Kelâmbaz

Vaizler Nasıl Olmalıdır?

Türkiye’de en önemli dini faaliyet noktalarından biri şüphesiz vaaz kürsüleridir.  Tesirli vaazlar verebilen kişiler, hasbelkader namaza gelmiş olan nice kimseleri manevi olarak yönlendirebilmektedir. Ancak dijitalleşmeyle birlikte kalıcı ve tesirli vaizlerin sayısı azalmış, sosyal medyanın da yönlendirmesiyle vakarı gerektiren bir meslek, ayağa düşmüştür.

Bu noktada klasik ulemayı görerek yetişenlerden Ömer Nasuhi Bilmen, kendi devrindeki vaizlere dikkat etmeleri gereken noktaları madde madde anlatıyor. Günümüzdeki pek çok vaizin de düştüğü hataları okuyanlar farkedecektir.

Metni imlasına dokunmadan olduğu gibi iktibas ediyoruz. Bazı kelimelerin yanına köşeli parantezle manaları yazılmıştır.

Nâs’a[insanlara] vaaz ve nasihatta bulunacak zatların aşağıdaki esaslara dikkat etmeleri lâzımdır, aksi takdirde verecekleri öğütlerden beklenilen faideler husule gelmez.

-1-

Vâiz; güzel itikata; yüksek ahlâka sahip olmalıdır. Kalbinin saffetiyle; ahlâkının nezahetiyle cemaata imtisal numunesi olacak bir halde bulunmalıdır, nâs’a tavsiye şeyler ile kendisi de mümkün mertebe amel ederek “Niçin yapmadığınız şeyleri söyler durursunuz” (Saff suresi- 2) tevbihi ilahîsine uğramaktan kaçınmalıdır.

Ne kadar bilgi sahibi olursa olsun halk arasında kötü haller ile tanınmış olan bir vaizin sözleri cemaatin kalblerini teshir edecek kuvveti haiz olamaz. Böyle vaizler hakkında denilir ki, “doktora bak! Kendisi hasta olduğu halde nâs’ı tedaviye kalkışıyor”.

-2-

Vaiz cemaat hakkında her veçhile hayırhah olmalıdır, her türlü fasit garezlerden beri olarak yalnız cemaatın faidelenmesini, aydınlanmasını bir gaye bilmelidir, şahsîyâttan, siyasî cereyanlardan son derece kaçınmalıdır.

Mücerret fazilet ve dîrayet göstermek veya hasis bir menfaat temin etmek maksadile yapılan mev’izalar [vaazlar], cemaat üzerinde matlup olan [arzulanan]  güzel tesiri bırakmaz.

-3-

Vaiz, söyleyeceği şeyleri evvelce tertip ve tensik etmeli [düzenlemeli], mücerret kalbinin sünuhatına itimat ederek mevzuyu güzelce tayin etmeden kürsi-i hitabete çıkmamalıdır. Bu suretle hareket etmeyen vaizlerden bir çoğu istenilen derecede muvaftakiyet elde edemez.

-4-

Vaiz, sözlerinin güzelliğine, lisanının nezahetine dikkat etmeli, sözlerinin tesirini giderecek nahoş bir ahengi beyan ile dinliyenlerin samialarını [kulaklarını] rencide etmekten ve bahusus cemaata kalblerini kıracak, nefretlerini mucip olacak bir tarzda hitap eylemekten sakınmalıdır.

Nefsini tezkiye eder gibi görünmemek ve cemaatı kızdırmamak için hitab sigası yerine çok kerre mütekellim maalgayr sigasını isti’mal etmeli[kullanmalı], «siz» yerine «biz»> demelidir.

-5-

Vaiz; kendisinden istifade etmek isteyen cemaatin ruhî ihtiyaçlarını güzelce anlayarak ona göre mev’izanın mevzuunu ta’yin etmelidir. Hastalığı teşhis etmeden tedaviye kalkışmak caiz olmadığı gibi ruhî, manevî marazların etıbbası [doktorları/tabipleri] mesabesinde bulunan vaizler için de cemaatın ihtiyaçlarını anlamadan va’z ve nasihatta bulunmak muvafık olmaz.

Meselâ: Bütün bütün dünyaya dalmış olan bir cemaate, daima dünyayı tavsiye etmek ve bilâkis dünyadan bilkülliye ilgisini keserek âhirete yönelmiş zatlara[kişilere] da muttasıl ahireti tavsiyede bulunmak. Hâsılı tahsil kabilinden olacağından doğru görülemez.

Binaenaleyh cemaatın hallerini, kabiliyetlerini nazarı dikkattan uzak tutmamalıdır. Cemaatı teşkil eden halleri mütehalif kimselerin ihtiyaçlarını göz önünde tutarak kâh dinî, uhrevî mes’elelerden ve kâh dünyevî çalışmalardan münasip vechile bahsetmelidir.

-6-

Vâiz, cemaatın kalblerini tenşit edebilmek için mev’izenin mevzuunu mümkün mertebe muhtelif kısımlara ayırmalıdır, münhasıran bir hususa müteallik mev’izalar cemaati sıkar, usandırır.

