Kelâmbaz

II. Viyana Kuşatmasında Aslında Neler Oldu? – Yaman Olur Köşeye Sıkışan Nemçe’nin Pençesi

Geçtiğimiz ayın başında yaptığım Viyana seyahati, ecdadımızın binlerce kilometre kah at sırtında kah yaya teperek geldiği, 3 ay süren Viyana Kuşatması ve tarihimizin en haşmetli günlerini hatırıma düşürdü.

Sathi olarak malumat sahibi olsam da ne yazık ki, Viyana’yı gezmeden önce ikinci kuşatmayı detaylıca okuma fırsatı bulamadım. Ne yapalım 5 gün boyunca Viyana’nın tarihi merkezini adım adım gezip Habsburg havası aldık, yeni yetme Viyana Cumhuriyeti’nin kompleksli pozlarına tahammül ettik. Pardon, Avusturya Cumhuriyeti!

II. Viyana Kuşatması / Yedi Başlı Ejderin Fendi

Neyse istihzayı bırakalım. 2. Viyana Muhasarası Osmanlı Tarihi’nde İstanbul’un Fethi ile birlikte en mühim kırılmalardan birini teşkil eder. Viyana’dan döner dönmez aldığım Kahraman Şakul Hoca’nın 2. Viyana Kuşatmasını bir solukta okuduktan sonra ağzımı açık bırakan, heyecanlandıran ve kederlendiren gizli kalmış bazı noktaları kısaca derç etmemenin ecdada haksızlık olabileceğini düşünüp kaleme sarıldım.

Kahraman Hoca Viyana, Uyvar, Kamaniçe, Çehrin muhasaralarını TÜBİTAK projesi dâhilinde görsel olarak canlandıran harikulade bir dizi kitaba imza atmış. Timaş Tarih tarafından resimler, şemalar, grafiklerle bezenerek basılmış. Ben de Viyana ve Uyvar muhasaralarını kendisinden okumak bahtiyarlığına eriştim. Eserin tadını yakalamamız mümkün değil, ne var ki hülasa kabilinden olsun yazmaya cesaret ettim.

Öncesi

Romalıların kurduğu Vindobona şehri
Romalıların kurduğu Vindobona şehri

İlk olarak Romalıların Tuna nehrinin güney kıyısında kurdukları Vindobona şehri bugünki Viyana’nın başlangıcı sayılır. Romalılar pek çok yerde olduğu gibi muntazam bir kare formda ilk Viyana’nın temellerini atarlar. Şehir hem Tuna hattında bir kritik garnizon kenti, hem de bir ucu Karpat dağlarınca ihata edilen (çevrilen), göz alabildiğine nehirlerin suladığı engin ovalarından bolluk ve bereket fışkıran Pannonia (Panunya) düzlüğünün iki kilidinden biri, diğeri Slavca “beyaz şehir” manasına Belgrad.

II. Viyana Kuşatmasında Aslında Neler Oldu? - Yaman Olur Köşeye Sıkışan Nemçe'nin Pençesi
Osmanlı ve Habsburg İmparatorlukları

Osmanlılar ve Habsburglar tarafından 3 asır boyunca paylaşılamayıp çiğnenen ve tarumar edilen, Sırbistan ve Macaristan işte bu Panonia ovasındaki mümbit memleketeyn. Kanuni Sultan Süleyman tarafından ilk defa muhasara edilen Viyana alınamamış, tedariksiz sefer sebebiyle Padişah ordusu ile geri çekilmiş, nihayet 3 sene sonra Osmanlı akıncıları Almanya içlerine ve Slovenya düzlüklerine akınlar düzenlemeye devam ettiğine göre muhasaranın başarısızlığı çok da önemsenmemiştir. Kanuni’nin ölümünü müteakip senelerde Osmanlılar Devleti inhitata (yıkımın eşiğine) kadar sürükleyecek iç gailelere düçar olmuştur.

Nihayet devlet gemisi su alsa da yüzmeyi başarmış ve yarım asırlık ihtilallerin bunalım ve fesad ortamından Hatice Turhan Sultan sayesinde kurtulmayı başarmıştır. Valide Sultan’ın Osmanlılara en şanlı ikinci muzaffer devreyi yaşatacak muvaffakiyeti, ömrünce şekerli mürekkebin tadına bakmamış bir Arnavut olan Köprülü Mehmed Paşa’ya saltanat mührünü vermek olur.

Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa
Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa

Babasının nizama koyduğu devleti, Fazıl Ahmed Paşa devralır. 25 yaşında bir genç iken cihanın en kudretli devletini ona emanet eden Avcı Sultan Mehmed’i de takdir etmek gerektir. Kendisine Fâzıl (faziletli) denmesi ciddi bir medrese eğitimi ile müderrisliğe (profesörlük) kadar yükseldikten sonra ilmiyeden askeri sınıfa geçmesi sebebiyledir. 16 sene padişah mührünü koynunda taşıyan genç vezir, rutubetli siperlerde ve at sırtında geçirdiği ömrünün nihayetine 41 yaşında ulaşır.

İlim ve hilim (yumuşaklık) ehli vezirden bize yadigar İzmir’e muhaceretle yerleşen Müslüman Girit Rumları ile Beyazıt‘taki şirin kütüphanesidir. Son derece yumuşak, cömert ve merhametli olduğu anlatılan Fazıl Ahmed, 25 yıla yayılan Girit Kuşatmasını sona erdirme konusunda öyle bir azim gösterir ki destan olsa yazılsa gerektir. Girit’e yelken açmak üzere cihan padişahına veda ederken, kaleyi teslim alana kadar kendisine bir mektup daha yazmayacağına ahd eder. Ne var ki sefer mevsiminde kale düşmez. Fazıl Ahmed 3 yıl boyunca Dersaadet’e dönmeyip siperde metriste askerin başında savaşır. Nihayet Girit Fatihi olarak İstanbul’a döner. Ama dinlenmeye vakti yoktur.

Fazıl Ahmed Paşa'nın Girit'te Kandiye Kuşatması
Fazıl Ahmed Paşa’nın Girit’te Kandiye Kuşatması

Transilvanya’nın ötesinde Ukrayna ve Leh topraklarına sokulan Kamaniçe kalesini fetheder, ardından Çehrin kalesini muhasara eder. Tuna’nın kuzeyindeki Moravya bölgesini kontrol eden güçlü Uyvar’ın zaptı Avrupa’da “Türk gibi güçlü” deyiminin doğmasına (Fr: Fort comme un Turc) yol açar. Modern istihkamların şahı olarak görülen Uyvar, asrın en modern ordusu olan Osmanlıların karşısında duramamıştır. Tarihçilerin “Köprülülerin Yeni Kuzey Politikası” olarak adlandırdığı plan dahilinde sıra Nemçe’nin payitahtı Viyana’ya gelmiştir. Osmanlılar bu yüzyılda Avusturya ve Lehistan gibi güçlü devletler ile dinsel muhalefet içinde olan Macar Kuruzları, Ukrayna Kazakları gibi halkların kurtarıcısı olarak bir dizi fetih hareketine giriştiler. Şüphe yok ki ömrü vefa etse Fazıl Ahmed Paşa’nın maksadı da Viyana’yı almaktır.

Burçların önünde yıkılmış bir tabya, ona kavuşan metris, sıçanyolları ve lağımlar
Burçların önünde yıkılmış bir tabya, ona kavuşan metris, sıçanyolları ve lağımlar

Kuşatmaya doğru

Yarım kalmış projeyi hayata geçirmek yine bir Köprülü olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya vazife kalır. Merzifonlu, bahsi geçen muhasaraların çoğunda bulunmuş, tecrübeli, muktedir, güçlü bir sadrazamdır. Şunu söylemek gerekir ki 1600’lü yıllarda muhasara usulleri önceki asra göre çok değişmiştir. Kalelerin toprak dolgu ile güçlenmiş yatay olarak uzanım gösteren burçları, etrafında derin ve geniş hendeklerle – ki bu hendeklerin içinde de zaptı müşkil tabyalar yer almaktadır – techiz edilmiştir.

