Kelâmbaz

Hamiyetli Bir Gencin Reddiyesi: Miraç ve Hamidullah (Dr. Zeki Çıkman)

17 Aralık 2002’de Amerika Jacksonville’de ölen M. Hamidullah yakın tarihin tartışmalı isimlerinden biri. Bir akademisyen olarak bilinen Hamidullah’ı hem tartışmalı görüşleri hem de bu görüşlerine istinad edilen başkalarının görüşleri Hamidullah’ı sıradan bir akademisyen olmaktan çıkardı. Türkiye’de verdiği konferanslarda özellikle miraca dair yorumları Dr. Zeki Çıkman’ın bir kitap yazmasına sebep oldu.

Kimdir?

Şimdi öncelikle hayatına kısaca bir bakalım. Ardından ona cevap veren doktor Zeki Çıkman’ın kitabını inceleyelim.

1908’de Hindistan’ın Haydarâbâd şehrinde doğan Hamidullah, burada Osmâniye Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni okuyup ardından da devletler hukuku alanında yüksek lisans yaptı. Asistan olduğu Osmâniye Üniversitesi tarafından, İslâm devletler hukukuyla ilgili doktorasını tamamlamak için Almanya’nın Bonn şehrindeki Rheinische Friedrich Wilhelms Üniversitesi’ne gönderildi.

Doktorasını yaparken Paul Ernst Kahle ve Fritz Krenkow’dan faydalandı. 1932 yılında İstanbul’u ziyaret etti. Doktoranın ardından ülkesine döndü. 1936-1946 yılları arasında Osmâniye Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İslâm hukuku ve devletler hukuku alanlarında görev yaptı.

1946 yılında Haydarâbâd Nizamlığı’nın Birleşmiş Milletler’e üye olması için kurulan delegasyona seçilen Hamîdullah, yurt dışındayken Hindistan’ın Haydarâbâd Nizamlığı’nı işgal etmesi üzerine (1948) ülkesine dönmedi. Hindistan ile İngiltere arasındaki suçluların iadesi anlaşmasından dolayı İngiltere’ye de girişi engellendi. Fransa’ya yaptığı sığınma başvurusunun kabul edilmesi üzerine 1996 yılına kadar burada vatansız (heimatlos) statüsünde yaşadı.

1954’te Paris’teki Centre National des Recherces Scientifiques’te araştırmacı olarak çalışmaya başlayan ve 1978 yılında emekli olduktan sonra da araştırmalarına devam eden Hamîdullah, rahatsızlığı ilerleyince 1996’da Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Florida eyaletinin Jacksonville şehrindeki akrabalarının yanına yerleşti.

1952 yılından itibaren 23 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslâm Araştırmaları Enstitüsü’nde misafir profesör sıfatıyla ders verdi. Aynı süre içinde Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ile Erzurum Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi’nde İslâm tarihi, İslâm müesseseleri tarihi, mukayeseli dinler tarihi ve İslâm hukuku dersleri okuttu; ayrıca İstanbul, İzmir, Konya ve Kayseri’de çok sayıda konferans verdi. Derslerini ve konferanslarını takip eden, daha sonra İslâmî ilimler alanında akademik çalışma yapanlar arasında Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğlu, Suat Yıldırım, Yusuf Ziya Kavakçı ve İhsan Süreyya Sırma da bulunmaktadır.

Hamiyetli genç

Başta mûcizeler olmak üzere bazı konularda akılcı yönü ağır basan açıklamaları zaman zaman eleştirilmiştir. Ona göre bazı insanlar mûcize sebebiyle inandıkları, bazıları da böyle bir tesir altında kalmadan iman ettikleri için mûcizenin inanç cihetinden tesiri kati değildir. Mi‘rac hadisesinde de önemli olan husus Allah’a doğru yüceliştir; nerede ve nasıl olduğu fazla ehemmiyet taşımaz.

Hamidullah miraç hakkındaki bu görüşlerini Erzurum’da üniversitede İslami İlimler Fakültesi’ndeki seminerinde de dile getirince, orada bulunan Zeki Çıkman Bey önce ilahiyatçı akademisyenlerin cevap vermesini beklemiş. Onlardan bu iddialara bir cevap gelmeyince ise kendisi söze girmiş ve Hamidullah ile arasında takriben 50 dakika süren bir münazara olmuştur. Zeki Çıkman Bey, seminerin teyiple kaydedilen bandlarını senet olarak sakladığını yazmaktadır. Münazaranın detayları kitapta anlatılmıştır.

