Kelâmbaz

Dizleri Üstüne Çöken Dev

“kanatları kopmuş doğan tekrar ava çıkamaz, gözlerini kaybeden kahraman bir daha hasımlara karşı duramaz, halkın nefretini kazanan birisi için artık yarar bir iş yapmak muhaldir. Hemen vücudu ortadan kaldırılmalı ve malı da müsâdere edilmelidir” dediler. Bundan sonra padişahın kınından sıyrılmış kahr ve gazap kılıcıyla hayatını kaybeden Vezir Mustafa Paşa’nın malları da yağmaya gitti.

Mustafa Na’imâ Efendi

1655-1716 seneleri arasına yaşayan ve Hicrî 1000-1070 [1592-1660] arasının tarihini yazan Mustafa Na‘îmâ Efendi, tarihinin I. Cildinin ilk faslında, tarih ilminin lüzumu ve faydası, devletlerin ömürlerinde geçirdiği safhalar gibi bazı umumi meselelerden bahseder.

Bu faslın sonunda, velinimeti olan Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa’nın, 1699’da imzalamaya muvaffak olduğu sulh anlaşmasına giden yolu 16 sene evvelindeki Viyana bozgunundan alarak bir hülasa şeklinde anlatmaktadır. Bu kısmı, devrin elitist yüksek diliyle yazılmış orijinal metnini de beraberinde vererek paragraf paragraf sadeleştirmeye çalıştım.

Naima Tarihi ilk sayfaları

Bu satırlarda, bir zamanlar yeni kurulan her müessese/devlet gibi sebükbârlık ile kurulan ve büyüyen, sonra da yine bir çok müessese/devletin yaşadığı gibi artan faaliyetlerle/fetihlerle zenginleyip genişleyen ve olgunluk çağının sonuna gelen Osmanlı Devleti’nin ihtiyarlık çağına girerken yaşadığı en mühim bir kırılma noktası ve akabinde yaşanan 16 yıllık çok sarsıntılı vetîre anlatılmaktadır.

Bu 16 yıl boyunca İkinci Mohaç (1687), Zenta Bozgunu (1697) gibi nice büyük facialar yaşanmış, nice kumandanlar kaybedilmiş, nice hazineler düşman eline geçmiş, nice insanlar savaş vergilerinin yükü altında ezilmiş ve nice sultanlar çaresizlik ve ümitsizlik içinde kıvranmışlardır.

Adeta yıllardır altın kemeri alan bir boksörün bir maçta ilk defa sert bir yumruk yiyip sendeledikten ve dizlerinin üzerine düştükten sonra büyük bir panikle kalkıp şaşkın ve çılgıncasına etrafına yumruklar savurmaya başlamasını ve böyle yaptıkça daha çok yorulup rakibine daha çok pozisyon vermesini seyretmek mümkün. Nihayetinde boksörümüz yere seriliyor ve hocaları ve antrenörleri tarafından köşeye çekiliyor. Boksör kendine getiriliyor ve ikinci raund’a (1699 sonrası) nasıl gireceği telkin ediliyor.

Sultan II. Mustafa Han, saltanatının 1699’dan sonraki son 4 senesini melankoli içinde geçirdikten sonra vefat etti ve daha sonraları devrine, Lale Devri denecek olan Sultan III.Ahmed’in çağı başladı. (1703).

1697 Zenta Faciasında Düşmanın Sadrazamın Cesedinden Aldığı Sadâret Mührü

**

Lisânın ihtişâm-ı hayret-engizi ve muhteviyâtın te’essüfât-ı ibret-âmizini arz ederim: 

Târîh-i Hicret-i Nebeviyye -aleyhi efdalü’t-tahiyye- nin bin doksan üç senesi hudûdunda merhûm ve mağfûrun-leh Sultân Muhammed Hân ibn İbrâhîm Hân Hazretleri’nin evâhir-i asr-ı saltanatlarında merhum Kara Mustafa Paşa sadâretinde nâ-gâh ta‘alluk-i irâdetillâh ile kaddâha-i kazâ vü kaderden şerâre-i fitne cehîde ve çârsû-yı âlemyânın kâlây-ı emn ü râhatına resîde olmakla nâ’ire-i âşûb u şikâk ni‘met-serây-ı huzûr u vifâkı ihrâk edip millet-i İslâm-ı nusret-âsâr ile Engürüs küffârı beyninde mün‘akid ü mürtebit olan rişte-i sulh u salâha infisâm ve sedd-i hüdneye inhidâm vâki‘ oldu.