Padişah 4. Mehmed orduyla birlikte Belgrad’a kadar gelir. Belgrad’dan itibaren ordunun başındaki Sadrazamı zorlu bir macera beklemektedir. Kar sularının erimesiyle taşkın yapan nehirler, yıkılan köprüler, lojistik aksaklıklar (ordu her menzilde tonlarca kilo et, buğday ve ot tüketmektedir) ve bahar yağmurları, yürüyen dev bir şehri andıran orduyu oldukça zorlar. Mohaç zaferi sonrasında çamur deryasına dönen Ösek (Osijek) mevkiini aşarken bataklık üzerinde kazıklar ile kurulmuş 6 kilometrelik köprü büyük bir endişe ile geçilir. Her bir nehir geçişi düşmanın baskın vermesi ihtimalinde bozguna yol açabileceğinden son derece kritik bir organizasyon olarak planlanmaktadır.

Kara Mustafa Paşa’nın Hırvat serhaddine mi gireceği yoksa Yanıkkale ve Komron (Nemçe serhaddi) üzerine mi yürüyeceği bilinmemektedir. Hudutta harp meclisi toplanıp beylerbeyiler, sancakbeyleri ve Kırım Hanı meclise davet edilir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın sürpriz bir şekilde seferin Viyana üzerine olmasını teklif etmesi, meclistekileri ürkütmüştür. Lakin Osmanlı edebi gereği, meclistekiler bu fikre atılganlıkla katılmadığını ancak sessizliğini koruyarak ifade eder. Kırım Hanı’nın -Osmanlı değil Tatardır- itirazını ise Kara Mustafa Paşa zarif bir şekilde savuşturur. Nihayet sadrazam, padişahın mutlak vekilidir ve kendisine itaat cümle kumandan ve beyler üzerine farzdır.

Viyana kıl payı ile düşmeyip Merzifonlu Kara Mustafa Paşa günah keçisi ilan edilince meclisteki bu konuşma bazı Osmanlı tarihlerince öne çıkarılacaktır. Ne var ki kumanda kademesindeki pasif itaatsizlik ve durumun sıradan askerler tarafından dahi bilinip dillendirilmesi, ordunun nasıl bir maneviyat ve motivasyon bozukluğu içinde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Estergon Kalesi
Estergon Kalesi

Osmanlıların Viyana istikametindeki son kalesi Estergon’dur. Viyana ile Estergon arasında ise Komron ve Yanıkkale (Györ) yer almaktadır. Bahsi geçen şehirleri birleştiren hattın kuzeyine ise Aşağı Avusturya denmektedir ki, burada (bugün Bratislava) Pojon-Pressburg- kalesi ile birlikte kurtarma ordusunun nüvesini oluşturan Nemçe (Osmanlılar Avusturya’yı böyle anar) birlikleri yer almaktadır. Osmanlıların müttefiki Macar Krallığına hevesli Kuruz lideri Tökeli İmre’nin kuvvetleri de bu havalidedir.

Osmanlılarca Orta Macar Kralı tanınan
Tökeli İmre

Merzifonlu Mustafa Paşa, Viyana’ya adeta baskın şeklinde girer. Yol üzerindeki Komron ve Yanıkkale’yi (Györ) perdeleyip (buradaki garnizonları meşgul edecek birlikler bırakıp) Viyana’nın üzerine yürür. Şehri müdafaa edecek birlikler Osmanlılar şehrin karşısına dikilmeden sadece 5 gün önce Viyana’yı girmiştir. Habsburg İmparatoru Leopold ise 1 hafta önce maiyeti ile birlikte Linz’e kaçıp canını kurtarmıştır. Öyle ki İmparator, düşman arazisini talan eden öncü Kırım Tatarları’nın eline düşmekten sadece birkaç saat ile kurtulmuştur.

Bu bakıma Kahraman Şakul, Merzifonlu’nun bozgun halinde 2 günde kat ettiği Viyana- Yanıkkale yolunu kuşatma başında 7 günde kat etmesini kaçan en büyük fırsat olarak not etmektedir.

