Kelâmbaz

Eğitim Meselemize Dair Fikirler

Aslen hukukçu olan Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz geçtiğimiz günlerde çok iddialı bir laf etti: “Belki elmas madenimiz, petrolümüz ve doğalgazımız yok ama elmastan değerli bir eğitim sistemimiz var.”

Bakanın bu sözlerine kimileri güldü, kimileri kızdı. Herkesin mutabık olduğu fikir ise belli; eğitim sistemimiz kötü. 15 senedir iktidarda olan Ak Parti, Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere eğitim politikasının başarısızlığını kabul ediyor.  

Peki iyi bir eğitim sistemi nasıl olmalı? Sistemden herkes şikayetçi ama açık ve net tavsiye verebilen pek göremiyoruz.

Ne yapılmalı?

Yönetim bilimi, hayatın çok farklı alanlarındaki benzer problemleri benzer metodlarla çözme imkanı sağlıyor. Eğitim konusundaki problemleri de başka alanlardaki problemlere benzeterek çözmek mümkün. Bu konuyu bir şirketin aksayan organizasyonuna benzetip,  problemi analiz edip çözümleyebiliriz.

Sistemi öne koymak bir problemi çözmez. Sistemi de insanlar kurar; kaliteli insanlar.  “Otobüse yanlış insanları alıp onlara ne yöne gideceğinizi söylemektense, otobüse doğru insanları alın, onlar zaten size ne yöne gideceğinizi söylerler

İşin özü kaliteli muallim(öğretmen) sayısını artırmakta. Peki kaliteli öğretmen nasıl yetişir?

İlk olarak öğretmen adayı doğru kişi olmalı. Okulda bir kimsenin iyi öğretmen olması için çabalıyorsanız o kişi iyi öğretmen olamaz. O kişi kendisi iyi öğretmen olmaya çabalamalıdır. Kilit nokta; öğretmen adaylarında tabîi bir motivasyon oluşturmak.

Türkiye’nin en çalışkan ve zeki beyinleri, tıp fakültelerini ve mühendislikleri değil öğretmenliği tercih etmeli. Bir pastayı güzel yapmanın ilk şartı güzel malzeme kullanmaktır.

Öğretmen akademilerine kaliteli insan girişi nasıl sağlanır?

Mesleğin itibarı yükseltilerek ve çalışma şartları iyileştirilerek.

Osmanlı alimlerinin meşhurlarından Kemal paşazade ismiyle maruf Ahmed İbni Kemalpaşa’nın hikayesini dinleyelim: “Sultan İkinci Bâyezîd Hân ile bir sefere çıkmıştık. O zaman vezîr, Halîl Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa idi. Şanlı, değerli bir vezîr idi. Ahmed İbni Evrenos adında bir de kumandan vardı. Kumandanlardan hiçbiri onun önüne geçemez, bir mecliste ondan ileri oturamazdı. Ben ise, vezirin ve bu kumandanın huzûrunda ayakta, esas vaziyette dururdum. Bir defasında, eski elbiseler giyinmiş bir âlim geldi. Bu, kumandanlardan da yüksek yere oturdu ve kimse ona mâni olmadı. Ben buna hayret ettim. Arkadaşlarımdan birine, kumandandan da yüksek yere oturan bu zâtın kim olduğunu sordum. “Filibe Medresesi müderrisi, âlim bir zâttır. İsmi Molla Lütfî’dir.” dedi. “Ne kadar maaş alır” dedim. “Otuz dirhem” dedi. “Makamı bu kadar yüksek olan bu kumandandan yukarı nasıl oturur?” dedim. “Âlimler, ilimlerinden dolayı ta’zim ve takdîr olunur, hürmet görürler. Geri bırakılırsa, bu kumandan ve vezîr buna râzı olmazlar” dedi. Düşündüm, “Ben bu kumandan derecesine çıkamam, ama çalışır gayret edersem, şu âlim gibi olurum” dedim ve ilim tahsîl etmeye niyet ettim.

Ahmed İbni Kemalpaşa Molla Lütfi’den ve bir çok hocalardan okuyarak sonunda dünyanın hakimi Osmanlı İmparatorluğuna Şeyhülislam oldu. Mısır seferinde İbni Kemal Paşa’nın atından çıkan çamurların kirlettiği Yavuz’un kaftanı, bugün Yavuz Selim türbesinde halen sergileniyor. Osmanlı’nın ilme ve ilim adamına hürmeti… Eğer alimlere bu hürmet gösterilmeseydi Kemalpaşazade alim olmaya niyet eder miydi?

Peki Osmanlı son döneminde ve cumhuriyet devrinde neler oldu?

Osmanlı’nın son döneminde muallimlerin hem maaşları hem itibarları düştü.

Cumhuriyet devri de farklı değil. Ülkenin siyasetçisi; “Çocuklarınızı okutun, hiç bir şey olamasalar öğretmen olurlar” dedi.

Sahi, “Ben öğretmen olacağım” diyen çocuğuna sevinecek kaç baba vardır bu ülkede?

Peki ya maaş?

Bir mesleğin maaşından dolayı tercih edilmesini talihsizlik olarak görenlerdenim. Ama bu öğretmenlerin iyi maaş almaları gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Öğretmenliğin kaliteli insanlarca tercih edilmesi için itibarının yüksek olması gerektiği gibi maaşının da iyi olması  gerekir.

Osmanlı’nın Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa çok gayretli ama okuma yazma bilmeyen cahil bir insandı. Bir gün maiyetiyle beraber kurdurduğu matbaaya teftişe gider. Matbaayı gezen Paşa maaş listesini ister. Listeyi elinde tutana sorar;

– En fazla maaşı kim alıyor, “Âmir, müdür.”

– Ya listede en altta kim var? “Musahhih”

– Ne iş yapar bu musahhih? “Yanlışları düzeltir Paşa’m”

– Yahu yanlışları düzelten adama en az maaş verilir mi, listeyi terse çevirin musahhih en fazla maaşı alsın.

Bu karar üzerine musahhih maaşları ciddi oranda artar. Bunu duyan Mısır’daki bir çok alim hadisenin vuku bulduğu Bulak matbaasına musahhih olarak işe girer. Bulak matbaası bugün dahi hatasız kitap basmasıyla meşhurdur. Özellikle dini kitaplarda “Bulak matbaası baskısı İbni Abidin’de(fıkıh kitabı) buyuruluyor ki” diye başlayan cümleler görürsünüz. Kaliteli insan farkı..

Sistem diye başladık insana geldik. İtibar ve imkan doğru yere verilsin, önce doğru insanlar bu mesleği seçsin. Bundan sonra da daha yapacak çok şey var.

Eğitim Meselesine Dair Beğenebileceğiniz Yazılar:

Şu Üniversite Meselesi

Kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha başarılı olması üzerine bir mütalaa

Bünyamin Ekmen

Bünyamin Ekmen

Makina mühendisi, müteşebbis. Kelambaz mecrasının imtiyaz sahibi.

Okumayı ve paylaşmayı sever. Burada olmaktan dolayı çok mutlu.

2 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!