Kelâmbaz

Ayasofya’nın Mozaiklerini Kimler Kazıdı

Bizans İmparatorluğu’ndan günümüze ulaşan en görkemli eser olan Ayasofya’nın yeniden cami olarak açılması Ortodoks dünyada kasvetli bir ruh hali ve teessüre sebep oldu. Şimdi de oklar, Bizans devrinden kalan/kaldığı iddia edilen mozaiklerin akıbetinin ne olacağına yöneldi. Bir dizi imparator ve ailesi ile Hazreti İsa ile Hazreti Meryem’in tasvirlerini konu edinen mozaikler yüzlerce yılı aşıp günümüze ulaşan eşsiz hatıralar olarak görülüyor. Ne var ki mozaiklerin başından da tarih boyunca türlü maceralar geçmiştir. Yaygın kanaat mozaiklerin Osmanlılar devrinde üzeri sıvanmış olup 1934’te sıvası kaldırılmış orijinal Bizans mozaikleri olduğu yönündedir.

Avrupalı bir ressamın kaleminden Desis mozaiğinin Türkler tarafından sıvanması

Öte yandan bir grup araştırmacı mozaiklerin sadece önemsiz detaylarının dökülmüş olmasına da dikkat çekerek, mozaiklerin 1934’te mabede giren ve iki yıl ölüm sessizliğiyle çalışan Amerikan Bizans Enstitüsü’ne bağlı sanatçılar tarafından yapıldığını ileri sürüyor. Bunu destekleyen önemli argümanlarından biri ise erken Osmanlı kaynaklarından Aşıkpaşazade’de geçen mozaiklerin kazındığına dair rivayet.

1934 senesinde Ayasofya’nın ibadete kapatılması sonrası, camide çalışma izni elde eden Amerikan Bizans Enstitüsü çalışanları

Osmanlıların Ayasofya’nın mozaiklerini kazıyıp kazımadığı hakikati muhtemelen bir gün yapılacak Karbon-14 testi ile açıklığa kavuşacak. Halbuki bu süreçte hiç gündeme gelmeyen ve o kadar popüler olmayan bir mozaik kazıma olayı Osmanlılardan yaklaşık 6 asır önce yani 8.nci yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşti. İkonalara (heykel, tasvir veya put) karşı savaş açan bir grup imparator -İsaurialı Hanedan- her türlü dini tasvirin yok edilmesi için ateşli bir mücadele yürütmesiyle biliniyor. Kimi Bizans tarihçileri tarafından devrimci olarak anılan İkonoklast (put kırıcı) imparatorların ilgi çekici mücadelesi okunmaya değer. Fakat hikâyeyi biraz başa sarmamız gerekiyor.

İseviliğin Doğuşu ve Hristiyanlığa Tebdili

Ayasofya’nın güney galerisinde yer alan Deisis mozaiği (Hazret-i İsa, sağında Hazret-i Meryem ve solunda Hazret-i Yahya tasvir edilmiş)

Bilindiği üzere Hristiyanlık Romalıların hâkim olduğu Filistin’de ortaya çıktı. Hazret-i İsa’nın üç yıllık tebliğinden sonra dünyadan çekildi. Hristiyanlık (o yıllarda hakiki İsevilik) büyük bir kaos ile karşı karşıya geldi. Hazret-i İsa’nın havarileri, başta Petrus olmak üzere İseviliği yaymak üzere dağıldılar. Oldukça şöhretli bir Tevrat alimi olan ve önceleri Hazret-i İsa ve havarilerini yok etmek için mücadeleye girişen, sonrasında ise spekülatif bir şekilde imana gelen Havari Pavlos, İseviliği pagan Roma akideleriyle karıştırarak onu marjinal bir Yahudi tarikatı olmaktan çıkartıp modern Hristiyanlığa dönüştürdü. Teologlar, bugünki Hristiyan itikad ve şeriat esaslarının Hazret-i İsa’dan ziyade Aziz Pavlos’tan nakledildiğini kaydetmektedir. Ne var ki Pavlos’un faaliyetleri aynı zamanda hakiki İseviliği tahrif ettiği için yüksek din çevrelerince sertçe eleştirilmiştir.

