Kelâmbaz

Niçin Orta Asya’ya gitmeli?

Geçtiğimiz hafta Kırgızistan’ın Osh (Oş) şehrinden başlayıp, Özbekistan’ın batısında Urgenç şehrinde noktaladığım bir Orta Asya seyahatim oldu. Bu seyahatte tuttuğum notları derleyip sizlerle paylaşmak istedim.

Bu topraklara niçin gitmeliyiz?

Aynı kültürü ve ortak değerleri paylaştığımız ata topraklarımızı asla yabancı bir ülke olarak görmemeliyiz. Nasıl ki Balkanları manevi olarak biz beslediysek, bizi de bu topraklar beslemiş. Kültür tarihimizin temelleri bu coğrafyada atılmış. Anadolu’nun İslamlaşmasında Hoca Ahmed Yesevi gibi Türkistan’da yaşamış pek çok büyüğün ciddi hizmetleri var. Mevlana gibi, Emir Sultan gibi yüzlerce hatta binlerce alim ve evliya bu topraklardan Anadolu’ya gelmiş. Bundan mütevellit bu topraklara medyun olduğumuzun her zaman şuurunda olmalı.

Mesafe bu kadar uzak olmasına rağmen kültürlerimiz niçin bu kadar benzer kalmış? Çünkü -komunizm devrini saymazsak- irtibat hiç kopmamış, devam etmiş. Aynı kitaplar okunmuş, gidip gelmeler hiç aksamamış. 2 coğrafya da aynı menbalardan beslenmiş. Asırlardır medreselerde Oş’ta doğan Siracüddin Ali Oşî’nin Emali Kasidesi ezberlenmiş. İmam Buhari’nin Sahih’i hep okunmuş. İtikadda Maturidi, amelde Hanefi mezheplerine bağlı kalınmış. İlk devirlerde Yesevilik, daha sonra ise Nakşibendilik 2 coğrafyanın da çimentosunu teşkil etmiş.

Aralarında Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ın bulunduğu Orta Asya ülkelerinde gezilip görülmesi gereken 100 yer listelense, bunun 80’i Özbekistan’da olur muhtemelen. Semerkant, Buhara, Hive, Taşkent gibi en mühim şehirler Özbekistan’da. Kuzeyinden Seyhun, güneyinden Ceyhun nehirleri geçen bu ülke için Maveraünnehr’in bizzat kendisi de diyebiliriz. Ayrıca Türkmenistan hariç hiçbir Orta Asya ülkesinin Türk vatandaşlarından vize istememesi ve Türkiye’ye göre hayatın daha ucuz olması da buralara gelmemizi kolaylaştıran faktörler.

Özbeklerle Dil Olarak Anlaşabilir miyiz?

Yabancı bir ülkeye gitmeden önce oradaki insanlarla nasıl anlaşacağız, hangi dilde konuşacağız gibi bir telaş başlar. Çok da telaşa mahal yoktur, seyahatleri biraz da akışına bırakmak lazımdır. Bir fıkra vardır. Temel İngiltere’ye gitmiş, daha sonra Türkiye’ye dönünce ona sormuşlar “Sen hiç İngilizce bilmezsin. Anlaşmak için hiç zorlanmadın mı?”. Temel cevap olarak “Ben değil, onlar zorlandı” demiş. Buradan lisanını hiç bilmediğimiz bir ülkeye hiçbir hazırlık yapmadan gidebiliriz manası çıkmasın. Öncelikle yapmamız gereken en mühim iş yabancı ülkeye iner inmez havalimanında içerisinde internet paketi de olan bir telefon hattı açtırmak. [Ülkeye girişte 15 dolara içinde 20 gb’lık internet paketi olan bir hat satın almıştık.] Böylelikle iletişimde zorlandığınız anlarda telefondan “translate” uygulamasını açarak meramınızı rahat bir şekilde ifade edebilirsiniz.

Nitekim Özbekistan’da konuşulan Türkçe ile bizim Türkçemiz arasında takriben %50lik bir benzerlik var. Binlerce ortak kelimemiz var. Sayılar tamamen 2 dilde de aynı. Var, yok gibi sık kullanılan pek çok kelime benzer. Bir gün taksicinin birisi “İstanbul’da da yer kımıldadı mı?” diye sordu, ilk başta anlamadık ama depremi kastettiğini kısa sürede çözdük. Özbek dilinde “rahmet” teşekkür ederim, “merhamet” ise lütfen demek . Buna benzer bazı nüanslar çok.

Her bir yahşılık (güzellik, iyilik) sadakadır.

Ülkede kullanılan alfabede harfi yok, onun yerine -sh kullanılıyor; harfi de yok, onun yerine -ch kullanılıyor. Ayrıca Arapçadaki ve Türkçedeki -hı  (خ) harfi -Azerbaycan’da da olduğu gibi- -x olarak yazılıyor.

Yukardaki resimde “Özbekistan Müslümanları İdaresi Andican Vilayeti Andican Şehir BAŞ Cuma Mescidi” yazıyor. Buradaki “Bosh” kelimesi ilk başta okuyamadık ama bilen birisine sorunca “baş” olduğunu anladık.

Aradaki dil birliğini nasıl sağlarız?