Kitap, Berekat Yayınevi tarafından 1976 senesinde basılmıştır. Başında “Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri” kitabı olmak üzere kıymetli eserleri ile tanıdığımız, eski Yüksek İslam Enstitüsü müdürü, merhum Ahmed Davudoğlu hocanın bir takrizi bulunmaktadır. Takrizin başlarından itibaren dinde reform meselesini ve bunun tehlikesini anlatan Ahmed Davudoğlu hoca takrizi şu cümleler ile bitirmektedir;

“Allahü tealaya hamd olsun ki bu memleket Dr. Zeki Çıkman gibi hamiyetli ve uyanık gençlerden hâli değildir. Müellifi tebrik eder ve daha nice hayırlı eserlere muvaffak olmasını dilerken emsalinin çoğalmasını Cenab-ı Hakdan niyaz ederim.”

Ayrıca sabık (eski) Erzurum müftüsü Osman Bektaş Bey’in takrizleri vardır. (Osman Bektaş Bey çok iyi Arabi bilen, klasik literatürümüze hakim bir müftüdür. Zeki Çıkman Bey bu eseri hazırlarken kendisine Arabi kaynakları temini konusunda da yardımlarda bulunmuştur.) Bu 2 takrizden sonra Dr. Zeki Çıkman, Hamidullah’ın miraç hakkındaki görüşlerini 10 maddede hülasa etmiş ve bunların tamamına muteber kitaplardan iktibaslarla hem aklî hem de naklî delillerle muknî cevaplar vermiştir. Zeki Çıkman Bey akli deliller başlığının 18. maddesinde şöyle demektedir;

“Ehl-i sünnetin büyük alimi İMAM-I AZAM EBU HANİFE “radiyallahu anh” hazretleri FIKH-I EKBER kitabında şöyle buyuruyorlar: (Mİ’RAC, RUH VE CESED BERABER OLMUŞTUR.) İşte en büyük delil. Ehl-i sünnet olarak daha neyi arıyor, ne yapmak istiyoruz?”

Eserde hülasaten şu sorulara cevap verilmiştir;

Mescid-i aksa miraç esnasında yok muydu?, Mescid-i aksa bir tane mi?, Peygamberimiz Kudüs’ü daha önce gördü mü?, Miraç hadisesi Cenab-ı Allah’ın zamandan ve mekandan münezzeh olmasına bir nakısa mıdır?, Ayet-i kerimede geçen “abd” kelimesi ile beden de kastedilmekte midir?, Miraç ruh ile mi olmuştur?, Miraç bir tane mi yoksa birden fazla mı olmuştur?, Şakk-ı Sadr meselesinin tafsilatı nedir?, Miraç ilk nerede vuku buldu?, Sahabeler arasında miraç hakkında ihtilaflar var mıydı?

Bütün bu soruların cevaplarını Zeki Çıkman Bey’in kitabının pdf’ini indirip okuyabilirsiniz. Kitabın ilk yapılan 74 sayfalık baskısını Pdf’ini indirmek için tıklayın.

İlaveli baskı

Kitabın daha sonra yapılan genişletilmiş baskısında ise pek çok ilave ile karşılaşıyoruz. Öncelikle kitabın ismine “İmanımızla Oynamayınız” ifadesi ilave olunuyor. 204 sayfalık bu nüshada, ilk nüshaya ek olarak ayrıca Erzurum merkez vaizi ve eski Horasan müftüsü M. Sıddık Belet hocaefendinin de takrizleri var. Ayrıca burada kitap 2 bölüme ayrılmış. İlk bölümde “Müsteşrikler ve İslam Dünyası” isimli bir başlık açılıp Doğu hakkında araştırmalar yapan Batılı araştırmacıların maksatlarının neler olduğu, bu faaliyete niçin giriştikleri, İslam dünyasındaki emellerini gerçekleştirebilmek için hangi metotları tatbik ettikleri gibi pek çok mesele detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Yine bu başlıklar altında Hamidullah’ın basılmış olan kitaplarından da İslam akaidine uymayan pek çok cümle burada kitabın hem Türkçe tercümesinden hem de Fransızca orjinalinden sayfa numarası verilerek iktibas edilmekte daha sonra ise muhtelif delillerde bu iktibas yapılan kısımlar tezyif edilmektedir (çürütülmektedir). Eserin 15. sayfasında şöyle denmektedir;

