Kelâmbaz

Hicaz’ın Aynası

Seyahatnameler vasıtasıyla insanların tahayyül gücü inkişaf eder. Bundan sebep farklı beldelere gitmiş olan insanların anlattıkları hayli alaka çeker. Fakat bir Müslüman için, Osmanlı’nın son demlerini idrak etmiş bir münevverin gözünden Hicaz’ı tanımak çok hoş olsa gerek.

Yunanistan’ın Teselya bölgesinde bulunan Ermiye köyünde dünyaya gelen Eyüb Sabri, devrin mûtat usulleri icabı tahsil almıştır. On beş yaşında Mekteb-i Fünun-ı Bahriye talebesi olarak İstanbul’a gelen Eyüb Sabri, daha sonraki yıllarda Paşa unvanını alacak ve son derece faydalı eserler meydana getirecektir. Kaymakam, miralay ve mirliva rütbelerine erişen Paşa, müderrislik ve alay katipliği dahi yapmıştır. Muharrir ve müellif vasıflarını da taşıyan bu mücehhez şahıs, eserleriyle günümüze ışık tutmaktadır. Hicaz’ı teferruatlı bir şekilde anlattığı “Mir’âtü’l-Haremeyn”, Vehhabilere reddiye mahiyetinde olan “Târih-i Vehhâbiyyân” ve siyer eseri “Mahmûdü’s-siyer” gibi kıymetli neşriyatı günümüze intikal etmiştir. İslam literatürüne katmış olduğu nadide eserleri, günümüzde çok az kişi tarafından bilinmektedir.

Uzakları Yakın Eden Ayna

1872 senesinin Ekim ayında Hac vazifesini ifa ederken hazırlamış olduğu Mir’âtü’l-Haremeyn eseri yekunu üç cilttir. MekkeMedine ve Ceziretül Arab olarak tabedilen eserin ismi, nazarı celp edicidir. Zira her ne kadar mirat kelimesi Arapçada “ayna” demek ise de müellifin seçmiş olduğu mana “uzağı yakın edendir”. Eseri bizzat Sultan II. Abdülhamid’e takdim eden Paşa, padişahın izniyle eserini tabetmiştir. Hicaz’ın evsafı, fazileti ve tarihi gibi mühim malumatı ihtiva eden bu eser aynı zamanda çok hoş tasvirlerle süslenmiştir. Müşahede ettiği hadiseleri ve hatıratları derç eden Paşa, eserine adeta bir seyahatname hüviyeti katmıştır. İslam halifelerinin, hassaten Osmanlı padişahlarının Hicaz’a yapmış oldukları hizmetleri, teferruatlı bir şekilde izah eden müellif, bizzat o muhitleri görmüş, hatta ölçmüştür. Öyle ki Mescid-i Nebevi’nin ve Hücre-i Saadet’in maketlerini yaptırıp bizzat Sultan Hamid’e takdim etmiş. Bu üstün hizmeti mukabilinde miralaylığa terfi edilmiştir.

١Sath-ı şerif Kabetullah٧Hatim-i Şerif١٣Eski Babü-s Selam
٢Altınoluk٨Makam-ı Hanefi١٤Babü Kabetullah
٣Makam-ı Maliki٩Minber-i Şerif١٥Muvakkithane Kubbesi
٤Perde-i babı Kabetullah١٠Makam-ı İbrahim١٦Kütüphane Kubbesi
٥Hacerü’l-evsed١١Makam-ı Hanbeli١٧Zevraklar
٦Hicr-i İsmail١٢Zemzem-i Şerif ebniyesi١٨Zevraklar