2 ülke arasında 3 bin kmlik bir mesafe olmasından ötürü dilde farklılıklar elbette var. Bu gayet tabii. Ama bunun yanında tarihte 2 tarafta da birbiriyle anlaşmayı zorlaştıracak suni adımlar atılmış. Bunlardan en mühimi Ermeni Agop Dilaçar gibi isimlerin öncülüğünde Türkiye’de tatbik edilen “uydurukça modası”. Uydurukça kısaca şudur; Sırf Arabî ve Farisî oldukları için dilden atılmak istenen ve aslında Türkçe olmadığı halde bunlar yerine uydurulmuş ve kullanılmaya çalışılan kelimeler. Misal olarak Özbekistan’da birisine “yanıt” dediğiniz zaman anlamaz ama “cevap” dediğiniz zaman anlar, “öğretmen” dediğiniz zaman anlamaz ama “muallim” dediğiniz zaman anlar, “olanak” dediğiniz zaman anlamaz ama “imkan” dediğiniz zaman anlar, “okul” dediğiniz zaman anlamaz “mektep” dediğiniz zaman anlar. Bunun gibi yüzlerce hatta binlerce misal verilebilir. Bu sadece Özbekistan için değil bütün Orta Asya Türk devletleri ve Azerbaycan başta olmak üzere dünya üzerindeki bütün soydaşlarımız için câri. (Uydurukça konusunda daha detaylı bilgi için buraya tıklayarak muhtelif ilmi makaleleri okuyabilirsiniz.) Ayrıca Türkiye’de Fransızca ve İngilizceden, diğer Türk devletlerinde ise Rusçadan alınan kelimeler anlaşmayı zorlaştıran bir başka unsurdur.

Peki günümüzde daha rahat anlaşmak için neler yapılabilir. Ayağı yere basar tavsiyeler nelerdir? Öncelikle Alfabe birliği şarttır. Diğer Türkî cumhuriyetler gibi Kırgızistan’ın da latin alfabesine en kısa sürede geçmesi elzemdir. Ayrıca ülkeler arası sık sık gidip gelmeler gerekir. Şu kısa seyahatimizde bile Özbekçe pekçok şey öğrendik, birkaç defa daha gidip gelsek veya Türkiye’de daha çok Özbek misafir ağırlasak anlaşabilmemiz çok daha kolay olur. Aynı şekilde telefon uygulamaları ve o ülkenin televizyon programları zaman zaman takip ile birkaç seneye ciddi oranda anlaşacak seviyeye gelinebilir. Milli ve manevi değerlerimizi doğru anlatan ortak film ve diziler çekilebilir. Özbek oyuncular ve Türk oyuncular birlikte aynı projede yer alabilir. Yine okullarda müfredata “Türk lehçeleri” dersi konulabilir. Müşterek bir kitap iki lehçe ile birlikte basılıp iki ülkede de okutulabilir.

Maliyet

Bizim gidiş dönüş uçak biletlerimiz, 1 hafta öncesinden almamıza rağmen 480 dolar tuttu. Bunu daha da ucuza getirmek mümkün. Şehiriçi veya şehirler arası taksi çok yaygın. (Bunu bir sonraki başlıkta biraz uzun izah edeceğim). Şehirler arası taksinin ortalama fiyatı ise 10 km’si 1 dolar. Taşkent, Semerkant ve Buhara şehirleri arasında Afrasyab olarak isimlendirilen bir hızlı tren hattı var. Taşkent’ten Semerkant’a 306 km’lik mesafeye hızlı tren bileti 9 dolar, Semerkant’tan Buhara’ya ise 260 km’lik mesafeye hızlı tren bileti 7 dolardı. Fiyatlar gayet makuldü. Ama biletleri 1 hafta öncesinden almak icab edebiliyor, aksi takdirde bilet kalmama ihtimali var. Onun dışında ülkede büyük şehirler arasında normal yataklı tren hattı da mevcut. Buhara’dan Urgenç’e 422 km’lik mesafeye kişi başı 17 dolara 2 kişilik bir kompartıman biletini satın aldık ve kapıyı kilitleyip 6 saat uyuduk. Yataklı trende temiz çarşaf ve nevresim veriliyor. Daha uygun fiyata daha kalabalık kompartımanda bilet almak da mümkün. Lakin hem konfor açısından hem de hırsızlık vakaları olabileceğinden ötürü 2 kişilik kompartıman bileti aldık. Otel rezervasyonları ve ödemeleri internetten yapılabilir. Geceliği 25 dolara temiz, güzel bir otel bulabilirsiniz.

Ülkedeki fiyatlar hakkında umumi bilgi sahibi olmak için birkaç misal vereyim; Urgenç-Hive arası taksi 70bin som, Registan meydanında 3lü medresenin olduğu alana giriş 50bin som, Hive’de kaleye giriş 150bin som. Aynı Türkiye’de olduğu gibi kendi vatandaşlarına çok daha ucuz tabiki. Ekmek 2bin som. 500 mililitrelik sular ortalama 4bin som. 1 dolar ise 11.500 Özbekistan somuna tekabül ediyor.

Yandex Go

“Yandex Go” isimli uygulamayı telefonunuza indiriyorsunuz. (Bizim telefonumuz Türkiye’ye kayıtlı olduğu için ve bu uygulama Türkiye’de yasak olduğu için ilk başta uygulamayı indirmekte sıkıntı yaşadık, 15 dakika kadar uğraştık ve sonunda crack halini bulup ordan indirdik.) Bu uygulamada konumunuzu açıp, gitmek istediğiniz konumu işaretledikten 1-2 dakika sonra önünüze taksi geliyor. Taksi gelmeden önce taksicinin ismi, fotoğrafı, taksinin plakası, taksinin o anki canlı lokasyonu ve en mühimi taksi ücreti gibi şeyler uygulamada gözüküyor. Ülkemizde böyle bir uygulamanın olmaması çok büyük bir eksiklik. Biz yerliler çok fazla taksiye binmesek de turistler için bir ihtiyaç olan bu sahada ülkemizde her sene yüzbinlerce belki daha fazla turist, fahiş fiyatlara şahit oluyor. Ülkemiz hakkında pek de iyi intibalara sahip olmadan ülkemizden ayrılıyor. İşini düzgün yapanları tenzih ediyorum. Ama bu işin bir uygulamasının olması, fiyatın önceden belli olması insanlara bir itimat telkin ediyor.