Ve kuşatma

Osmanlı ordusu Viyana’ya doğru ilerliyor

Merzifonlu Mustafa Paşa kaleyi taarruza en müsait ve zayiatın en az verileceği noktadan Burg ve Löbel burçları , Hofburg sarayının karşısına tekabül eden cihetten girişir. Osmanlı metris ve siperlerini inceleme fırsatı bulan Avrupalı mühendisler Merzifonlu’nun kuşatma savaşlarında mahir bir kumandan olduğunu teslim etmişlerdir. Kurtarma ordusu gelmese şehrin 1 gün daha dayanamayacağı yine askeri heyetlerce ifade edilmiştir.

Viyana Kuşatmasının ilerleyen haftalarında Tuna üzerindeki ada Osmanlı kontrolüne girer, şehrin dış dünya ile irtibatı büsbütün kesilir. Hafif süvari olan Kırım Tatarları geleneksel olarak ordunun arkasını ve civarı kolaçan- yağma ederek emniyeti muhafaza etmek ve kurtarma birlikleri gelirse bunları karşılamakla vazifelidir. Tatarların bu işi profesyonel bir idare altında mı yoksa kontrolsüz bir iştiyakla mı yaptıklarını söylemek güçtür. Kuşatma başlangıcında Tatarların ordu güzergahındaki taşrayı hunharca yakıp viran eylemesi Sadrazamı çileden çıkarmıştır.

II. Viyana Kuşatmasında Aslında Neler Oldu? - Yaman Olur Köşeye Sıkışan Nemçe'nin Pençesi

Yeri gelmişken Viyana Bozgunu sonrası tarih kitaplarında yer alan Kırım Hanı’nın efsane hâline gelmiş İskender (Krems) köprüsünü tutmayıp, Leh ordusuna buyur etmesi, burada hakim bir tepeden ihanet manifestosunu andıran konuşmasını ele alalım. Osmanlı tarihçisi Silahdar’ın hadiseyi şöyle rivayet eder: Kırım Hanı tutmakta olduğu İskender köprüsünü düşmana terk edip, hakim bir tepeye çekilir. Osmanlıları perişan edecek Leh ordusunun köprüden geçmesini seyreder. Yanındaki ordu imamı kendisini ayıpladığında ise, “Be hey efendi! Sen bu Osmanlı’nın bize ettiği cevri bilmezsin. Ancak bizi bir hale koydular ki yanlarında Eflak ve Boğdan keferesi kadar rağbetimiz kalmadı. …Tatarın kadrin bilsinler” der. Yazar, lise tarih kitaplarına kadar geçmiş bu retoriği ilmi olarak ele almakta ve çürütmektedir.

Öncelikle Krems köprüsü haftalar öncesinden -neredeyse muhasaranın başından itibaren (Ağustos ortasında)- Bavyera ve Nemçe birliklerinin kontrolündedir. Köprüden geçen Saksonya askeri, Kırım Hanı’nın köprübaşını boşaltmasıyla değil, müttefiklerin kontrolünde geçer. Efsane hâline gelmiş Sobieski’nin nehirden geçişi ise, Krems köprüsünden değil Alamandağı‘na daha yakın mesafedeki Tulln civarında tombaz (kayıkları birleştirerek oluşturulan) köprüden olur. Üstüne üstlük Krems civarında ihanet konuşmasını icra edecek bir tepelik yoktur. Dolayısıyla Silahdar‘ın tarihini yazarken bu kısmı kontekst içinde bütünlük oluşturacak şekilde hayalgücü ile tamamladığı söylenebilir. Nitekim kendisi savaş meydanında bulunmamıştır, tarihini hazırlarken Teşrifatçıbaşı‘nın notlarını kullanır. Elbette bu ifadeler Kırım Hanı’nın ve fazlaca Tatar taifesinin savaştaki hatalarını temize çıkarmaz. Düşman kurtarma ordusunun taarruzunda buna değineceğiz.

Yeniçeriler surda açılan bir gedikten taarruz ediyor

Kara Mustafa Paşa ordusu ile Viyana kalesinin karşısına dikilip kaleye teslim heyeti gönderdiğinde, yeniçeriler çoktan sıçan yolu (ordugahtan kaleye doğru diklemesine) ve metrisleri (kaleye yatay) kazmaya başlamışlardır. Metrislerin boyu çoğu yerde 3 metre civarında olup, metrisler boyunca fırın, hela ve mescid bile bulunduğu kaydedilmektedir. Yeni mevziler kazanıldıkça metris ilerletilir. Sadrazam, beylerbeyi ve sancakbeyleri de çadırlarını metrise taşır. Hendek ve tabyalara hücum esnasında metristeki serdengeçtilere mutlaka kumandanı sancakbeyleri ve beylerbeyleri liderlik etmekte, ateş hattına asker başında kumandan ile girmektedir.