Dalalet Fırkası

Necid çöllerinde zuhur eden Vehhabi fırkasının itikat ve faaliyetlerine dair malumatlar ihtiva eden “Târih-i Vehhâbiyyân” belki de Osmanlı’nın buhranlı zamanında kaleme alınmış en hazin eserdir. Hicaz’da bulunan türbe, kabir, tekke, zaviye ve medreselerin Vehhabiler tarafından yıkılması Paşa’yı ve nice Müslümanı hayli üzmüştür. Defaatle bu meselelere temas eden Paşa, bir yandan da Ehli sünnet ulemasının maruz kaldığı zulmü kaleme almıştır. Vehhabi itikadını reddeden Müslümanların, can ve mal emniyetinin olmadığını binaenaleyh eşkıyalar tarafından tecavüze uğradığını ifade eder. Osmanlı devletine ve Ehli sünnet itikadına tâbi olan Paşa, reddiyesinde “haşerat” ve “zındık” gibi sıfatlarla Vehhabileri tezyif etmiştir. Devlete isyan eden fırkanın, herkes tarafından bilinmesi gerektiğini ve bundan sebep Türkçe bir esere ihtiyaç duyulduğunu ifade eder. Medine’nin muhasara edildiği günleri anlatan Paşa şu ifadelere yer verir:

Eyyâm-ı muhâsara epeyce uzayıp mahsûrîn-i Medine, Şâm kâfilesi vürûd eder de Vehhâbiler’i def‘u tenkil eyler ümidiyle herşey’e katlandılar ise de Şâm mahmili emîrü’l-hâccı Katır Ağası İbrâhim Paşa vürûd edüp Bedây bin Bedevi fırkasına mukâbele edecek kadar askeri olmadığından mıdır nedir, ehl-i Medine’ye: “Medîne Hisârı’nı Vehhâbiler’e teslîm etmelsiniz” demiş (Târih-i Vehhâbiyyân s. 129).

Çetin bir mücadelenin ardından Suud bin Abdülaziz’in şu şartlarını kabul etmek mecburiyetinde kaldılar:

Madde 1 – Vâcib Te’âlâ Hazretleri’ne Vehhâbiler’in âyin ve i’tikâdı üzere itâ’at ve ibâdet edilmek,

Madde 2 – Risâlet-meâb Hazretleri’nin nübüvvetini bi’t-tasdîk Vehhâbi Mezhebi İmâmı’nın ta‘yin ve tahdîd eylediği veçhile hürmet ve ri‘âyet edilmek.

Madde 3 – Gerek Medîne-i Münevvere dâhilinde ve gerek etrâf ve civarında ne kadar türbe-i şerîfe var ise, kubbeli olsun kubbesiz bulunsan, yıkılup âdî mezâr gibi bırağılmak, yâni kubbe ve ebniyeleri hedmedildikden sonra pûşîde ve sandukaları kaldırılup balık sırtı toprak yığılmak,

Madde 4 – Her şahıs, ecdâdı (nın) dîn ve mezhebinden rücû‘la Vehhâbîlik dîn ve âyînini kabûl edüp fî mâ ba‘d diyânet-i Vehhâbiyye ahkâmı üzere âmil olmak.

Madde 5 – Muhammed bin Abdü’l-Vehhâb’ın min kıbeli’r-Rahmân mülhem olduğu mezheb ve diyânetin sıhhatini bi’t-tasdîk Abdü’l-Vehhâb Oğlu’nu Müceddid-i Dîn ve mezheb tanımak,

Madde 6 – Vehhâbî dîn ve âyîninde bulunmak istemeyenleri, yâni ecdâdı(nın) dîninde sebât gösterenleri, ibrâz-ı gayz u şiddet ve icrâ-yı cefâ ve ihânet ile tahkir ve tazyik etmek,

Madde 7 – Diyânet-i Vehhâbiye’yi kabûlden ibâ edecek ulemâ itlâf yâhud hâne ve me’vâlarıyla ihtifâ etmiş oldukları mevâkı‘ler  Vehhâbî ümerasına ihbâr edilmek,

Madde 8 – Kal‘a muhafazasına ta‘yîn edilecek Vehhâbîler’in kal‘aya duhullerine muvâfakat olunmak,

Madde 9 – Gerek diyânet ve gerek siyâset hakkında neşr ü i‘lân edilecek evâmir ve nevâhî, ne kadar mühim ve müşkil olur ise dahî, safvet-i kalb ve ihlâsla kabûl ve icrâ ve ümerâ-yı Vehhâbiyye hakkında ri‘âyet ve hürmet-i fevka‘l-âde îfâ edilmek. (Târih-i Vehhâbiyyân s. 134-136)