Aziz Pavlos

Bununla birlikte Romalıların Hristiyanlığı bağrına basması o kadar kolay olmadı. Özellikle İmparator Diocletianus, pagan tanrılara inanan imparatorluk için Hristiyanlığın büyük bir fitne olduğunu düşünüyordu. Hristiyanlar onun devrinde dehşetli bir zulme maruz kaldılar (284-305). Tarsus’ta bir mağaraya sığınan ve burada yıllarca sürecek uykuya dalan 7 mümin (eshab-ı kehf) ve köpekleri Kıtmir de bu dönemde yaşadılar. Lakin erken dönemin inançlı ve çalışkan Hristiyanlarının çabaları neticesiz kalmadı. İstanbul’un kurucusu İmparator Konstantin rakipleriyle giriştiği amansız taht mücadelesinde, kendisine moral veren ve zafer kazanacağı yönünde kehanetlerde bulunan Hristiyan rahiplerine Milano Fermanı (312) ile önce inançlarını serbestçe yaşama hakkını verdi. Ölümüne yakın ise bizzat Hristiyan oldu.

Hristiyan papazların kehanetleri sonrasında İmparator Konstantin’in zafer kazanması

İmparator Konstantin’in ardından tahta çıkan imparatorlar içinde Julianus hariç tamamı Hristiyanlığı benimsedi. Hristiyanlık gerek idari kadrolarda gerekse azimli papazlar eliyle tüm imparatorlukta yayılmaktaydı. Ne var ki binlerce yılın geleneğine sahip pagan tapınakları gayretkeş Hristiyanların karşısına dikildiler. Bizans İmparatorları, bu konuda çok net ve sert bir tavır aldı. Tüm pagan tapınakları mülkleriyle birlikte kiliseye devredildi. Bu mücadele 4 ve 5.nci yüzyıl boyunca tüm imparatorluk coğrafyasında sürdü.

Cemiyetin Hamisi Olarak Kilise

9.ncu yüzyıla ait bir vaftiz töreni

Kilisenin kontrolü ele geçirmesinde bir diğer unsur ise imparatorluğun idare dinamiğindeki büyük değişimdi. İmparatorluk taşrasında idari faaliyetler antik dönemdeki şehir devletlerinden itibaren mahalli yönetim diyebileceğimiz “curion” isimli şehir meclislerince yürütülüyordu. Bölgenin ileri gelen zenginleri bu meclislerde imparatorluk kanunları gölgesinde hüküm sürüyorlardı. Servetlerini eritmek pahasına, köy, kasaba ve şehirlerin imarı ve belediyecilik hizmetleri sayılabilecek (beldeye su getirilmesi, yaşlı ve yetimlerin bakımı vs.) gibi hizmetleri görüyorlardı. Ne var ki Konstantinos’un iktidarıyla büyüyen bürokrasi ve saray hizmetleri yerel zenginlerin bu yeni ve risksiz mevkilere yönelmesine, yerel hizmetleri terk etmesine yol açtı. Otorite boşluğunu dolduran ise müthiş bir organizasyon-hiyerarşi ve sistem ile yapılanan kilise oldu. Artık kilise ve Hristiyanlık cemiyetin temel harcı sayılabilecek bir pozisyona erişiyordu. Yetimlerle ilgileniyor, yaşlılar için bakımevi hizmeti sunuyor, evsizleri barındırıyor ve şehir ahalisinin tüm problemleriyle ilgileniyordu. Antik kentleri ziyaret edenler şehrin tam merkezinde bir Bizans idarecisinin sarayını göremezler, bunun yerinde devasa bir piskopos sarayı vardır. 6.ncı yüzyıla gelindiğinde Hristiyanlık, artık cemiyetin birleştirici unsuru halini almıştı. Roma hukukunun temel eserlerinden olan Corpus Iuris Civilis’i hazırlatan İmparator Justinianus mevzu Hristiyanlık olunca ne kanun ne mahkeme dinliyordu. Devrinde gerek Ermeniler gibi farklı mezhepten Hristiyanlar ve yahudiler gerekse kenarda kıyıda kalmış pagan mabedleri ve hatta Atina Felsefe okulu bile, kendisini Hristiyanlığa adamış imparatorun gazabından kaçamadı.