Metrislerin her gece kaleye daha da yaklaşmasıyla Osmanlılar ilk önce şarampo inişi denilen hendeğin dışını, sonra hendeği nihayet hendekte yer alan tabyayı ele geçirmeyi başardılar. Bu hedeflerin kızgın yağ, iğne ve çivi ile doldurulmuş serpinti topları ile müdafilerce ölümüne savunulmakta olduğu, her taarruzda 300 ile 500 arası şehit verildiği hatıra getirilirse savaşın ne kadar dehşetli cereyan ettiğini gözümüzde canlanabilir.

Resimde görülen kesici metal maniye çarkıfelek ismi verilir. Müdafiiler, taarruzu karşılarken fırsat bulabilirse hemen çarkıfelek atarlardı

Osmanlılar yer altından kazdıkları lağımlarla (dinamitle patlatılan tüneller) düşman burç ve tabyalarını çökertirken, karşı taraf da Osmanlı lağımlarını bulup önceden bertaraf etmeye çalışmaktadır. Şu farkla müdafaa cephesinde tecrübesiz halk zorla lağım kazarken, Osmanlı lağımcıları dünyaca şöhret bulmuş profesyonel askerlerdir.

II. Viyana Kuşatmasında osmanlı saldırısı
Hendekte yer alan Burg tabyasının Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi

Osmanlıların, kurtarma ordusu (Alman-Nemçe-Leh) henüz ortada yok iken hendekte yer alan Burg Tabyasını ele geçirmeleri ile Viyana’nın düşmesi artık an meselesi hâline gelir. Üstelik kalede 1000’in altında müdafii kalmıştır. Fakat Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Viyana’nın karşısındaki Pojon’u ele geçirmek ve karşı kıyıdan Viyana garnizonuna desteğe gelecek Leh ordusunu engellemekle vazifeli birliklere topçu ve piyade desteği vermez veya kendisi ihtiyacı duyduğu için veremez.

Karşı kıyıdaki (Pojon önünde) Abaza Kör Hüseyin Paşa‘nın, Osmanlıların müttefiki Tökeli İmre ile birlikte hareket etmesi planlanmıştır. Ancak Tökeli İmre, emrindeki askere güvenmeyip savaş meydanına adım dahi atmadan gerisin geri kaçınca, Hüseyin Paşa yalnız kalır ve düşman tarafından bozulur. Canını kurtarmaya çalışan pek çok Osmanlı askeri gibi Tuna’da boğulup can verir. Mücadeleyi suyun diğer tarafından izleyen Osmanlı ordugahında moraller bozulur. Doğrusu Osmanlılar Tökeli İmre’den sefer esnasında yardım görmüştür. Ne var ki Osmanlıları bu sefere çıkmaya teşvik eden ve muhtemel fetihten sonra bölgeyi bırakacağı yine Macar Beyi Tökeli İmre iken, harp meydanından korkakça çekilmesi hem Türk hem Macar tarihi açısından felaket olmuştur.

Osmanlı ve Avusturya birlikleri muharebede

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Abaza Kör Hüseyin Paşa’ya yeterli desteği vermemesi, hem Tökeli’ye itimad etmesiyle hem de kurtarma ordusunu küçümsemesiyle de ilişkilendirilmektedir. Hezimetten sonra Tökeli’ye yazdığı mektupta “Gerçi sen Leh kralı geliyor demiştin ama biz ihtimal vermedik” dediği kaydedilir. Merzifonlu, Sobieski’nin küçük bir destek birliği göndereceğini düşünmüş fakat yanılmıştır. Bu hadise ve takiben kurtarma ordusuna karşı aldığı eksik tedbirler Sadrazam’a yönelik istihbarat zaafı ve ifrad-ı itimad-ı nefis (aşırı özgüven) ithamlarına temel teşkil eder.