Bir defasında Semerkant’ta gece yürüyüşü yaptık, bir cafede kökçay içtik, Registan’da dondurma yedik, daha sonra ise muhteşem manzaralı 3 medresenin karşısına geçerek uzun bir müddet burada oturduk. Bu arada telefonumun şarjı bitmek üzereydi. Hemen Yandex’ten bir taksi çağıralım dedik, gideceğimiz lokasyonu işaretledik, fiyat olarak 5.500 som (takriben 0,5 dolar) fiyat gözüktü, tam taksiyi çağıracakken telefonun şarjı bitti. Yapacak birşey yok deyip ordaki bir taksiciye gideceğimiz yeri gösterip fiyat istedik 30bin som dedi, biz de Yandex’te fiyat 5.500 somdu en fazla 10bin som veririz dedik ama taksici bize gece tarifesinin farklı olduğu vs bahaneler anlatmaya başladı. Sonra tam ayrılırken fiyatı 25bin soma düşürdü ama yine ikna olmadık. Biraz ilerde başka bir taksici 40bin som istedi, ona da olmaz dedik. En son takkeli bir taksici gördük ve fiyat istedik. 20bin soma kalacağımız yere geldik. Sui misal emsal olmaz, bunun tam tersi başka bir misal de vereyim. Bir taksici ile Namangan şehrinden Riştan’da bulunan meşhur Hanefi alimi İmam Mergınani’nin makamının da bulunduğu tarihi bir kabristanı ziyaret edip ordan Fergana şehir merkezine götürmesi için 35 dolara anlaştık. İndiğimizde yanlışlıkla 50 doların birini 5 dolar olarak görerek 35 dolar vermemiz gerekirken taksiciye 80 dolar uzattık. Taksici parayı sayıp yanlış verdiğimizi söyledi ve 50 doları bize iade etti onun yerine 5 dolar verdik. İstese biz hiç fark etmeden o parayı alıp hemen ortadan kaybolabilirdi. Bu da karşılaştığımız müsbet hadiselerden birisi. [Diğer şehirlerden farklı olarak Urgenç şehrinde Yandex Go uygulaması çalışmıyordu. Sebebini bilmiyoruz ama bildiğimiz normal taksilerde de uçuk fiyat teklif eden olmadı.]

Taamlar

İlk gittiğimiz şehirlerin tamamında bizi pilavcılara götürdüler. Her şehrin ayrı bir pilav kültürü var. Kullanılan pirinç Türkiye’dekinden farklı. Et, Türkiye’ye göre daha lezzetli. Pilavın içinde mutlaka havuç da oluyor, Türkiye’den farklı olarak burada hem normal havuç hem de beyaz havuç denilen ve sadece Özbekistan’da kullanılan -Kazakistan’da bile bilinmeyen- bir havuç da içine atılıyor. Mutlaka tavsiye ederiz. Yalnız ülkede pilav öğlene doğru yeniyor ve meşhur pilavcılar öğlen vakti lokantasını kapatıyor. Eğer bu vakti kaçırdı iseniz iyi bir yer bulup pilav yeme ihtimaliniz çok düşük.

Taşkent’te “Beş Kazan” isimli meşhur pilavcı

İçinde et domates ve biber bulunan kalın bir spagetti olan lagmanın çok bir esprisi yok. Semerkant’tan Kitop ilçesine giderken dağ yolundaki meşhur tandır kebabı da pek hoşumuza gitmedi. İçi kıymalı ve büyük Özbek mantısı mutlaka yenmeli, sabahları yenen ve Samsa denen içi kıymalı pişiler mutlaka tadılmalı. At eti Kazakistan’daki kadar yaygın değil, Özbekistan’da bulunduğumuz sürece hiç at eti yemedik ama Türkiye’ye dönmek için uçağa bindiğimizde Özbekistan Hava Yolları’nın menüsünde at eti de vardı, orada yedik. Şaşlık ise bizdeki kebabın biraz farklı bir versiyonu, o da mutlaka tadılmalı. Lokantalarda yemekten sonra uygun fiyata dilimlenmiş meyve tabağı servisi de var. Tüm Orta Asya ülkelerinde ve İran’da ekmeğe nan deniyor. Ve hususi bir ekmekleri var. Zaten lokantalarda yemekle birlikte ekmek de masaya geliyor.

Özellikle at etinin yoğun tüketildiği Kazakistan’da Türklere şöyle bir espri var. Siz zamanında atlara binip Anadolu’ya gitmişsiniz, biz atları yemişiz burda kalmışız.

Ülkede bizdekinin aksine siyah çay değil “kökçay” denilen yeşil çay içiliyor. Çaylar tek demlikle servis ediliyor ve bardakta değil kasede içiliyor. Fiyatı ise oldukça uygun, bir demlik kökçay takriben 0,3 dolar.

Yine lokantalarda bizdeki gibi masa sandalyeden ziyade şark köşesi tarzı ayakkabıların çıkarılıp oturulduğu yerler revaçta.

Dinî Hayat

Gördüğümüz kadarıyla ülkede dindarlık doğuya gittikçe artıyor. Andican, Fergana, Namangan gibi Doğu şehirlerinde İslami hayat hemen her yerde göze çarparken ve camiler çok fazla ve cemaatler kalabalıkken, bugün için turistik bir şehir olan Buhara’da alkolsüz lokanta bulmakta zorlandık.

Cuma günleri Cuma namazından önce camide önce bir cüz Kur’an-ı kerim okunuyor sonra ise yarım saat kısa vaaz. Bizim denk geldiğimiz vaaz, kurban bayramından önceki cuma gününe denk geldiği için bütün kurban ahkamı güzelce anlatıldı. Hazreti İsmail’in kıssası, kurban kesmenin kimlere vacip olduğu, hangi hayvanların kurban edileceği, teşrik tekbirleri, bayramda yapılacak edepler vs anlatılması gereken hemen her şey Hanefi mezhebine göre veciz bir şekilde anlatıldı. Dini mefhumlar çok kullanıldığı için vaazı normal konuşmaya nazaran daha iyi anladık. İmam, hutbeyi kalın bir asaya dayanarak okudu. Hutbe 3-4 dakika gibi kısa sürdü ve sadece Arapçaydı. Hutbeden sonra ise Ehli sünnetin bir şiârı olarak aynı Osmanlı devrinde olduğu gibi 4 halifenin ismi okundu ve onlara dua edildi. [Daha önce gittiğim ve cuma namazı kıldığım her ülkede aynı durumu müşahede ettim. Belki de hutbede 4 halifenin ismini bir tek biz okumuyoruz.]