  • Peygamberin Hicretinin -üzerine en üstün selamlar olsun- 1093. Senesinde [m.1683], merhum Sultan [IV.] Mehmed Han’ın saltanatının sonlarında, merhum Kara Mustafa Paşa’nın sadrazamlığında, aniden Allah’ın iradesi ile kaza ve kader kadehçilerinden memleket çarşısının emniyet ve rahatlığına bir fitne kıvılcımı sıçrayıp, kargaşa ve uyuşamamazlık yangını, huzur ve uyumluluk sarayını yakıp, zaferler yazmış İslam milleti ile Engürüs [Macar-Avusturya] kafirleri arasındaki sulh akdi bozuldu ve muahede barajı yıkıldı.
Viyana Kuşatmasına Katılan Zırhlı Osmanlı Sipahileri

Etvâr-ı düvel bahsinde zikr ettiğimiz tavr-ı râbi‘ muktezâsı olan ba‘zı hâlât-ı garîbe iktizâsı ile Engürüs seferi açılıp vezîr-i merkûm Mustafa Paşa merhûm cüyûş-i deryâ-hurûş ile varıp Nemçe taht-gâhı olan Beç kal‘asını muhâsara edip tadrîb ü tahrîb ile bilâd-i ehl-i dalâlı pâymâl eyledi. Karîben kal‘aya zafer müyesser olur ümmîdiyle muhâsara ve mukâteleye bezl-i makdûr ederken mir’ât-i sun‘-i Kirdgâr’da hilâf-ı melhûz, sûret-i hâ’ile be-dîdâr olup etrâf u nevâhîde olan cibâl ü zavâhîden cümû‘-i küffâr guyûm-i sâ‘ika-bâr gibi zuhûr edip mütevassılları imâte kasdıyla asker-i İslâm’ın cevânibini ihâta ettiler. Seylâb-ı nâ-geh zuhûr-ı kazâ hücûmundan mecâmi‘-i kâr u bâr umûma ibtilâ-i hasâret ile tefrika-i haybet lâhık oldu.

  • Devletlerin tavırları bahsinde anlattığımız 4.devredeki devletlerin yaşadıkları* gereği Avusturya seferi açılıp adı geçen vezir Mustafa Paşa merhum, kabaran deniz misali sayısız askerle varıp Avusturya’nın başkenti Viyana kalesini kuşatıp dalalet ehlinin diyarını ayaklar altına aldı. Yakında kalenin düşmesi umulup kuşatma ve cenge devam edilirken umulanın aksine olarak Allah’ın yarattığı bu alem aynasında facialar kendini gösterip etraftaki düşman askerleri toplanıp tepelerden sel gibi akarak İslam askerini çevirdiler ve ulaşabildiklerini öldürdüler. Ümitler boşa çıktı, Ye’s ve keder herkesi kapladı.
Kara Mustafa Paşa’nın Viyana Kuşatması Akabinde Düşmanın Eline Geçen Sancaklarından Biri

Ve vezîr-i müşârün-ileyh, tahallüf-i maksûddan hâzin ü nâ-kâm asker-i İslâm ile semt-i avdete imâle-i licâm edip mehâmm-ı tedârik-i mâ-fâte kıyâm için meştâ-i Belgrad’da ârâm eylediler.

  • Ve adı geçen vezir, maksada erişememekten dolayı pek üzüntülü askeriyle birlikte dizginleri döndürüp avdete geçti ve yeniden tedarikte bulunup zayiatı geri almak için Belgrad kışlağına çekildi.