Taşra Ekonomisini Kemiren Kurt

İstanbul Rum Ortodoks Patriği’ne bağlı Aynaroz dağında yer alan bir manastır kompleksi

Merkezi devletin desteğini arkasına alan kilise geniş bir yayılma sahası buldu. Fakat bu yayılmanın nimetlerinden esas faydalanan, kilise dışı (laik) Hristiyanlık yapılanması olan “manastırlar” oldu. Bugünkü yaygın kanaatin aksine, manastırlar, kilise teşkilatından tamamen bağımsız kurumlardı ve Hristiyanlıkla ilgili pratikleri zaman zaman kiliseyi çileden çıkartabiliyordu. Bununla birlikte manastırlarda yaşayan, benlik ve dünyevi arzularından vazgeçmiş keşişler, halkın hayranlık ve sempati duyduğu kimselerdi. Üstelik kiliseler şehir ve kasabalarda faaliyet gösterirken, nüfusun ve üretimin büyük çoğunluğunu oluşturan taşrada manastırların sözü geçiyordu. Zamanla manastırlar binlerce keşişin yaşadığı imalat ve istihsal faaliyetlerini örgütleyen büyük birer ortaçağ fabrikasına döndü.

Aynaroz Manastırı’ndan bir sahne

Manastırlarda üretilen ikonalar -kutsal tasvirler- sadece mabedlerin duvarlarında yer bulmakla kalmıyor, evlerin iç dekorasyonundan, kıyafetlere ve takılara kadar sosyal hayatın her noktasında kullanılıyordu. İkonaların alım-satımı manastırlar için hem bir ticaret kalemi olarak gelir sağlıyor, hem de keşişler adına halk üzerinde ciddi bir nüfuz sağlıyordu. Zengin kadınlar ve kimsesiz ihtiyarların vakfettikleri servetleriyle manastırlar gün geçtikçe daha da zenginleşti. Asra damgasını vuran veba salgınları ve vergi yükü altında ezilen köylülerin önemli bir kısmı toprağını manastıra devredip, kalan hayatını bir rençber- keşiş olarak sürdürüyordu. 8.nci yüzyıl Bizans maliye ve iktisat tarihini inceleyen araştırmacılar, imparatorluğun vergilendirilebilir topraklarının yarısının manastırların eline olduğunu yazmaktadır. Zamanla manastırlar adeta imparatorluğu içten içe yiyip bitiren bir kurt halini almıştı. Zira toprak, imparatorluğu ayakta tutan iki unsurdan vergi ve askerin başlıca kaynağı idi. Bu durumu ilk tespit eden, büyük bir deha olarak görülen İmparator III. Leon’du. İstanbul’un Müslümanlarca kuşatıldığı 718 tarihinde, imparatorluğu kurtarması için tahta çıkarılan bir general olan bu adam imparatorluğun en inatçı ve sevimsiz halklarından bugün Karaman civarında yerleşik İsaurialılardandı. Tahtını sağlamlaştırdıktan sonra Leon’un ilk işi imparatorluk hazinesini kemirmekte olan manastırlarla mücadeleye girişmek oldu.

Manastırlara İmparatorluğun Reaksiyonu: İkonoklazma

750 yılında Bizans(yeşil) ve Emevî İslam Halifeliğini (mor) gösteren harita

Kurnaz İmparator manastırların maddi götürülerinden ve mali-askeri sistemde açtığı gedikten asla dem vurmadı. Bununla birlikte ikonalara gösterilen hürmetin tanrıya şirk koşacak raddeye vardığını, insanların adeta tanrıya değil ikonalara ibadet etmelerinden dolayı Hristiyanlar olarak tanrının gazabına uğradıklarını, bu sebeple imansızlar (Müslümanlar bu şekilde ifade ediliyordu) karşısında bir türlü başarı sağlanamadığını ve Mısır, Filistin, Suriye ve Mezopotamya gibi eyaletlerin kaybedildiğini, tanrının Hristiyanlara karşı büyük bir öfke ve gazap içinde olduğunu ilan etti.