Cuma namazı bitince Ubeydullah-ı Ahrar camii imamının yanına tanışmaya gittik. İstanbul’daki ilk nakşi şeyhi olan ve kabri Fatih camiinin aşağısında bulunan Ahmed Buhari’yi sordu. 1 ay önce yakın arkadaşım Emir Ali Demirel mihmandarlığında gidip ziyaret ettiğim için biliyorum dedim ve biraz bahsettim. Bilmeme sevindi ve Ubeydullah Ahrar hazretlerinin halifesi olduğundan bahsetti.

Hemen her cami ve türbenin yanında bulunan havuzlara bir misal

Namazlar Türkiye’deki gibi vakit girer girmez kılınmıyor. Her namazın belli bir saati var. Mesela biz gittiğimizde Öğle namazı vakti 12:40’ta girmesine rağmen Cuma namazı saat 13’te kılındı. İkindi namazı da vakit girdikten epey sonra 18:30’da camide cemaatle kılınıyordu. Belki de insanların mesailerinden çıkıp cemaate gelmeleri için bu saat belirlendi, bilemiyoruz. Hoparlörle okunan ezanın ise desibeli düşük, kulağı tırmalamıyor ve Türkiye’deki gibi rahatsız edici değil.

Özbekistan’da namazlarda hemen herkesin takkesi vardı, çoğunluk geniş pantolon ve uzun kollu geniş gömlek giyiyordu. Hatta sadece camide değil dışarda da takke ile gezen çok fazla insan var ve bu durum sokakta gayet tabii karşılanıyor.

Tavan süslemeleri

Ülkede en çok takdir ettiğimiz hususlardan birisi yemek duası. Nereye giderseniz gidin, insanlar yemek yedikten sonra ellerini açıp kısa bir dua yapıp öyle kalkıyorlar. Yine insanlar israfa çok dikkat ediyorlar. Lokantalarda arta kalan şeyler için bir poşet veriliyor ve çok kimse toplayıp kalanları evine götürüyor.

Camilerin tamamına yakınında bulunan minderler

Yukarda resimde de görüleceği üzere hem Kırgızistan’da hem Özbekistan’da gittiğimiz camiilerin ilk birkaç safında bu şekilde minderler var. Bu minderlerin üzerinde namaz kılındığında ayaklar ve dizler yumuşak zemine geldiği için namaz kılmak çok konforlu oluyor. Ayrıca kışları da buraya oturulduğunda soğuktan çok etkilenilmiyor.

Camilerde sarıkların bulunduğu raflar ve cübbelerin bulunduğu askılıklar bulunuyor. Namaz kılmak için gelenler bunları kullandıktan sonra çıkarken tekrar yerine bırakıyorlar.

Gittiğimiz camilerin tuvaletleri oldukça temizdi. Tamamında alaturka tuvaletler mevcuttu. Ülkenin doğusunda ve Kırgızistan’da “hacethane” ülkenin batısında ise “taharethane” deniyor.

Yukarda resimde gördüğünüz gibi türbelerde bu şekilde masa ve oturaklar var. Gelen yerli ziyaretçiler hocaya Kur’an-ı kerim okutuyor, dua yaptırıyor ve sonra para veriyor. Bu çok yaygın bir adet.

resim

Aynı İstanbul’da Eyyüb Sultan’da olduğu gibi Semerkant’ta da tarih boyunca pek çok insan peygamber efendimizin amcası Hazreti Abbas’ın oğlu Kusem bin Abbas’ın “radiyallahu anhüma” türbesinin civarında gömülmek istemiş. Türbenin etrafında Timur’un komutanlarından tutun ulemadan, umeradan pek çok kabir var. Aynı şekilde İmam Maturidi hazretlerinin kabrinin bulunduğu kabristan bir dönem İslam dünyasının en büyük 3. kabristanı imiş ama Komünist idare zamanında Yahudilere iskana açılmış ve mezarlık yok edilmiş.

Ziyaretgahlar

Gittiğimiz şehirlerde geçmişte yaşamış ve yaşadığı devirde büyük hizmetler icra etmiş pekçok evliya ve alimin de kabirlerini ziyaret ettik. Bunlardan başlıcalarını sıralayayım; İlk olarak Kırgızistan Uzkent’te büyük hanefi alimi ve meşhur el-Mebsut kitabının müellifi İmam Serahsi’nin kabrini ziyaret ettik. Daha sonra Oş’ta Asaf bin Berhiya’nın makamını ziyaret ettik. Andican’a yakın bir köyde Orta Asya’ya İslamiyeti taşıyan büyüklerden Kuteybe bin Müslim’i “radiyallahu anh” ziyaret ettik. Taşkent’te Hoca Ahmed Yesevi halifelerinden Zengi Ata’yı, Kaffal Şaşi’yi ziyaret ettik. Semerkant’ta Şah-ı zinde olarak bilinen peygamber efendimizin amcaoğlu Kusem bin Abbas’ı “radiyallahu anh”, en meşhur hadis alimi İmam Buhari’yi, itikadda mezhep imamımız İmam Maturidi’yi, Silsile-i aliyye büyüklerinden Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini ziyaret ettik. Kitop isimli ilçede yine silsile-i aliyyeden Derviş Muhammed ve Muhammed Emkenegi hazretlerini ziyaret ettik.