Serdâr-ı A‘zamın bu seferinde netîce-i zafer ve nihâl-i azîmeti bâr-âver olmadığı için Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin tab‘-ı hümâyûnları muğber olup eğerçi sûretâ istimâleti mutazammın nevâziş-nâmeler gönderildi. Lâkin nihânî i‘dâm-ı vücûd-ı serdâr ile sedd-i selme-i nâmûs-i devlete karar verildi. “Rahneyi açan kapar ve binâyı yapan yıkar” mazmûnu üzre şerm-sârlığın çâre-sâzlığı tarîkine cümle mâlını bezl ü nisâr edip belki def‘-i âr mertebesi bir kâra dest-res bulmak melhûz iken, ba‘zı kibâr-ı kârdân u mukarrebân ırz-ı devleti sıyânet siyâkında bu mukaddemât-ı vâhiyye ile tarîk-i gazab-ı pâdişâhî edip,

“şehbâz mütesâkıtü’l-cenâhayn şikâr-gâha varamaz. Ve kahramân-ı türsîde-nigeh bir dahi mukâbele-i hussâma duramaz. Menfûr-i kulûb-i nâs olanın elinden bir iş gelmeye mesâs yokdur. Hemen vücûdu izâle ve mâlı ve mülkü cenâb-ı hümâyûna nevâle olmak ma‘kûldür” dediler.  Bilâhare pâdişâh-ı bülend-câh hazretlerinin seyf-i meslûl-i kahr u gazablarıyla Mustafa Paşa maktûl olup, hazâin-i emvâl-i bî-şumârı yağmaya gidip, bir gedik sedd etmediğinden gayri, ol beliyye-i hâ’ile gittikçe müştedd olup bir çâre-i münâsip görülmedi. Ba‘dehû a‘dâ-yı dînden ahz-ı intikâm ve kılâ‘-ı serhadden muhâfazada ihtimâm için her sene Üngürüs cânibine sefer olunmak iktizâ eyledi. Vardıkça ol serhadlerde nâ’ire-i fesâd iştidâd bulmakla sâl be sâl hazîneler sarf olunup gönderilen serdârlar gâh gâlib gâh hâ’ib olarak itlâf-ı emvâl ve ihlâk-ı ricâl ve nice kılâ‘-i hasîneye istîlâ-i ehl-i dalâl bâ‘is-i ihtilâl oldu.

  • Sadrazamın bu seferi zaferle neticelenmediği ve seferden dönüş fidanı da yemiş vermediği için Sultan Mehmed Han ona çokça gücendi. Her ne kadar vezire evvela  suçunun bağışlandığına dair ve bazı teselliler içeren nameler gönderildiyse de daha sonra gizli olarak devletin namusu barajında açılan deliğin kapanmasına vezirin idamı ile karar verildi. “Deliği açan kapatır, evi yıkan yapar” sözü gereğince, vezirin, cümle malını ve gayretini yaptığı hataları telafi etmek yolunda harcaması ve bu vesileyle de bu utanç verici hallerden bir çare bularak çıkması asıl olması gereken şey iken, bazı padişaha yakın devlet adamları gûyâ devleti korumak bahanesiyle birçok boş sözlerle padişahın gazabını celb ettiler ve
  • “kanatları kopmuş doğan tekrar ava çıkamaz, gözlerini kaybeden kahraman bir daha hasımlara karşı duramaz, halkın nefretini kazanan birisi için artık yarar bir iş yapmak muhaldir. Hemen vücudu ortadan kaldırılmalı ve malı da müsâdere edilmelidir” dediler. Bundan sonra padişahın kınından sıyrılmış kahr ve gazap kılıcıyla hayatını kaybeden Vezir Mustafa Paşa’nın malları da yağmaya gitti. Fakat Kara Mustafa paşanın katledilmesi ve malının hâzineye alınması hiç bir gedik kapatmadığı gibi, harp ve mağlûbiyet belâsı da arttı ve çare bulunamadı. Muharebe uzadı, durmadan hududa asker sevki icap etti, hazine boşaldı, hudut eyaletlerinde fesat ve fitne çoğaldı.

