Kelâmbaz

Hayalin Derinliklerine Seyahat: Amak-ı Hayal

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Efendi son devrin meşhur fikir adamlarındandır. Yazdığı pekçok eser içinde en meşhuru Amak-ı Hayal kitabıdır. Kitap, kafasında pekçok felsefi sual olan ve bu suallerine cevap arayan Raci’nin hikayesini anlatmaktadır. Raci, suallerinin cevabını enteresan bir şekilde mezarlıkta tanıştığı Aynalı Baba isimli bir meczubta bulmuştur. Kitabın başından sonuna kadar Raci ile Aynalı Baba arasında geçen diyaloglar ve Raci’nin Aynalı Baba’yı ziyaretleri sırasında uykuya dalması ve gördüğü hikmetli rüyalar anlatılmaktadır. Bir dönem darülfünunda felsefe muallimliği de yapan müellif belki de oradaki talebelerinin zihinlerinde müşahade ettiği karışıklıkları görerek bu kitabı kaleme aldı.

Filibeli Ahmed Hilmi Bey, kitapta, bilimin her suale cevap vereceği fikrine karşı çıkmış ve pozitivizmi tenkid etmiştir. Materyalizmin insanı saadete götüremeyeceğini söylemiş ve tasavvufun vahdet-i vücut telakkisini benimsemiştir. Nitekim kitabın müellifi Sultan Hamid devrinde Fizan’a sürgün edilmiş, sürgünde iken tasavvufa alaka duymuş ve orada bir tarikata intisab ederek pekçok meselede hayata bakışı değişmişti. Kitabında okuyucuya bu fikirlerini telkin eden müellif, kitabın ana karakteri Raci’yi, rüyalarında Buda’dan Zerdüşt’e, Eflatun’dan Konfiçyus’a pekçok şahsiyet ile konuşturur, Eski Yunan’dan Hindistan’a kadar pekçok coğrafyada dolaştırır. Raci, din büyükleri, filozoflar ve peygamberlerle görüşür ve en son Muhammed aleyhisselamdan aldığı cevaba muknî olur.

Şimdi size Amak-ı Hayal kitabından zikr-i cüz irade-i kül kabilinden hikmetli bir pasaj paylaşayım;

Osmanlıca İlk Fantastik Eserlerden: Amak-ı Hayal [Hayalin Derinlikleri],  Raci'nin Hatıraları, Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, Necm-i İstikbal  Matbaası, İstanbul, 1926, 176 sayfa, 14x20 cm Teklif Ver Al | PHEBUS  Müzayede
A’mâk-ı Hayal- asıl metin

Ummân-ı Azamet ve Girdab-ı Kibriyâ [Yücelik Okyanusu ve Ululuk Girdabı]

“el-İlmü noktatün…” İmam Ali (radiyallahu anh ) [“İlim bir noktadır…” devamı, “onu cahiller çoğalttı.” şeklindedir.]

Bugün Aynalı Baba pek neşeliydi, hattâ fart-ı mahzûziyetini [aşırı sevincini] âleme de izhâr [göstermek] için külahına kocaman bir ayna parçası, cübbesine iki büyük sarı teneke ilave etmişti. Ben, bir mürid-i minnettarın üstadına karşı hissettiği hürmetin kâffesiyle Aynalı’ya karşı mütehassis [hislenmiş] olduğumdan, değil teneke parçaları hatta cübbesine bir bütün gaz tenekesi taksa, yine hürmetim haleldar olamazdı [zarar görmezdi]. Fart-ı neşesinin [aşırı neşesinin] sebebini sordum, cevaben dedi ki:

“Bizim berber Hacı Molla’yı bilirsin. Kedisi doğurmuş, hem de pamuk gibi beyaz ve pek sevimli bir yavru!”

 Taaccüble:

“Afv buyurunuz azizim. Hacı Molla’nın pamuk kedisinin doğuruşundan bu derece mesrûr [sevinçli] olmanızın sebebini kesdiremiyorum.”

“Hâlbuki mesele pek basit. Pamuk’un sağ ve salim vaz’-ı haml etmesi [doğurması] münasebetiyle, biz de bugün şehrâyin [şenlik] yapacağız!”