Semerkant’ta İmam Maturidi türbesinde “Ya hazreti İmam Muhammed Maturidi” yazılı bir levha

Buhara’da ise Abdülhalık Goncduvani, Arif-i Rivegeri, Mahmud-ı İncirfagnevi, Ali Ramiteni, Muhammed Baba Semmasi, Seyyid Emir Külal ve Şah-ı Nakşibend Bahaeddin-i Buhari hazretlerini ziyaret ettik. Hatta Buhara’daki bu 7 büyüğü aynı günde ziyaret ettikten sonra, ertesi gün Şah-ı Nakşibend hazretlerine bir kez daha gitmek istedik ve bu ikinci gidişimizde daha uzun süre kaldık, orada eşsiz bir huzur bulduk. Oradaki vazifeli Türkiye’den geldiğimizi işitince bizi normalde çıkmanın yasak olduğu kabrin üst kısmına merdivenle çıkardı ve kabrin bakım işlerine bizim de yardımcı olmamızı sağladı. Gittiğimiz bu Silsile-i aliyye büyüklerinin kabirlerinin etrafında camisi, taharethanesi, büyük havuzu ve yüzlerce ağaçlık büyük bahçeleri bulunuyor. [Hazır Özbekistan’a gelmişken türbesi Kazakistan’da bulunan Pir-i Türkistan da denilen Hoca Ahmed Yesevi Hazretleri de ziyaret edilebilir. Özbekistan’ın başşehri Taşkent, Kazakistan sınırında bir şehir. Taşkent’e gitmişken, oradan Kazakistan’a da geçilip 2 saatlik mesafedeki Türkistan’a gidilip Hoca Ahmed Yesevî hazretleri ziyaret edilip gün içinde tekrar gelinebilir. Ben önceki senelerde Türkistan’a ayrıca gittiğim için bu sefer Türkistan’a geçmedim.]

Şah-ı Nakşibend hazretlerinin kabri

Yukarda da görüleceği üzere bölgedeki Nakşi büyüklerinin kabirleri bu şekilde oluyor. Yine bölgede Nakşi büyüklerinin kabirlerinde beyaz üçgen bir bayrak var. Vilayet nişanı veya tuğu gibi bir manaya geliyor. Rivayete göre, bu Resulullah’ın tebliğ sancağıdır. Onun izinde olan büyüklerin alametidir. Hayatlarında hanekâhlarında, vefatlarında kabirlerinin üzerinde dikili duracak, kıyamet günü her büyük, o sancakları kaldıracak, millet peşinden mahşere gidecektir.

Mahmud-ı İncirfagnevi hazretlerinin kabrinden

Özbekistan’da insanlar neden mutlu?

Oraya giden insan Türkiye gündeminden uzaklaşınca akıl sağlığı da bir müddet düzeliyor. Döviz kurunda çok fazla oynama yok, sene boyu sabit. İnsanlar çok sakin. Bir defasında şöför telefona baktığı için yeşil yandığını geç gördü, arkadan kimse korna çalmadı. Yaya geçidine adım attığınızda arabalar duruyor ve size yol veriyorlar. Trafik sadece başkent olan Taşkent’te var, o da İstanbul trafiğinin yanında trafik sayılmaz bile. Sokaklarda başıboş sokak köpekleri olmadığı için insanlar ve hatta çocuklar dışarda emniyet içinde dolaşabiliyorlar. Bizdeki dizi kültürü ve Tv programları kıskançlığı, hasedi, hazırcılığı ve tembelliği teşvik ediyor. Orada ise mahalle kültürü devam ediyor, geniş aile yapısı korunuyor. Bu da ahlâkî dejenerasyonu yavaşlatıyor. Ülkede hiç siyaset konuşulmuyor, particilik yok, herkes kendi işiyle meşgul. Böyle olunca da sıkıntı ve stresten uzak bir hayat yaşıyorlar.



Ortasında çardak bulunan tipik bir Özbek evi avlusu

Ev ve araba sahibi olmak Türkiye’deki kadar zor değil. Ülkede müstakil ev nisbeti %90. İnsanlar fıtratlarına uygun olarak yüksek tavanlı, ortasında avlusu bulunan bu ferah evlerde oturarak huzur buluyorlar. Avlularda muhtelif ağaçlar, üzüm asmaları, çiçekler, çardak ve bazılarında da süs havuzu bulunuyor. Pekçok evin sokağa açılan penceresi yok, pencereler avluya açılıyor. Bütün evler tek katlı ve arazi de düz olduğu için evin avlusu dışardan hiç gözükmüyor, bu da mahremiyeti sağlıyor. Semerkant’ta bir tanıdığımız evinin bahçesinde 15 kadar meyve ağacı olduğunu ve bu sebeple reçele ve kompostoya para vermediğini evde kendisi yaptığını söyledi.

Tipik bir Özbek evinin dışardan fotoğrafı

Şehiriçinde gezerken arada yüksek katlı binalar görüyoruz. Şu yüksek binaları Türkler yaptı diyorlar, ben de demek burayı da bozmaya başlamışız diyorum.

Türk şirketlerin yaptığı binalar

Ülkede Semerkant hariç hiçbir şehirde dilenci görmedik. Öğrendiğimize göre Semerkant’ta bazı turistik yerlerde dilenci bulunmasının sebebi, hem Semerkant’ın turistik şehir olması hem de Semerkant’ta bir çingene mahallesinin bulunması. İmam Maturidi hazretlerinin türbesine giderken bu mahallenin içinden geçtik. Tüm ülkede olduğu gibi burada da evler müstakil ve Romanların ikamet ettiği bu evlerin kalitesi Türkiye kalitesinin çok üzerinde. Hatta reislerinin evinin de önünden geçtik, onunki diğerlerine nazaran daha süslü idi. Liderlerine baron diyorlar. Önceden Semerkant’ta eşekle dolaşırlarmış ama son yıllarda devlet bunu yasaklayacak bunlara arkasında kasası bulunan motor vermiş.