Bütün bunlara rağmen Viyana her geçen an düşmeye o kadar yaklaşmaktadır ki, Merzifonlu kurtarma ordusunu adeta ikinci hatta üçüncül bir mesele olarak görür.

Viyana Kalesi’nin tasviri

Kurtarma ordusu ve bozgun

Viyana düzlüğü ile düşman kurtarma ordusunun toplandığı Tulln ovası arasında Alamandağı isimli son derece tepelik ve zorlu geçitlerle aşılabilen Viyana Ormanları yer almaktadır. Osmanlı karargahı bu tepenin yamaçlarına kurulmuştur. Merzifonlu’nun Osmanlıların sırtını verdiği dağın kritik geçitlerini istihkam hâline getirmesi, zorlu geçitleri kütüklerle tıkaması ve tepelerdeki sırtları tahkim edip tüfek atışıyla dahi müttefik kurtarma ordusunu günlerce yerinde mıhlaması işten bile değildir, ne var ki bunların hiçbiri yapmaya zamanında girişmez. Kurtarma ordusu 3 kol hâlinde Alamandağını (Kahlenberg) tırmanmaya koyulur.

Viyana Kuşatmasına Katılan Kurtarma Orduları
Bavyera, Saksonya ve Lehlerden oluşan kurtarma ordusunun toplanması

Sadece Tatarlar değil -tarihçilerin kaydettiğine göre- karargahtaki diğer Osmanlı birliklerinin de burada toplanan orduyu önceden haber almamış olması imkansızdır. Şehrin imdat fişeklerine, kurtarma ordusunun verdiği karşılıklar da artınca Sadrazam tehlikenin yaklaştığına kani olup, kurtarma ordusuna karşı hazırlıklar yapmaya başlar. Bu noktada askerin morali son derece bozuktur, taze kuvvetler tarafından yok edilme tehlikesini hisseden pek çok asker siperi terk edip, kaçmaya başlamıştır. Ganimet yüklü Kırım Tatarlarının da canını kaybetmeye pek isteği yoktur.

Viyana Kuşatmasında Osmanlı Çadırının ele geçirilmesi
Osmanlı ordugahının – sadrazam çadırı- düşmesi – aşağıda Viyana kalesi, önünde Osmanlı metrisleri

Sadrazam bu esnada kendisine teklif edilen geri çekilme teklifini kabul etmez, zira Viyana’nın düşmesi bu kadar yakınken, son lağımlar patlatılsa büyük ihtimal şehir düşecektir. “Geri çekilirsem bunun hesabını padişaha veremem” der. Sadrazam ordunun moral ve maneviyat açısından çöktüğünü kabullenmek istemez. Askeri metristen çıkardığı taktirde bir daha metrise sokamayacağını ise bilmektedir. Bu yüzden askerin bir kısmı metriste bir kısmı ise tepelerden gelmekte olan muntazam ve inadına disiplinli 1.kol Avusturya 2.kol Alman ve 3.kol Leh birliklerini karşılamaktadır.

Leh birliklerinin (literatürde zaferi kendi hanesine yazma başarısı kusursuz) düzensiz ve beceriksiz manevralarına rağmen, Osmanlıların bu 3.ncü yürüyüş kolunu zamanında keşfedememiş olması, son bir kötü sürpriz olacaktır. Osmanlılar kurtarma ordusunun taarruzunu Tuna yalısından beklerken, taarruz geniş bir alana yayılmış 3 koldan gerçekleşmiştir.

Viyana Kuşatmasında osmanlı askerlerinin düzensiz ricatı
Osmanlı ordusunun, düşman tarafından bozulması ve düzensiz ricatı

Sağ kol bozulup İbrahim Paşa çekildiğinde, Sadrazam ordunun kalbi sadrazamın sancağı altıdır diyerek askerin yanında toplanmasını bekler. Askerin bu emre kayıtsız bir şekilde canını kurtarma telaşına düşmesi sadrazam için artık sonun ilanıdır. Zafere, ismini altın harflerle yazdırmak istediği tarih kitaplarına karşı bir iskemlenin üzerine adeta yığılır. Devasa -kıymetli kumaşlardan yaklaşık 300 metrekarelik bir villa hayal etmek yerinde olur- sadrazam otağının bulunduğu ordugaha Leh süvarileri girdiğinde sadrazam şoka girmiş vaziyette donmuş kalmıştır. Amcazade Hüseyin Paşa sakalından çekip sarsıp onu kendine getirir ve son dakikada kaçmaya ikna eder.