“Hamidullah’ın Fransızca olarak yazdığı <<Prophete De L’ Islam, Paris, 1959>> isimli iki ciltlik eserini daha sonra M. Said Mutlu ve Salih Tuğ <<İslam Peygamberi, İstanbul, 1969>> ismi altında tercüme ettiler….. İslam Peygamberi isimli eserden alınan mehazların doğru tercüme edilip edilmediğini kontrol için de, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden Sayın Dr. Ali ÖZÇELEBİ’nin yardımlarına mazhar oldum. Eserin orjinali olan <<Prophete De L’ Islam>> ile karşılaştırılarak kontrol edildi. Bütün tercümelerin aslına uygun olduğu tesbit edildi…..”

Böylelikle kitaptaki bir yanlış için “Belki tercüme edenler yanlış tercüme etmiştir” gibi bir savunmanın da önü kesilmiş oldu. Nitekim Zeki Çıkman Bey daha sonraki sayfalarda Hamidullah’ın Türkçe bildiğini, kendisiyle Türkçe sohbet ettiğini ve hatta kendisine el yazısı ile Türkçe mektup gönderdiğini de söylemiştir. Bu sebeple kitabın Türkçe tercümesinde belki hatalar yapılmıştır gibi bir savunma tamamen geçersiz kalmaktadır. Hamidullah “İslam Peygamberi” kitabında peygamberimizin put önünde esmer bir koyunu kurban ettiği, ayaklarının düz taban olduğu, bisetten önce muhtelif memleketlere seyahatler yaparak oralarda muhtelif din adamları ile sohbet edip onlardan bazı bilgiler öğrendiği gibi İslam akaidine uymayan pekçok muhtelif iddialar serd etmektedir. Zeki Çıkman Bey bu ve buna benzer pekçok iddialara mukni cevaplar vermiştir.

Kitabın 126. sayfasından sonra ise ilk kitapta da yer alan Hamidullah’ın miraç hakkındaki iddialarına aklî ve naklî deliller ile cevaplar verilmektedir.

204 sayfalık bu nüshanın pdf’ini indirmek için tıklayınız. [Bu kıymeti bilinmemiş kıymetli eseri vakit ayırıp okumanızı naçizane tavsiye ediyorum.]

Kitap her nedense basıldığı birkaç sene popüler olmuş daha sonra ise yeni baskıları yapılmadığı için unutulmuştur. Berekât Yayınevinin o yıllarda yaptığı hizmetler gerçekten büyük bir vizyonun göstergesi idi. İstikrarlı bir şekilde devam etseydi kültür hayatımız için çok müsbet neticeler doğurabilirdi.

Zeki Çıkman Bey’in kitabının hiç bilinmemesi sebebiyle geçtiğimiz senelerde basılan merhum Ahmed Davudoğlu hocanın takrizlerinin bir araya getirildiği bir kitapta hocaefendinin “Miraç ve Hamidullah” kitabındaki takrizi yoktur. Hamidullah’ın “İslam Peygamberi” kitabı her sene yeni baskılar yaparken ve koca koca belediyeler sanki başka siyer kitabı yokmuş gibi “İslam Peygamberi” kitabından yarışmalar tertiplerken Zeki Çıkman Bey’in kitabının unutulmuş olması beni üzdü ve kitabı tanıtmak maksadıyla bu yazıyı hazırlamaya teşvik etti.

Bu eseri yazdığı vakit Erzurum’da göz tabibi olan Zeki Bey ileriki senelerde profesör de oldu ve kendi branşında pek çok başarıya imza attı. Sonraki senelerde başka kıymetli kitaplar da kaleme aldı. Rehber Ansiklopedisi isimli devasa eserin yazı kurulunda bulundu ve orada pekçok madde hazırladı. O güne kadar Türkiye’de üretilemeyen kriyocerrahi cihazlarını yaptı ve bu sektörde ithalata mâni olup, ihracat yapmaya bile muvaffak oldu. Bir hafta sonu atölyesinde çalışırken tornadan fırlayan bir çelik parçası kafasına çarptı ve yanında kimse de olmadığı için bir müddet öyle kalarak beyinde hasar oluştu. 30 sene hasta yatağında yatan Zeki Bey 1 Mart 2021’de ise ebedi aleme irtihal etti. Allahü teala rahmet eylesin. Yazımızı kitabın içinde geçen “Hatalı Kurtuluş Reçetelerine Kapılmamalıdır” başlığını iktibas ederek bitirelim.