Hâsıl-ı Kelâm: Memâlik-i İslâmiyye’nin cevânib-i erba‘asında düşman-ı dîn velvelesi ümmet-i Muhammed’e dağdağa verip arsa-i memâlik-i mahrûsasya gulgule saldı. Bu evkâtlarda mühr-i sadârete nâil olan vüzerâ-i ızâm bu umûr-i muhayyilü’ş-şu‘ûr tedârikine kıyâm edip cânib-i berr ü bahre asâkir göndermekte ve mevâcib ü mühimmât eriştirmekte devâ‘-i zarûretle günâgûn zahmet çektiklerinden gayri, kimin azli ta‘cîl ve eyyâm-ı hükûmeti kalîl olup kimin dahi adem-i istiklâl ile telâşî-i ahvâli mesâlih-i mühimme ta‘tîline sebeb oldu. Gâh tehâsüd ü teşâcür-i vükelâ ve gâh gadr-i azl-i tebeddülât-ı nâ-ber-câ mümâna‘atı ile gereği gibi bir iş görülmedi. Eğerçi asâkir-i nusret-şi‘âr ve guzât-ı sabâ-reftâr be-her sene bî-hadd küffârı küşte-i tîğ-i demâr edip nicesi zencî-beste esîr ve zillete giriftâr dâr ü diyârını ihrâk bi’n-nâr ve emvâl ü eşyâsını târümâr etmekle her tarafdan melâ‘in-i hâk-sâra ızrâr ile bir vehicle celâdet-kârlık ederler ki, memleketleri harâb ve kendileri nâ-tuvân u bî-tâb kalıp âciz ü nâ-çâr mütâreke ve müsâlaha gözlerinde uçar idi. Lâkin ra‘ûnet-i küfr ve tekâlif-i nâ-makûle ettikleri için kelâmları makbûl olmaz idi. Tebeddül-i vüzerâ vaktine düşüp bir merd-i sâhib-vücûd ile ıslâh-ı zâtü’l-beyne müte‘allık mükâleme-i uhûd, sûret bulmadı. Bu emr-i müşkil nice müddet mümtedd olmakla hazâin ü asâkirin kıllet ü zarûretlerine bâdî ve kesret-i tekâlif ile re’âyânın za‘fına mü’eddî oldu. Nice vüzerâ-yı nâm-dâr ve dilîrân-ı kâr-güzâr şehrâh-ı şahâdete gidiğp temâdî-i hurûb ve kıtâl ile tıbâ‘-ı şüc‘âna şe’âmet ü kelâl geldi.

Velhasıl İslâm ülkesinin dört tarafını düşman gürültüsü sardı. Bu sıralarda sadrâzam olanlar hudutlara çokça asker, mühimmat ve maaş göndermekte büyük güçlükler çektiler. Bunlardan kimi kısa müddet zarfında azledildi, kimisi de telâşından mühim işleri göremez oldu. Gâh vezirler arasındaki hasetleşme gâh azle uğrama ve uygunsuz şeyleri değiştirememe sebebiyle gereği gibi bir iş görülmedi. Her ne kadar İslam askerleri her sene düşmanlardan pek çoğunu kılıçtan geçirip, memleketlerini târümar, eşya ve mallarını yağma ederek düşmana pek çok zarar verdirirler  ve düşmanlar, takatsiz kalıp mütareke ve müsaleha gözlerinde uçardıysa da kabul edilemeyecek kadar ağır olan teklifler sundukları için sulh bir türlü sağlanamazdı. Birçok vezirler değişti ise de iki taraf arasını bulacak kabiliyette bir vezir gelmedi. Muharebe devam etti. Ordunun masrafını karşılamak için toplanılan vergiler yüzünden halk perişan oldu. Nice vezirler, kumandanlar şehit düştü. Savaşların uzaması sebebiyle de birçok cesur tabiatlı askerde bile bıkkınlık ve usanç hâsıl oldu.