“Eser-i hayr”

Tarih ilmiyle bu kadar meşgul olan zatın, siyer ilminden uzak kalması düşünülemez. Yazılan çoğu eserin Arapça ve Farsça olmasından şikâyet eden Paşa, Türkçe eserlerden de memnun kalmamıştır. Zira ağdalı bir dille yazılan bu eserler hayli zor anlaşılmaktadır. Binaenaleyh Mahmûdü’s-siyer kitabının hemen ilk sayfasında eserin hangi gayeye binaen yazıldığını ifade eder:

“Ya Rabb kalem-i şevki kıl sûk-i sahnında” 
“Âsâr-ı Güzin-i Nebevî zabtına mazhar”
“Kıldım siyer-i pâkini telhis-i temenni”
“Sultan-ı Rusül hürmetine eyle müyesser” 

Ya Rabbi! Söz pazarında şu şevkli kalemimi Hazreti Peygamber’in güzide hayatını yazmaya mazhar kıl. Tertemiz hayatlarını kısaca anlatmayı temenni ediyorum. Peygamberler sultanı hürmetine bunu bana kolaylaştır. Bu temiz ve halisane niyetle yazılan Mahmûdü’s-siyer, Muhammed aleyhisselamın hayatını, hicretini, gazalarını ve vefatını kronolojik olarak anlatır. Ayrıca eserde Hulefa-i Râşidîn ve Aşere-i Mübeşşereye dair malumatlar bulunmaktadır. Tarihî, fıkhî ve akaidî meselelere temas eden Paşa, Hz. Peygamber aleyhisselamın ebeveynlerin imanlı ve temiz olduklarını izah eder.

Eyüb Sabri Paşa’nın ilk eseri olan Mahmûdü’s-siyer 12 Ramazan 1870 günü tamama ermiş ve dönemin Bahriye Nazırı Mahmud Nedim Paşa vasıtasıyla Sultan Abdülaziz’e takdim edilmiştir. Eser padişah tarafından beğenilmiş ve “eser-i hayr” olarak ifade edilmiştir. Eyüb Sabri Paşa’nın hizmetlerine mukabil kendisine “Dördüncü Rütbeden Mecîdî Nişanı” verilmiştir. Eserin son bölümünde mevcut olan çizimler belki de siyer tarihinde bir ilktir. Muhammed aleyhisselamın kullanmış olduğu alet ve eşyaların sayısını yazmış. Ayrıca Peygamber çocuklarının doğum ve vefat tarihlerini teferruatlı bir şekilde ifade etmiştir. Bununla birlikte “Asr-ı Saadette Kadı olanlar”, “Asr-ı Saadette Hitabet Edenler” ve “Asr-ı Saadette Müezzin olanlar” gibi serlevha altında nice malumatlar ihtiva eder. 1890 senesinde vefat eden Paşa Kasımpaşa Mezarlığına defnedilmiştir.

Eyüb Sabri Paşa’nın eserlerinin Osmanlıca orijinallerine ulaşmak için tıklayınız:

Mahmûdü’s-siyer

Azîzü’l Âsâr-Şerh-i Kasîde-i Bânet Sûâd 

Mir’âtü’l-Haremeyn (Mekke I. Cilt)

Mir’âtü’l-Haremeyn (Mekke II.Cilt)

Mir’âtü’l-Haremeyn (Medine I. Cilt)

Mir’âtü’l-Haremeyn (Medine II. Cilt)

Mir’âtü’l-Haremeyn (Ceziretül Arab I. Cilt)

Mir’âtü’l-Haremeyn’nin lalinize hali

Yazarın Bazı Yazıları

Bir Garip Cami

Ahmet Cevdet Paşa’nın Gözünden Avrupa

İlyas Ünlü

Marmara İlahiyat ve Ruhr-Üniversitesi Şarkiyat mezunu
Muallim

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!