Meselâ: Bir saatlik bir mev’izanın mevzuu yalnız, namaz veya zekât mes’elelerinden ibaret olsa yahut yalnız ticaret ve ziraat gibi iktisadî işlerden birine dair bulunsa bu mev’iza, mutlaka cemaattan bir çoklarının dağılmasiyle neticelenir. Bu bittecrübe sâbittir. Binaenaleyh mev’izaların mevzularıları -aralarındaki insicami muhafaza etmek şartile- mütenevvi, meseleleri muhtevî olmalıdır.

-7-

Vâiz; muhtelif tabakalara mensup bir cemaata va’z ettiği takdirde bütün o hey’etin halleri nazarı dikkata almalıdır. Avamdan olanlar, va’z ve nasihata şiddetle muhtaç oldukları gibi ilmen, irfanen yüksek bir halde bulunanlarda bazen va’z ve nasihat ihtiyacını hissederler. Sözlerinden istifade olunur zatların nasihatları meclisinde bulunmak, herkes için bir ruhî ihtiyaç mesabesindedir.

Bazan olur ki bir zat, kendisinin de pek alâ bildiği bir hakikatı i’timade şayan gördüğü diğer bir zatın lisanından işittiği zaman nazarı intibahı açılır, kalben başka bir feyze, başka bir inşiraha mazhar olur.

Binaenaleyh mev’izanın mevzuu mümkün mertebe yeknesak olmamalı, cemaatın her birinin ruhunu okşıyacak, istifadesini temin edebilecek bir tarzda bulunmalıdır.

-8-

Mev’izalar, ekseri hitabiyat kabilindendir. Binaenaleyh vâiz kat’î bir lüzum görmedikçe bir mesele hakkında uzun uzadıya ta’mikatda [araştırmada]  bulunmamalıdır, beyan edeceği meseleleri mümkün mertebe cemaatın zihnini yormaksızın anlayabilecekleri bir tarzda irat etmelidir. Zevkine cemaattan nihayet bir kaç zatın varabileceği mühim meselelerden uzun uzadıya bahsetmek, va’zın halavetini [tatlılığını, güzelliğini] kaçırır, cemaatın dağılmasına sebep olur.

Maahaza itikada, ibadetlere, ahlâkiyata ve saireye dermeyan edilecek meseleleri cemaata kanaat bahş olacak derecede tavzih ve tenvir etmek de lâzımdır. Bu hususta Kur’an-ı mübinin ayetlerine, Peygamber Efendimizin mübarek hadislerine, müfessirlerin, muhaddislerin, müçtehitlerin kıymetli mütalâalarına, kararlarına istinat etmelidir.

-9-

Vaiz; mütevazi, beşuş [güzel yüzlü], tatlı sözlü olmakla beraber ilminin şerefini vikâye, sözlerinin tesirini temin için vakur olmalıdır.

Yapacağı vaʼzın ehemmiyetini izale edecek surette hafif meşreblik göstermekten, cemaatı bililtizam güldürecek tarzda sözler söylemekten, yakışmıyacak vaziyetler almaktan kaçınmalıdır.

Hele selim fikirlerin kabul edemiyeceği hikâyelerden, rivayetlerden son derece ictinap etmelidir.

Lüzumuna göre nakledeceği hikâyeler, temsiller ise ibret âmiz, hikmet karin bir halde olmalı, mev’izenin kıymetini giderecek derecede uzun bulunmamalıdır.

-10-

Bir vâizin dersinde bulunan cemaatten her hangi bir fert için de lâzımdır ki, dersi can kulağiyle dinlesin, bulunduğu mâ’bedin, ilim meclisinin ve cemaati müsliminin hürmetini, şerefini muhafaza etsin, tam bir edep ve intizam dairesinde otursun, ders esnasında uyumaktan, esnemekten, söz söylemekten, vâize bazı sualler sormaktan çekinsin, bir mecburiyet bulunmadıkça dersi yarıda bırakarak kalkıp gitmesin, dersi sonuna kadar dinlemeye vakti müsait değilse bir kenarda otursun, vaizin neş’vesini kıracak bir tarzda meclisten ayrılmasın.

Bunların hilâfına hareket, âdâba içtimaiyata münafi şeylerdir. Cemaat, ne kadar hevesli, hürmetkâr olursa vaiz de mev’izesinde o kadar muvaffakiyet gösterir.

Nitekim buyurulmuştur ki: “Şüphe yok ki, Allah Tealâ Hazretleri vaizlerin lisanınâ hikmeti, dinliyenlerin himmetleri, dikkatleri miktariyle mütenasip bir halde ihsan ve itare buyurur.”

Artık bu esaslara riayetten ayrılmamalıdır. Ve minettevfik.

Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Nesâyih-i Kur’aniyye [Kur’an-ı Kerimden Nasihatlar Öğütler]

Tavsiye Yazı: Ashab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları (Ömer Nasuhi Bilmen)

Kelambaz

Kelambaz

Tarih • Kültür • Edebiyat • Fikir • Aktüalite

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!