Osmanlı ordusunun Kahlenberg’de yaşadığı bozgunda Leh süvarisinin sürprizi ile karşılaşması, Kırım Tatarlarının meydanı terk etmesi ve Budin Valisi İbrahim Paşa’nın kumanda ettiği sağ kanadının çökmesi gösterilir. Sadrazam zaten sevmediği Budin Paşasını kendisinden bir gün önce Yanıkkale’ye kaçtığı gerekçesiyle idam edecektir.

Zillet gecesinde Merzifonlu, yanındaki birkaç kişilik maiyet askeri ve Vani Mehmed Efendi’den oluşan küçük kafile ile uzun süre ricat yolunu tayin edemeyip, Viyana deresini aşmak için gece karanlığında dolaşıp durmuşlardır.

Kahlenberg Muharebesi
Kahlenberg Muharebesi

Yağma, hüsran ve idam

Almanları hayran bırakan sadrazamın özel ilaçlarının ve zehirlenmeye karşı tesiri olduğuna inanılan taşların, kütüphanelerin, arşiv ve hazinelerin yağmalandığı ordugahtan Sadrazam ancak canını ve peygamber efendimizin aleyhissalatü vesselamsancağını kurtarabilmiştir.

Gece karanlığında tek bir mum ile Viyana deresini güç bela atlayıp canını kurtaran sadrazam ve Osmanlı ordusunun sel gibi akan bozgun askeri artık avcı değil avdır. Neyse ki sadrazamın otağını yağmalamakla ve Viyana’da birbirlerine üstünlük taslamakla meşgul kurtarma ordusu Osmanlıları takipte 2 kritik gün kaybeder.

Viyana Kuşatmasında Yağmalanan Osmanlı hazinesi
Yağmalanan Osmanlı hazine ve çadırları Lehler tarafından götürülüyor

Padişah ilk etapta Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı teselli etmiş ise de, taarruza kalkan düşmana karşı Estergon’u savunmak yerine Belgrad’a çekilmesi neticesinde Merzifonlu’yu idam etmek zorunda kalmıştır. Aslında Merzifonlu Estergon’a mühimmat ve takviye kuvvetler gönderip, serhad şehrinin direnmesi için elinden geleni yapmıştır ama yaşanan bozgunun dehşeti, kalede ailesi bulunan yerli garnizonu, direnmeden kaleyi teslime zorlamıştır.

Sonrasında yaşanan hezimetler düşmanın durdurulamaması, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idamının yol açtığı ayrı bir felaket olarak gösterilir. Zira bozgun hâlinde ve emir dinlemez askeri hükmü altına alabilecek olan yine odur, Belgrad’da intikam hazırlıkları yaparken idam hükmü kendisine ulaşır. Namaz kılmak için müsaade ister, yağlı ilmeğe tevekkülle başını uzatıp, kirlenmesin diye yerdeki halıyı toplatır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa

İddialar, tespitler ve netice

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa hakkında ileri sürülen pek çok iddia kitapta değerlendirilmektedir. Bu iddiaların yerindeliği veya yersizliği noktasında ancak askeri uzmanlar karar verebilmektedir. Kitapta yer alan şu iddialar dikkati çekmektedir:

1- Sadrazam’ın Viyana’yı olgun bir meyve gibi tahrip etmeden, güzelliklerine zarar vermeden zenginlikleri ile almak istediği, bu sebeple askere yağma ve para vermediği iddia edilir.

Müellif bunun doğru olmadığını Sadrazam’ın şehri gerek Tuna üzerindeki adadan gerekse diğer mevzilerden topa tuttuğunu aktarmaktadır. Sadece meşhur Stefan Kilisesine 200 civarında gülle isabet etmiştir. Sadrazamın her taarruz sonrasında en ön metrislere kadar gittiği ve taarruz başarılı ise serdengeçtilere altın saçtığı kaydedilmektedir. Muhtemeldir ki 50 yıl boyunca Osmanlılar adına koca devleti yöneten Köprülü sadrazamlarının zenginliği onu çekemeyenler tarafından karalanmıştır.