Her şehirde buna benzer büyük veya küçük su kanalları var

Her şehirden bir akarsu geçiyor ve etrafında mesire alanları, yürüyüş yolları ve banklar oluyor. Hem şehir içinde hem şehir dışında yolların etrafı ağaçlarla kaplı. Her taraf yemyeşil. Şehir merkezlerinde bizdeki millet bahçelerini andıran çok büyük parklar var. Yollar geniş, şerit sayısı fazla. Nitekim hadis-i şerifte yeşilliğe ve akarsuya bakmanın göze sürur vereceği bildirilmiştir. Özbekistan’da da yerleşim yerlerinde akarsular, bahçeler, havuzlar bol olduğu için insan psikolojisi bu atmosferden pozitif tesir görmektedir. Halep, Şam gibi Suriye şehirlerinde; yine Marakeş, Rabat gibi Fas şehirlerinde avlusu bulunan müstakil evlerde otantik bir havuz kültürü vardır. Su kaynakları olarak çok daha zengin olduğumuz bu ülkelere nazaran maalesef bu cihetle zevksiz vaziyetteyiz.

Mahalle aralarında her evin kendi bahçesini sulayabildiği, ayrıca sokaklardaki ağaçların da sulamasının yapıldığı küçük kanallar mevcut.

Registan Meydanı

Ülkenin sembolü, yazının kapak fotoğrafında da göreceğiniz üzere Registan Meydanı. “Reg” kum demek, “registan” ise kumluk arazi. 15. asırdan önce burası nehir yatağı olduğu için tabanı tamamen kumlarla kaplı imiş. Registan’daki 3 medreseden soldaki Uluğ Bey medresesinde, başta astronomi olmak üzere fen ilimleri; sağdaki Şir-dor medresesinde dini ilimler; ortadaki Tilla Kari medresesinde ise el işçiliği ve sanat dersleri verilmiş. Bu müesseselerin bir arada faaliyet göstermesi, günümüz için bile zamanın çok ötesinde bir vizyondur. Yani hem fen ilimleri hem din ilimleri hem de el sanatları yan yana binalarda tedris edilmiş. Buradaki dersler komünizmin gelmesine kadar faal bir şekilde devam etmiştir.

Resim

İngiltere’deki meşhur tarihi Oxford üniversitesinde eğitime hala devam edilirken, bugün günümüzde Registan meydanındaki 3 medresede eğitimin kesintiye uğraması bizi üzdü. Hâlbuki köklü bir ananeye dayanan ve ruhu olan mekanlar talebeye bir aidiyet, vizyon ve ciddiyet veriyor. Mekanın ruhu, vasat bir talebeyi bile o havaya sokmaya kafi geliyor.

Günümüzde halen eğitime devam eden Oxford Üniversitesi

Registan Meydanının sembolik de bir değeri var. Geçtiğimiz senelerde ülkemizin cumhurbaşkanı, milli savunma bakanı ve MİT başkanı Registan Meydanı’nda birlikte tarihi bir poz vermişlerdi. Bu fotoğraf o zaman çok konuşuldu. Verilmek istenen mesajlar analiz edilmeye çalışıldı. Yine Registan Meydanının girişinde Türk Birliğine üye devletlerin cumhurbaşkanları tarafından birer ağaç dikildi ve ağacın önüne ağacı kimin diktiğine dair yazılar konuldu.

Şimdi gezi sırasında tuttuğum bazı kısa notları maddeler halinde paylaşayım:

  • Sokaklarda altın dişli insan sayısı çok fazla. Diş tabipliği sektörü Türkiye’nin gerisinde.
  • “Habibim habibim” şeklinde başlayan şarkı, ülkedeki en meşhur şarkı. Restoranda, kafede, takside vs pek çok yerde çalıyor.
  • Merkez Taşkent’te otobüslerin çoğunun içinde camlarda güneşten koruması için mavi renkli perde var.
  • Plakalar birer birer değil, onar onar artıyor. 60 Andican, 50 Namangan, 10 Taşkent gibi.
  • Andican, Babür Şah’ın doğduğu şehir.
  • Andican şehrinde Chevrolet markasının fabrikası bulunduğu için ülkede arabaların büyük çoğunluğu Chevrolet. Yarısından fazlası ise beyaz renkli.
Andican vilayetinde beyaz renkli chevrolet marka arabalar
  • Elektrik sık gidiyor kısa süre sonra geliyor. 8 günlük seyahatte 3 defa kısa süreli elektrik kesintisine şahit olduk.
  • İnternet Türkiye’den daha yavaş. Büyük şehirlerin merkezlerinde 4G varken, şehrin biraz dışına çıkınca 3G’ye düşüyor, taşrada ise ya hiç çekmiyor veya çok yavaş oluyor.
  • Uçakta pilot duyuru yaparken “esselamu aleyküm hürmeti konuklar” diyerek söze başlıyor.
  • Ülkenin doğusunda yaşayanlar batısına, batısında yaşayanlar doğusuna nerdeyse hiç gitmemiş oluyorlar. Mesela Andicanlı taksiciler Buhara’ya hiç gitmediklerini söylediler. Semerkant’ta tanıştığımız bazı insanlar Fergana Vadisi’ne hiç gitmediklerini söylediler. Bu noktada Türkiye’de de vaziyet çok farklı değil.
  • Semerkant’ın büyük üzümleri meşhur. Aşırı lezzetli olan kuru üzümleri senenin her mevsimi tüketiliyor. Tarih boyunca Semerkant’tan çok ilim adamı çıkmasının bir sebebi de bu olabilir.
  • Özbekler bize çok benziyor, çekik gözlülük yok. Kazaklar, Kırgızlar ve Türkmenler gibi değiller.
  • Okulların numarası var isimleri yok.
  • Emir Timur ülkede milli kahraman olarak görülüyor.
  • Ülkede şehir merkezlerinde meşhur türbelere giriş paralı. Şah-ı zinde, Emir Timur, Bibi Hatun, Danyal peygamber gibi. Nakşi büyüklerinin türbelerinde böyle bir durumla karşılaşmadık.
  • Semerkant ve bazı birkaç şehirde yahudiler de yaşıyor. Hatta Semerkant’ta Şah-ı Zinde’ye çok yakın tarihi bir yerde yahudi mezarlığı var. Mezarlığının bekçisi duyduğumuza göre 5bin dolar maaş alıyormuş. Maaşını ise Amerika’daki Semerkantlı yahudiler gönderiyormuş.
  • Semerkant’ta Danyal peygamber makamında kipa takan yahudi gruplar gördük. Müze giriş ücreti en yüksek türbe burasıydı.
  • Umumi mezarlıklar resim galerisi gibi. Pekçok mezar taşının rengi siyah ve vefat eden kişinin aynı Avrupa’da olduğu gibi resmi mezar taşının üstünde.
  • İslam Kerimov zamanında hususi mülkiyet, araba sahibi olmak, ev yapmak gibi şeyler yasakmış. Yabancı yatırımcının buradaki gelirini yurtdışına götürmesi de yasakmış. Şimdi ise daha serbest bir politika tatbik ediliyormuş.
  • Ülkede en düşük maaş 300 dolar kadar. Ortalama maaş ise 1000 dolar.
  • Ülkenin neredeyse tamamında aynı iklim var. Sadece sıcaklık derecesi biraz fark ediyor. Andican 35 derece iken Buhara 40 derece oluyor misal olarak. Temmuz ve ağustos aylarında gitmek pek tavsiye edilmiyor. Haziran ayında sıcak havada şemsiye ile gezen çok insan gördük.
  • Özbekistan’da eğer 3 günden çok kalacaksanız kaldığınız otellerden kaldığınıza dair belge almanız gerekiyor. Bu belgeler ülkeden ayrılırken pasaport kontrolünde isteniyor. Eğer almamışsanız sıkıntı olabiliyor.
  • Şehir merkezlerinde çok olmasa bile kenar mahalle ve köylerde doğalgaz boruları -aynı Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan gibi eski Sovyet ülkelerinde de olduğu gibi- yerin üstünden geçiyor.
  • Binalarda asansöre bindiğiniz zaman katlar 0’dan değil 1’den başlıyor.
Sağ tarafta “Bayanlar için namazgah” yazıyor.
  • Kadınlar için “ayollar” tabiri kullanılıyor.
  • Pamuk için “ak altın” deniyor.
  • Pekçok lokantanın girişinde Türkiye’deki “yöresel ürünler”e mukabil olarak “milli taamlar” yazıyor.
  • Çok radar olduğu için her arabada radar algılayıcı cihaz var.
  • Klimaya dikkat etmek gerekiyor. Türkiye’de klimaya hiç alışık olmadığım için, orada da her bindiğimiz arabada klima açık olduğu için dönünce hasta olduk.
  • Bir Türk markası olan “Uğur Derin Dondurucu” her yerde. Marketlerde başka Türk ürünlerini de görmek mümkün.
  • Gerek Hive’de gerek başka tarihi şehirlerdeki medreselerde çeşitli müzelerde çalışanlar gün içinde mesai saatlerinde tarihi odalarda uzanıyorlar ve ziyaretçi geldiğinde ona bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Bu noktada bir düzensizlik var, Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde bu satışlar daha kurumsal ve prestijli.
  • İşin garip tarafı buradaki insanlar Türkiye’ye gidip yaşamak istiyor. Bu da sosyal medyada ve TVlerde Türkiye reklamının iyi yapılmasından kaynaklanıyor. Özellikle kanı kaynayan gençler sakin, huzurlu bir hayat yerine biraz hareketli bir hayat istiyorlar.
  • Türkiye’ye ve Türklere hususi bir alaka mevcut. Mesela Andican’da bir dondurmacı Türk olduğumuzu öğrenince ısrar etmemize rağmen para almadı. Yine pazarda bir ekmek satıcısı zorla ekmek hediye etmeye çalıştı. Namaz çıkışı tıp okuyan ve Türkçesi iyi bir genç bizi evinde misafir etmek istedi, çok ısrar etti. Namangan şehrinden İmam Mergınani hazretlerinin türbesinin bulunduğu yere gittik, oradan da Fergana’ya geçecektik, biz türbede iken taksici de dışarda bizi bekliyordu. Ordaki vazifeli çay ve yemek ikram etmek istedi. Biz de dışarda taksicinin bizi beklediğini, onu bekletemeyeceğimizi söyledik, bunun üzerine ısrarlı bir şekilde “Taksici tek başına gitsin, ben sizi arabamla Fergana’ya götürürüm” dedi. Bunlara benzer çok hadise ile karşılaştık.

Kırgızistan

İlk durağımız olan Kırgızistan’a ayrı bir başlık açmak istedim. Burada ilk gözümüze çarpan şey, alfabenin kiril olması. Bu sebeple tabelalarda veya başka yazılarda bildiğimiz kelimeler bile olsa bir şey anlamıyoruz. Kırgızistan’daki en büyük problemimiz bu oldu. Onun dışında aynı Özbekistan’da olduğu gibi burada da insanlar mutlu. Burada da evler müstakil ve her taraf yeşillik. Her yerde Manas ve Aslan heykelleri var. Camii mimarileri burada da çok hoş.

7 milyon nüfuslu bu ülkede insanların %30’u İngilizce %70’i Rusça biliyor. Rusça okullarda okutulan yabancı dil. Yolların çoğunda ortada beyaz şerit yok. Sağlık sistemi çok iyi olmadığı için maddi vaziyeti iyi olanlar tedavi olmak için Türkiye’ye geliyorlar. Ertuğrul, Osman ve Kurtlar Vadisi dizileri çok popüler.

