Kelâmbaz

İnsanlık Osmanlıya Hasret

Bilindiği üzere muhteşem bir tarih ve medeniyete sahibiz. Asırlar boyunca hüküm sürdüğümüz cağrafyalarda, her dinden, her dilden, her ırktan bütün insanlar huzur ve emniyet içerisinde yaşamışlardır.

Üç bin yıllık yazılı tarihin yarıdan fazlasını Türk dünya hâkimiyeti oluşturmuştur. Bu göz önüne alınacak olursa, yönetim tarihine ana hatlarıyla baktığımızda “İnsan”ı merkez alan, ayrımcılık yapmayan, adâleti gözeten bir uygulama sergilendiği görülür. “Karahanlı, Selçuklu, Osmanlı” medeniyet çizgisi insanlığın yaşadığı bir altın dönem olmuştur.

Osmanlı “kültür” ve “medeniyet” anlayışının temeline “İslam”ın değerlerini yerleştirmiştir. İşte bundan dolayı birkaç asra yakın hâkimiyet sürmüştür. Ne var ki bu, son asırlarda genç nesillere yeteri kadar anlatılmadı, yazılmadı. İşte bu yüzden aşağılık kompleksine düşüldü.Tanzimat ile başlayan bu duygu, Cumhuriyet devriyle birlikte, Avrupalılaşma gayretleri ile -taklid ve moda- manevi kıymetlerimizin yok edilmesine yol açtı. Millet asimile edildi. İnsanlığın huzurunu temin eden koskoca bir medeniyet örselendi(!)

Bugün Türkiye bütün insanlığın umududur. Osmanlı medeniyet unsurlarının yeniden ortaya çıkarılması şarttır. Bunun için, üniversiteler ve aydınlarımıza büyük bir görev düşmektedir. Bu sahada akademik mevkileri dolduran, geçmişin muhasebesini yapan, içerisinde bulunduğu problemleri bütün çıplaklığı ile ortaya koyabilen idealist insanlara ihtiyaç vardır. Zira hiç bir müessese, hiç bir ideoloji, şuursuz insanların elleri üzerinde yükselmemiştir. Şuursuz kimdir? Hiç şüphesiz, derdi ve dâvası milletinin menfaatları olmayan kimsedir. Bu mevzuu üzerinde ciddiyetle durmalıyız aksi takdirde, milli ve manevi hasletlerimiz tehlikededir.

Ey Türk Titre ve Kendine Dön!

Bilge Kağan’ın ifadesiyle “Ey Türk titre ve kendine dön”. Kültür ve medeniyetin mihenk taşını teşkil eden Osmanlı, yeniden gün yüzüne çıkarılmalı, insanlığa anlatılmalıdır. Çünkü dünyanın buna her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Gönülden uzak kalmış, unutulmaya yüz tutmuş, fakat değerinden hiç bir şey kaybetmemiş olan medeniyetimiz “tarihin derinliklerinde kaybolup gitmemeli, tozlu raflarda kamamalıdır.” Bin yıllık mazi içerisinden süzülüp gelen, bizi biz yapan ve insanların hâlâ hayranlık duyduğu medeniyet- genç nesillere hakkıyla anlatılmalıdır.

Bunu yaparken, dün olduğu gibi bugünde “tarihte liderlik rolü oynamak” biz Türk milletine lâyıktır. İlim, sanat ve fikir gelenekleri yeniden harekete geçirilmelidir. Medeniyet buhranın yaşanıldığı şu günlerde dünyanın bir medeniyet tasavvuruna ihtiyaç duyduğu aşikardır. Hem coğrafi, hem de fikri dinamikler bakımından Türkiye kavşak noktası konumundadır. Diğer taraftan medeniyet sıçramasına öncülük edebilecek tarihi birikime sahip olunduğu da düşünülürse “Pergel meteforundan hareketle, bir ayağına bizim medeniyetimizin (Osmanlı) dinamikleri muhkem bir şekilde basan, diğer ayağı ile bütün medeniyetlere açılabilecek” bir medeniyete ihtiyaç var. Ancak bizim bunu yapmamıza fırsat verilmiyor. Acaba neden?

Geçtiğimiz asırda yaşayan İngiliz Mütefekkir Joan Haslip’in, “Dünyada uyuyan bir dev var: Türkler. Bu devi uyandırmayınız. Uyanırlarsa, tarihte olduğu gibi yine medeniyetler kurarlar” sözünü iyi tahlil etmeliyiz. Şayet bu başarılabilir, genç dinamiklerimiz uyandırılabilirse, “Cihan Hakimiyeti Mefkûresi”ni yeniden canlandıra biliriz. Aksi halde bizde tarihin karanlıklarına gömülüp gidebiliriz. Nitekim küresel güçler bunun için çalışmıyor mu?

Kaynaklar:

1- Will Durant- İslam Medeniyeti: Tercüman Yayınları (1967) s.3

2- Pickthall- İslam Medeniyetinin Dinamikleri: Külliyet Yayınları (2001). s.1

3- Prof.Dr.Osman Turan- Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları: Turan Neşriyat (1969) s.68

4- Gürbüz Azak-Bütün Sırlarıyla Türkler: BKY (2008) s.9

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!