“Kedi yavrusu için ha! (Bilâirâde [iradedışı] bir hiss-i şath [Kendini tutamama hissi] ve mizahla) Bu muhterem yavrunun ismi konulduğu gün de şehrayin yapılacak mı?”

“İsmi konulmuştur. Hacı Molla her ne kadar ismini… [Gülerek] İnsanların yüz binlerle senedir lügat icadiyle meşgul oluşuna rağmen hâlâ icab ettiği kadar kelime bulunmayışı tuhaf değil mi?”

Alıklaşarak:

“Ne gibi efendim?”

“Validenin ismi Pamuk. Oğlunu da Pamuk tesmiye [ismini koymak] pek yeknesak [tekdüze] olacak. Hâlbuki Hacı Molla yavrunun ismini de beyazlık fikrini edâ edecek surette koymak istiyordu. Tam dört saat mübâhase ettik. ‘Kar’ koymak istedik, biraz soğuk düştü. ‘Beyaz’ kelimesi tekrar etmeye pek muvâfık gelmiyordu. ‘Sefid’i Hacı Molla aslâ kabul etmedi. Çocukluğunda coğrafya okurken Bahr-i Sefid [Akdeniz] münasebetiyle bir dayak yemiş, bu kelimeden müteneffir [nefret etmiştir] . Ak’ ismini teklif ettim, Hacı Molla kızdı: Yavruyu ‘Ak! Ak! Ak!’ diye çağırırken herkes beni ördek gibi ötüyor sanır, dedi. Pamuğun Acemcesi olan ‘Penbe’ dedim, Hacı Molla: Beyaz kediye kırmızı denilmez, diyerek bunu reddetti. Nihayet yavrunun ismini “Zararsız’ koyduk!” Tebessümle:

“Ve şehrâyin takarrür etti, bir kedi yavrusu…”

“Azizim, insanlar mantığı ne dediklerini temyiz [ayırd etmek] için değil, her dediklerini mantığa uydurmak için icat etmişler! Şimdi sana desem ki: ‘Falan yer kralının bir oğlu dünyaya gelmiş, o millet şehrâyin yapıyor.’ Bu sözlere hiç taaccüb etmez ve belki de bunu pek tabiî bulursun. Fakat bir kere düşün. Düşün ki:

Evvela: Çocuğun yaşayıp yaşamayacağı meçhul, 

Sâniyen [İkinci olarak]: İyi adam olup olmayacağı da meçhul,

Sâlisen [Üçüncü olarak]: İnsan olduğu için iyiden ziyade fenâ cihetine meyledeceği pek muhtemel.

Rabian [Dördüncü olarak]: Kral oğlu olduğu için kibirli, müstebid [zorba] hodbîn [bencil] ve… biraz cahil olması da pek melhûz [muhtemel]. İmdi şu evsâfı hâiz olan bir çocuk için şehrâyin yapılışına ses çıkarmazken, ‘Zararsız’ın âleme kadem-zen oluşu [ayak basışı] iki kişinin de mi meserretine değmez?”

İstihzâları bile birer ders-i hikmeti ihtiva eden bu garip adama, kendimi men edemediğim tahayyür nazarıyla bakmaktayken Aynalı, okumaya başladı…………

Yaptığımız iktibas burada bitiyor. Yukarda da göreceğiniz üzere Amak-ı hayal kitabı hem zengin ve edebi bir Türkçeyle okurlarına edebi bir zevk veriyor hem de okurken tefekküre kapı aralıyor. Özellikle genç arkadaşlara bu eseri okumalarını tavsiye ederim. (Sadeleştirilmiş baskılardan uzak durmalıdır, kitabın orjinalitesini bozan bu baskılar okuyucuya kolaya kaçmaya teşvik etmektedir.)

Not: İlave olarak Ketebe yayınlarından çıkan “Aşk Sır Arayış A’mâk-ı Hayâl Kitabı” ise kitapta kapalı olarak anlatılan kısımları şerh eder ve zihinde oluşan boşlukları doldurur mahiyette.

Cüneyt Apal

Cüneyt Apal

Eğitimci.

cuneytapal@gmail.com

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!