“Zamanımızda İslâm dünyası büyük içtimâî, kültürel, siyâsi, iktisadî hastalıklar ve buhranlar ile pençeleşmektedir. Bilhassa bir asırdan beri de, bu hastalık ve buhranlardan kurtulmak için ortaya bir sürü kurtuluş reçetesi atılmıştır. Bu reçetelerin çoğu tamamen veyâ kısmen hatâlı olup, hastalık ve buhranları bir kat artırmaktan başka bir şeye yaramaz. Derin bir kültüre, görüşe ve anlayışa sahip olmıyan kimseler islâm dünyasının kurtuluşunu öncelikle siyasi çalışmalarda görüyorlar. Halbuki hastalık siyasi değildir. İslâm dünyasındaki hastalık kültür ve ictimaiyyatla ilgilidir. Davâ siyaset mes’elesi değil, adam meselesidir. İslâm dünyasında insan unsuru çok zayıfdır. ,

İslâm dünyasında islâma has temel müesseseler büyük sarsıntılar geçirmektedir. İslâm maarifi, ilim ve kültür hayatı, islâm tasavvufu, islâm ahlâkı, islâm âdetleri, islâm ailesi, dini emir ve yasaklara riayet, islâmî yaşayış tarzı çok zayıflamıştır. İslâmın yasak etmiş olduğu her türlü kötülük her tarafa yayılmıştır. Bu ictimai bünyemizi bir kanser gibi sarmıştır.

İslâm dini en son ve en mükemmel dindir. Onda hiçbir eksiklik yokdur. Çünkü ilâhî bir nizamdır. Fakat müslümanlar ile islâm dinî arasında bugün büyük bir uçurum açılmışdır. İslâm dini yüksekte duruyor; fakat biz onu iyice tatbik etmediğimiz, birçok hususlarda ihmâl ettiğimiz, emir ve yasaklarını dikkate almadığımız için çökmüşüz, düşmüşüz ve alçalmışız.

Evet kurtuluş imân, ihlâs ilim ve ibâdettedir. Üstün müslümanlar yetiştirmektedir. Kurtuluş nefisle yapılan büyük cihaddadır. Kurtuluş ahlâk ve fazilet sâhibi olmaktadır. Öteki işler bunlardan sonradır. Bu metodla çalışanlar hem kendilerini kurtarır, hem de din kardeşlerine faydalı olurlar. İslâm tarihi bunun misâlleriyle doludur. Zamanımızda da çok müsbet örnekleri vardır. Yurdumuzdaki örnekleri herkes bilmektedir. (Bunlar aleyhinde, mezhebsizler ve İbn Teymiyye taifesi bulunur.)

Mes’eleyi din kardeşlerimizin firâsetlerine havale ederek konuyu burada kesiyoruz.

Müsteşrikler bahsimizi elden geldiğince bu şekilde özetledikten sonra itikadî bir konu olan Mi’rac hakkında ileri sürülen müsteşriklerin olduğu kadar Hamidullah’ın da bu konudaki ilme ve Ehl-i sünnet itikadına uymayan, şahsi fikirlerine karşı cevablarımızı yazabilirim. Konumuzu tamamen Ehl-i sünnet içinde, kaleme aldım. Her zaman olduğu gibi şimdi de diyorum ki, Hamidullah’ın sempatizanları, şayet bizim yazımızda Ehl-i sünnet’e aykırı bir ifade ve yanlış bir anlatım tesbit ederlerse, tenkidlerini bekliyorum. Şayet tenkid edemiyor ve gönülleri Ehl-i sünnete bağlı ise onların da, islâmın iç ve dış düşmanlarına karşı, hazırlıklı olmalarını diliyorum….

Ahmet Faruk Şenkaya

Ahmet Faruk Şenkaya

İlahiyat fakültesi mezunu,
Yazı yazmasının sebebi; yazarken hem kendisi birşeyler öğrenmek hem de öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmak,
Herhangi bir iddiası yok.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!