2- Sadrazam’ın kuşatmaya büyük topları götürmediği iddia edilir.

Kahraman Şakul bu noktada, kuşatmalarda surların çok yakınına gelmeden büyük topların kullanılmadığını, titreşime yol açıp duvarı dökecek küçük topların kullanıldığını nakleder. Burç ve tabyaları yıkmak için esas uygulamanın lağım atmak olduğunu kaydeder. Ne var ki bu iddia savaş sonrasında Merzifonlu’ya karşı nefret hissi içindeki Osmanlı tarihçileri tarafından sıkça dile getirilen bir argüman olmuştur.

3- Sadrazamın padişahın haberi olmadan Viyana’yı kuşattığı iddia edilir.

Müellif cepheye varana kadar seferin gizli tutulduğunu aktarır. Zira ordu saflarında yürüyen pek çok casus aldığı haberi Viyana uçurup, şehrin önceden tahkim edilmesine yol açabilir. Bu sebeple sefer öncesinde Zagreb’e giden yollarda da hazırlıklar yapılıp düşman kuvvetleri bölünmeye çalışılmıştır. Muhtemelen Sultan 4. Mehmed’in seferden haberi olduğu, fakat tarihçiler tarafından padişah aklanmak, günah keçisi sadrazam yapılmak istendiği için bu argüman öne çıkarılmış gözükmektedir.

4- Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Kırım Hanı‘nı harp divanında aşağıladığı ve bu yüzden Kırım Hanının Osmanlılara ihanet ettiği anlatılır.

Kurtarma ordusunun Leh kolu ile çarpışmak için Kırımlıların ganimet yüklü olmaları sebebiyle son derece isteksiz oldukları ortadadır. Çoğu zaman Tatarlara Kırım Han’ı dahi söz geçirememektedir, tıpkı Osmanlı ordusuna zaman zaman Sadrazamın söz geçiremediği gibi. Kırım Hanı ile Sadrazam arasındaki anlaşmazlıklar olduğu doğrudur, zira Kırım atlıları yanlarındaki küçükbaşlar ve atları için sürekli otlak bulmak peşindedir ve otlaklar tükendiğinde Kırımlıların canlarını dahi taşıyan atları ölecektir. Bu sebeple Kırım Han’ı kuşatma boyunca kendisine her rey sorulduğunda menfi (negatif) fikir beyan etmiştir.

2. Viyana Kuşatmasından sonra kaybedilen memleketler
2. Viyana Bozgunu’ndan sonra kaybedilen memleketler

Viyana’daki bozgunu takiben Osmanlı ordularının Haçlı İttifakı tarafından 4 cephede saldırıya uğrayıp, Macaristan, Transilvanya ve Mora’yı kaybetmesi maktul Sadrazam’ı o devirde savunulamaz hâle getirmiştir. Bunu da kabul etmek lazım.

Son olarak Merzifonlu’nun stratejik ve taktik hatalarından yeri geldikçe bahsettik. Ne olursa olsun Estergon hududundan 250 kilometre düşman arazisi içinde, Yanıkkale ve Komron gibi 2 düşman kalesinin ötesindeki Viyana kalesine böylesi bir seferin oldukça riskli ve birçok açıdan ciddi bir kumar olduğu ortadadır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa pek çok ihtimalin kendi lehine olacağını düşündüğü anlaşılıyor, lakin tam tersine pek çok ihtimal kendi aleyhine tecelli etti. Bu kadar talihsiz olmasa dahası itimad-ı nefsi (kendine güveni) bu kadar fazla olması Viyana’yı fethetmesi mümkün olduğu ortadadır. İslam’ın sancağını dalgalandırmak, Türk’ün şerefini yüceltmek uğrunda feda-i can eden aziz şehitlerimizin mekanı cennet olsun.

II. Viyana Kuşatmasına dair çok daha fazla tafsilat Kahraman Şakul Hoca’nın kitabından okunabilir. Titiz mesaisi sebebiyle kendisi ziyadesiyle takdir ve teşekkürü hak etmektedir.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!