Karlofça Muahedesi İmzalanıyor

Na‘îmâ Efendi buradan sonra, işlerin 15 yıl böyle devam ettiğini ve nihayet Amcazade Hüseyin Paşa’nın sadarete gelerek işleri yoluna koyduğu ve bir sulh muhaedesi imzaladığını (Karlofça-1699) anlatmakta ve fazla teferruata girmeden faslı bitirmektedir. Cenab-ı Hak cümlesine rahmet eylesin. Bizleri de eslâftan ders çıkaranlardan eylesin.

*Ek: Dördüncü devre [Sadeleştirilmiş]:
  • Kanaat devridir. Bu devrin adamları bundan evvelki üç devirde gelip geçenlerin kanunlarına tâbi‘ ve onların vaz‘ ettiği menfaat şekillerine kâni‘ olup doğru yolda mâzîye uyarlar. Geçmişleri taklitten vaz geçer ve onların yollarından saparlarsa işlerin fesada uğraması mukarrerdir. Başlangıçta devletin şan ve şerefini kuranlar, sonradan gelenlerden ziyade doğru fikir ve olgun akıl sahipleridir. Onların kurdukları esasa aykırılık, devletin azametinin ihtilâline sebeptir. [diye inanılır ve yaşanır].
  • Bu devirde vükelânın kuvvetleri tam ve büyüklerin servetleri en yüksek dereceye vasıl olur. Asker, bol para alarak rahat ve müreffeh ve herkes bir muayyen mertebeye ulaşır ve muayyen işlerden el çeker. Fakat giderek mevki sahibi kimse arasında haset ve fesada, şahsî garezler yüzünden azil ve nasblar başlar, rakiplerini bertaraf edip yüksek mevkide kalmak isteyenler adalet yolundan ayrılır, rüşvet açığa vurulur, işleri çevirmekle mükellef devlet adamları mala düşkün olur, şahsî istidat ve hakikî istihkaka riayet edilmez olur. Zaten bu devirde devletin bünyesi de fesada müsaittir. Bu yüzden hakikat perdesi altında gareze müsait iddialar, hayırhahlık şeklinde görünerek tamah ve hırs uğrunda hileler alıp yürür. 
  • Müzevvirlerin ve müfsitlerin kışkırtmasiyle gözü dönmüş olan asker de terbiyesizce hareketlere başlar. Askerin bu karışıklığını bertaraf etmek için harp ile meşgul edilmeleri icap eder. Gûya düşmandan intikam almak ve memleketi genişletmek bahanesiyle kapatılması müşkül harp kapısı açılır. Eğer bu halde zafer elde edilir ve bundan sonra memleket huzura dönerse çok iyi olur ama, zaferin elde edilmesi müşkil olur ve harp uzarsa mütemadiyen masraflar artar ve asker ve rical helak olacağından devlet zayıflar. Hal böyle olunca yapılacak şey, evvelâ muharebeye son vererek, sulh zamanında memleket işlerini düzeltmektir.

**

Son olarak Ocak 2023’te kabirlerini ziyaret ettiğim Sultan IV. Mehmed Han ve oğlu Sultan II. Mustafa Han’ın türbesinden çektiğim fotoğrafla yazımı bitirmek istiyorum. Baba-oğul Eminönü, Yeni Camii Türbesinde yan yana yatıyorlar. Biri Viyana biri Zenta facialarıyla sarsıldı. Allah rahmet eylesin..

IV.Mehmed hk. tavsiye video: https://www.youtube.com/watch?v=O5hJ6gOjMhU

II.Mustafa hk. tavsiye video: https://www.youtube.com/watch?v=oYiTurmIacE


Emir Ali Demirel

Emir Ali Demirel

Elektronik Müh. Tarih-Sanat Tarihi, Kültürel Seyahatler&Fotoğrafçılık

emiralid.blogspot.com

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!