i Bağdadi. Dinin ayakta durması evvel emirde ilimle olur. Sonra cihad ile olur. Sloganın faydası yok zararı vardır.

Zaman Kıymetli, Boş İşlerle Harcamamalı

-Gençlerin geçici olan gündemle meşgul olmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir ilim adamının bu noktada ölçüsü ne olmalıdır?

İnsanlığın ömrü 300 bin seneden fazla. Dünyanın ömrü milyarlarca sene. Âhiret hayatı ise sonsuz. Bugün gündelik hadiselerle uğraşmanın buna nisbetini düşünse insan, ne kadar boş işlerle meşgul olduğunu anlar. Hele bu gündelik hadiseler, bir tiyatro oyunu gibi ise… İlim adamı gündelik hadiselerle uzun uzadıya meşgul olmaz. Zira iyi bilmediği şeyin ardına düşmeyi Kur’an-ı kerim yasaklamaktadır. İlim sahibi, olup bitenlere ibret nazarıyla bakar, sebep-netice münasebeti çıkarır. İstikbale matuf istihraçlar (çıkarımlar) yapar. O kadar. Zaman kıymetli. Boş işlerle harcamamalı.

-Kitap okuma usûlünüz nedir? Okuduklarınızı unutmamayı nasıl başarabiliyorsunuz?

Kitap okumayı severim. Allah bana okuma zevki bahşetmiş. Okumadan duramam. Belli bir usulüm yoktur. El yordamıyla bazı şeyler inkişaf eder. Basit kitapları süratli okurum. Fotoğraf çeker gibi. Ciddi kitapları okurken mühim gördüğüm hususları kurşun kalemle işaretlerim. Sonra bunlara tekrar göz atarım. Notlar alırım. Eskiden hülasa (özet) çıkarırdım. Başkalarına anlatırım. Böylece aklımda kalır. Kuvvetli bir hafıza da Allah vergisidir.

-Son olarak gençlere ne tavsiye edersiniz?

1- Hayata geliş gayesini unutmamalı. Dünyaya ve ahirete faydası olmayan işlerle fazla uğraşmamalı.
2- Zamanın kıymetini bilmeli. Telafi edilemeyen tek şey odur. Bugünün işini yarına bırakmamalı. Planlı programlı olmalı. Çok da zamanın esiri olmamalı.
3- Ne istediğini bilmeli. Kapasitesini bilmeli. Realist olmalı. Çok yüksek hayallere kapılmamalı. Yapabileceği hedefler tespit etmeli. Aksi takdirde hüsrana uğrar. Hayatı kararır.
4- Anı yaşamalı. Hayattan zevk almayı bilmeli. Ailesinin, cemiyetin hakkını ödemeyi unutmamalı.

Kıymetli vaktinizi ayırıp bize bu röportajı verdiğiniz için tekrardan çok teşekkür ederiz efendim.

Estağfirullah. Ben teşekkür ederim.

Dergimizde Yayınlanan Bazı Röportajlar:

Ebedi Seadet Yolunda Bir Ömür: Hüseyin Hilmi Işık

Röportaj: Cemaleddin Afgani Hakkında

Röportaj: Numan Aydoğan Ünal’la Türk Dünyasına Bakış

Röportaj: Salih Uyan E-beveyn Olmak

Ahmet Faruk Şenkaya

Ahmet Faruk Şenkaya

İlahiyat fakültesi mezunu,
Yazı yazmasının sebebi; yazarken hem kendisi birşeyler öğrenmek hem de öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmak,
Herhangi bir iddiası yok.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!