Kırgızistan Uzkent’te İmam Serahsi türbesine gittiğimizde ordaki türbenin ve caminin mimarı “burası önceden harabe idi. Türkiye Diyanet Vakfı gelip buraları kıymetlendirdi” dedi. Yine İstanbul’da başlarında Cevat Akşit hocanın olduğu İmam Serahsi Araştırma Merkezi bulunduğunu 20 kişilik bir heyetin ilmi çalışmalar yaptığını, Cevat Akşit hocanın İmam Serahsi türbesine sık sık geldiğini ifade etti. İmam Serahsi türbesi 2009-2011 yılları arasında, İmam Serahsi camii ise 2019-2021 arasında Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yapılmış. Ülkemizde cuma namazları çıkışında camide toplanan yardımlarla gönül coğrafyamızda böyle hayırlı hizmetlerin ifa edilmesi bizi sevindirdi. Yine Uzkent’te Karahanlılardan kalma minare ve camiileri ziyaret ettik.

Özbekistan’ın dezavantajları

Şimdiye kadar hep övdük, peki bu ülkenin dezavantajları yok mu? Varsa neler? Ülkenin en büyük problemi 70 yıl komunizmin hüküm sürmüş olması. Ve bu dönemde harf devrimi yapılarak Kiril alfabesine geçilmesi ve ülkenin geçmişi ile bağının koparılması, aynı zamanda bu devirde dini tedrisatın yasaklanması ve dinini bilmeyen birkaç neslin yetişmesi. Komunizm döneminde pekçok kitap ve belge yok edilmiş, İnsanlar bu sebeple soyağaçlarını çıkaramıyorlar.

Özbekistan’da deniz olmaması bir eksiklik, insanların çoğu hayatında hiç deniz görmemişler. Eğitim sistemi doktor mühendis gibi kaliteli teknik insan yetiştiremiyor. Tıpta ve sanayide gerimizdeler. Ulaşım noktasında da ülke düz olmasına rağmen şehirler arası yol kalitesi Türkiye’nin altında idi. Mesela ülkedeki çok nadir engebeli yollardan biri olan Semerkant-Kitop yolundan geçerken “Bu yol Türkiye’de olsa buraya şimdiye kadar çoktan bir tünel yapılır ve 2 saatlik yol 15 dakikaya düşerdi” diye aklımdan geçirdim.

Pişmanlıklar

Ne kadar mükemmel geçerse geçsin her seyahatte illaki bazı ufak pişmanlıklar olur. Bizim de bazı ufak pişmanlıklarımızdan bazıları şunlar; Keşke gelmeden önce daha çok araştırma yapıp hem bölgenin tarihini ve kültürü inceleseydik hem bu bölgede yatan büyüklerin hayatlarını daha iyi okusaydık. Ayrıca internette bazı Özbekçe ders videolarını seyredip bir temel atıp buradaki yerli halkla %50 değil %60, %70 anlaşsaydık. Gezi esnasında vaktimizi daha iyi planlayıp, daha hevesli olup mesela Oş’ta Süleyman Dağı’nın tepesine yürüyerek çıksaydık. Taşkent’teki meşhur metroya binseydik ve ulaşımda sürekli taksi kullanmak yerine birkaç defa da otobüse binip onu tecrube etseydik. Keşke programı 2 gün daha uzatıp Duşanbe ve Denov şehirlerini de ilave edip, Alaaddin’i Attar ve Yakub-ı Çerhi hazretlerini de programa ilave etseydik. İnşallah bir dahaki sefere… Bir şehirde ilk gittiğinizde her gidilecek yere gitmeniz mümkün değildir zaten. İnsan kendi doğup büyüdüğü şehrin bile tamamını gezmemiştir.

Netice

Tebdil-i mekanda ferahlık vardır. İnsanoğlu doğup büyüdüğü yerden çıkıp da başka coğrafyalar, medeniyetler gördüğü zaman kabuğundan çıkmış olur, vizyonu genişler, hayata bakışı değişir. Aynı zamanda gezerken öğrenilen şeyler daha akılda kalır. Kendi ülkesinin eksiklerini ve avantajlı olduğu yönleri orada daha iyi fark eder. Kendi ülkesiyle bir mukayese yaparak kafasındaki ideal ülke fikri inkişaf eder. Hem kendi ülkesinin müsbet yönlerini görerek bunların kıymetini daha iyi anlar hem de kendi ülkesindeki eksikleri daha iyi görerek gidermeye gayret eder. Misal olarak Özbekistan’a giden ve sokaklarda hiç sokak köpeği göremeyen, bu sebeple sokaklarda güven içerisinde dolaşabilen birisi, Türkiye’nin bu konuda ne kadar geride olduğunu fark eder. Aynı şekilde akarsu kaynakları olarak daha zengin olduğumuz Özbekistan’ın küçük su kanalları ile suyu farklı kesimlere dağıttığını ve buralarda devasa büyük meyve bahçeleri ve parklar kurduğunu görerek kendi ülkesindeki su kaynaklarının iyi değerlendirilemediğini görür.

Daha anlatılacak çok şey vardı ama yazı yeterince uzadı. Okuyucuyu çok da sıkmamak adına tadında bırakalım. Daha fazla tafsilat için çay meclislerinde bir araya gelmek lazım. Yeni bir yazıda görüşmek üzere….

Cüneyt Apal

Cüneyt Apal

Eğitimci.

cuneytapal@gmail.com

1 comment

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • Çok güzel bir anlatım olmuş, Özbekistan ve buradaki mübârek zatların hayatları ve kabirleri daha çok anlatılmalı.Ortak dil konusunda hem fikirim sizinle.Böyle bir dil tarihimiz , değerlerimiz ve dinî konularda öğrenmemiz ve bilmemiz gereken bir çok hususta çok faydalı olurdu.Ne yazık ki bizler çok geç yaşlarımızda bu kadar ortak kültürümüz olduğunu öğrenebildik.Bu ülkelerle bu kardeşlerimizle aramıza çok ayrılıklar girmiş,okudukça ne kadar üzüldüm…Varsa başka gözlemledikleriniz tekrar yazıya dökün derim 🙂

Bizi Takip Et!