Kelâmbaz
Şimdi Medeni Olduk

Şimdi Medeni Olduk

Çok uzak değil şunun şurasında yüz sene önce tarlalarda sürünüyorduk. Ne arabamız vardı ne doğru düzgün kıyafetimiz. Dedemin babası okumayı biliyordu ama yazmayla arası pek yoktu muhtemelen. Şimdi henüz ilkokula gitmemiş çocuklarımız okuyup yazıyor. Hepimiz medeni insanlar olduk! Daha janjanlı söyleyeyim; hayat standartlarımız yükseldi. Ama artık daha mutlu, mesut değiliz. Olsun, hayat standartlarımız yükselmiş. Koca koca etiketli adamlar yalan söyleyecek değil ya…

§§§

Uyanışım geçen haftalarda oldu. Şehirlerarası bir yolculuk için sabah saat 5.30’da yola düştüm. Evin köşesini döner dönmez bir sarı dolmuş gözüme çarptı. Herhalde kalkacağı durağa gidiyordu. Sabahın 5.30’unda dolmuşa kim binerdi ki? Geçerken şöyle yan gözle bir baktım ki minibüsün içi dolmuş üstüne bir de ayakta yolcu var. Meğer ki işe yetişmek için sabah 5.30’da dolmuşta olmak zorunda olanlar varmış. Bir de bunun kalkıp hazırlanmasını hesaba katın. Teheccüdü aksatmayanların torunları seher vakti minibüsünde buluşuyor. Hepsinde dededen miras bir gaza ruhu var, yoksa kim çıkacak gidecek o soğukta işe…

Sabah 5’te kalkıp akşam 10’da yatan bir baba evladına ne verebilir? Onunla nasıl vakit geçirir? Kendine nasıl vakit ayırır?

§§§

Ben de çok farklı değilim. O gün yolda kamyon devrilmemişse bir saat gidiş bir saat geliş; iki saatim trafikte geçiyor. Trafik mefhumuna da ayıp ettim; trafik deyince akla tertip, nizam, kurallar manzumesi kısaca bir sistem gelmeli. Bizim İstanbul/Bahçeşehir gişeleri bu tanıma pek uymuyor, daha çok camışların ahırdan meraya çıkışını andırıyor. Bereket ki Darwin görmedi bu olanları. Yoksa trafikteki benzerlikten yola çıkıp camışlarla ortak atadan geldiğimize ikna edebilirdi müritlerini. Velhâsıl her gün koca bir şehir lüks evlerimizden çıkıp, lüks arabalarımızla bu kepazeliğin ortasında medeniyetin keyfini sürüyoruz.

Sahi, biz köyden şehre neden geldik? Köyde hayvan bakmak mı zordu, tarla sürmek mi? Fazladan neyimiz oldu; sinir, stresle borcunu bitirdikten sonra bizi hastaneye getiren arabamız mı, Sovyet tipi apartmanlarda kibrit kutusundan hallice evlerimiz mi? Evet, köyde tuvaletimiz dışarıdaydı, alttan biraz soğuk alıyordu ama hiç olmazsa üst kattaki komşuyu duymuyorduk.

Akşam Starbucks’ta kahve yudumlarken oturup medeniyet, aydınlanma, modernizm dahası insanlık edebiyatı icra ediliyor. Bizim Aile’deki Yaşar Usta’nın dediği gibi; ne insanlığı beyim, sana iki çift lafım var diye giriveresi geliyor insanın lafa. Yahu senin o keyif kahven için Yemen’de karın tokluğuna kahve toplayan kaç garibanın beli kambur bağladı acaba? Senin aydınlığın kaç kişinin hayatını karartıyor önce onu anlat.

Alman gençlerini eylem yaparken görmüştüm, haftada otuz saatten fazla çalışmak istemiyorlarmış. Almanya’da haftalık azami çalışma süresi 38 saat, bizde ise 45 saat. Alman’ın 38 saati ile bizim 45 saat bir mi? Çalışma saatlerimiz içerisinde tartışma, kavga ve gürültü olmazsa zaten çalıştığımızdan bir şey anlamıyoruz. Einstein izafiyet teorisini misallendirirken, elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir, güzel bir kızla bir saat kadar zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir, izafiyet budur demiş. Ah be Einstein, ne kadar küçük düşünmüşsün, Aytmatov’un tabiriyle bizim öyle günlerimiz var ki asra bedel.

§§§

Atalar sözü baş üstüne ama “borç yiğidin kamçısıdır” sanki sermaye propagandistlerinin mahsulü. Borç gerçekten kamçılıyor, alacaklının elinde gece gündüz hırpalıyor borç alanı. Kamçı deyip geçmeyin, çok maksatlı İsviçre çakısı gibi; sınıf atlamaya yarıyor, iş büyütmeye yarıyor, daha lüks yaşamaya yarıyor daha neler neler. Sıkıntı ise “gibi”sinde, çakı Çin malı, vaat çok ama hep elinizde kalıyor. Bir de sürprizi var, bu kamçıya alışıp da kurtulabilene aşk olsun, bağımlılık yapıyor. Daha bırakabilen görülmedi.

Her şey de menfi değil tabi.

Geçen haberlerde çıktı, adam başarmış. Çok çalışmış, zinciri kırmış. Artık istediği zaman işine gidip istediği zaman çiftliğinde vakit geçiriyormuş. Tabi ya, şirin babanın dediği gibi; iyi bir çocuk olursan sen de şirinleri görebilirsin.

Bitirirken “Birleşin dünya işçileri, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok” diyeceğimi bekliyorsunuz herhalde. Hayır, Marx artı değer tantanalarıyla milleti oyaladı durdu. O sadece maddi düşünebildi. Oysa işgal edilen zihnimizdi. İğfal edilmiş şuura hitap etmek ise beyhude. Ancak dua edilir.

§§§

Distopik bir film senaryosu bu, Matrix mi dersiniz, 1984 mü bilemem. Beyinler yıkanmış, şuurlar bembeyaz, bu çamaşır suyu bir başka. Sorgulamak yok, daha çok çalış, daha çok kazan. Sonra? Sonrası yok, düşünme. Düşünürsen uyanırsın, uyanırsan rahatın bozulur. Hem sonra başkalarını da rahatsız edersin, toplum sağlığını korumak mühim.


Yazarın benzer bir başka yazısı için: Kapitalizmle İmtihanımız

Bünyamin Ekmen

Bünyamin Ekmen

Makina mühendisi, müteşebbis. Kelambaz mecrasının imtiyaz sahibi.

Okumayı ve paylaşmayı sever. Burada olmaktan dolayı çok mutlu.

1 comment

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • “Düşünürsen uyanırsın, uyanırsan rahatın bozulur. Hem sonra başkalarını da rahatsız edersin”
    Şu cümlenizin psikolojisi insanlarda oluyor, rahatsızlıktan kaçıyor, bende zamanında kaçmışımdır ama şimdi gözlemliyorum uyanmaktan korkuyor insanlar, çalışıp kazanmak sürekli işe gitmek yoğunluk; kaçtığı yer yorgunluk.

Bizi Takip Et!