İmparator III. Leon ve nazırları

Leon, imparatorluğu tanrının gazabından kurtarmak için sembolik olarak imparatorluk sarayının giriş kapısı olan Halke’de arz-ı endam eden devasa İsa ikonasını indirtti. Bu esnada ikonanın inmesine engel olmak isteyen kadınlar, muhafız birliklerince öldürüldü. Balat sahilinde yer alan bir kiliseden çevrilen Gül Camii, bu katliam esnasında öldürülen ve müteakip devirde azize ilan edilen bir kadının hatırasına inşa edilmiştir.

Sultanahmet’te yer alan Büyük Saray’ın giriş kapısı Halke’yi süsleyen devasa İsa ikonası

İmparator Leon’un giriştiği mücadele manastır mülklerinin ve servetlerinin kamulaştırılması ve askeri tesislere verilmesiyle devam etti. Bununla birlikte imparator, oğlu V. Konstantin’e göre oldukça mutedil bir siyaset izlemişti. Babasıyla birlikte eş imparator ilan edilen V. Konstantin ikonoklast (ikona-kırıcı) mücadeleyi adeta bir doktrin olarak ezberlemiş ve hatta buna teolojik katkılarda bulunacak derecede ileriye gitmişti. İktidar dizginlerini eline aldıktan sonra ikonacılara ve keşişlere karşı mücadeleyi bir derece daha arttırdı. Başta Ayasofya ve imparatorluk coğrafyasında bulunan tüm kiliselerdeki mozaikler, imparatorun iradesiyle tamamen yerle bir edildi. Konstantin sadece ikonolarla ve manastırlarla değil aynı zamanda keşişlerle mücadeleyi de vazife bellemişti. Öyle ki, Sultanahmet Meydanındaki devasa hipodromda bütün keşiş ve rahibeleri toplayıp zorla dans etmeye de zorlayacak kadar bilenmişti.

İkonaların kırılması (resimdeki ikonakırıcının yüzü kazınmıştır)

İkonoklazma’nın Reddi

Halkın hiçbir zaman gönülden desteklemediği ikonoklast furya, Konstantinos’tan sonra ikonacı imparatoriçe İrini’nin gayretleriyle bertaraf edildi. Bir asır sonra bir dalga daha yapsa da 843 yılında kesin olarak, onu baş tacı eden imparatorların anısıyla birlikte lanetlenerek tarihe karıştı. Kimi tarihçiler ikonoklast imparatorların ruhban ile giriştikleri mücadeleye devrimci bir hava vermek istese de onlar ikonalara düşman olmalarına rağmen samimi birer Hristiyan olarak yaşadılar. Bu dönemde hazırlanan, “çiftçi yasası” da ikonoklast imparatorların sol jargonda sempatiyle anılmasında ayrı bir sebep teşkil etmiştir. Gerek asra dair kroniklerin oldukça az olması, gerekse lanetlenen ikonoklazma ve imparatorları hatırlatan tüm anıların muhtemel imhası sebebiyle devir Bizans’ın karanlık yüzyılı olarak tarihe geçmiştir.

İkono-kırıcılar tarafından bir din adamının öldürülmesi, (resimdeki ikono-kırıcıların yüzleri iktidari devralan ikonacılar tarafından kazınmıştır)

Kaynaklar ve İlave Okuma

  1. Bizans – Yeni Roma İmparatorluğu, Cyril Mango
  2. Bizans Tarihi, Timotony E. Gregory
  3. Bizans Siyasal Düşüncesi, Mete Tunçay
  4. Cevab Veremedi, Hüseyin Hilmi Işık
  5. Ortaçağ Doğu Hristiyanlığında Manastır Hayatı, Murat Tural

Yazarın Bazı Yazıları

Bizans’ta Eğitim

Genç Plinius: Bir Roma Entelektüeli

Cihan Devleti’nin Şifresi: Liyakat ve Adalet

Bizans Cephesinden Malazgirt Muharebesi

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!