Kelâmbaz

Mikrop Teorisyeni Bir Sufi: Akşemseddin

Netflix’de yayınlanan Rise of Empires: Ottoman’da İstanbul’un fethi ve Fatih Sultan Mehmed’in hayatı işlenmişti. Dizide bazı karakterlerin hiç yokmuşçasına gösterilmeyişi en büyük eksikliklerindendi. Bunlardan biri de Hoca Akşemseddin Hazretleri’dir. 

Bir sahne bile olsa gösterilmesi beklenirdi. Zira fetih esnasında o da ordudaydı. Padişahı ve askerleri en çok teşvik edenlerin başında geliyordu. Sultan onu manevi rehber edinmişti. Kaynaklar savaşın durma noktasında ondan alınan haberle tekrar saldırı emri vererek surlara girildiğini rivayet eder. Ancak dizide bu ve benzeri pek çok yer Mara Hatunla doldurulmuştu. Peki kimdi bu Hoca Akşemseddin? 

Akşemseddin hazretleri halk arasında daha çok evliyalık vasfıyla bilinir. Bolu Göynük’teki türbesi sevenleri tarafından sıkça ziyaret edilmektedir. Ancak bir mutasavvıf olduğu gibi aynı zamanda bir müderris, tıp alimi ve şairdir.

Asıl adı Şemseddin Muhammed, olup 1390’da Şam’da doğmuştur. Baba tarafından soyu Ebubekir Sıddık radıyallahü anh’a dayanır. Yedi yaşında babası ile birlikte Amasya’ya geldi. İlk eğitimini ailesinden gördü. Çocuk yaşta Kuran-ı Kerim’i ezberledi.

Dini ilimlerin yanı sıra tıp tahsili de almıştı. Müderris olarak Osmancık’a tayin edildi. Bu zahiri ilim tedrisatı onu tatmin etmeyecek, manevi bir arayış içine girecektir. Böylece devrin meşhurlarından Hacı Bayram Veli’ye bağlandı. Onun baş talebelerinden olarak halifesi oldu. Hocasının işaretiyle önce Ankara Beypazarı sonra Bolu Göynük’e yerleşerek tekke faaliyetleri yürüttü.

Akşemseddin denilmesi sıkı bir tekke terbiyesi sonrasında yüzünün, saç ve sakallarının beyazlaması ve yine beyaz kıyafetler giymesi sebebiyledir. “Akşeyh” de denilmiştir. Esasen kaynaklarda seyrek sakallı olduğu, bundan dolayı Hacı Bayram Veli hazretlerinin ona “bizim köse” diye hitap ettiği bildirilir.

İstanbul Fatihiyle Tanışma!

Şunu bilmek gerekir ki klasik dönem İslam alimleri çok yönlü bir terbiye ve tahsilden geçerler. Dini ilimlerde hepsi belli bir standardın üstünde tahsil görerek diploma alır. Tasavvufi terbiye için de bu geçerlidir. Halife olmanın teamülü de icazet almaktır. Sonra devrin ihtiyaçları ve kendi ilgileri istikametinde bir veya bir kaç sahaya mesailerini teksif ederler.

Akşemseddin Hazretleri Göynük’te tekke faaliyetlerinin yanında tıp ve eczacılık alanında da çalışmalarıyla meşgul olmuştu. Hem hocası Hacı Bayram’ın Sultan Murad’la münasebetleri hem de tıp bilgisi vasıtasıyla Edirne sarayını ziyaret edecektir.

İlk ziyaretinde 2. Murad’ın kazaskerlerinden Süleyman Paşa’yı tedavi etti. Saray doktorlarının tahmin edemediği şekilde onu iyileştirdi. Sonraki ziyaretinde Sultan Mehmed’in kızını iyileştirecektir.

Sultan Mehmed’le tanışmaları da böyle başlar. [Zannedildiği gibi Fatihin çocukluğunda değil] Bu tanışma sonrasında Edirne’de İstanbul’un fetih hazırlıklarına tam destek verdi. Sultan’ı vazgeçirmeye çalışanlara karşı “… Evvela Konstantiniyye’yi Sultan Mehmed Han fetheyler” diyordu.

Savaşın son günlerinde fethin gecikmesinin getirdiği stresten dolayı, padişah oldukça telaşlanmıştı. Bu yüzden manevi desteğini istediği Akşemseddin hazretlerine sık sık haber gönderiyor ve fethin ne zaman gerçekleşeceğini öğrenmek istiyordu.

Sonunda veziri Ahmed Paşa’yı gönderdi. “Şeyhe sor. Kaleyi fethetme düşmana zafer kazanma ümidi var mıdır?” dedi. Şu cevap geldi: “Bu kadar ümmet-i Muhhammed’den müslüman ve gazi toplanır, bir kafir kalesine yönelirse, kale inşallah feth olur.

29 Mayıs sabahı denilen yapılmış ve surlara girilmişti. Fetihten sonra Akşemseddin hazretlerine kiliseden çevrilen Zeyrek Camii tahsis edildi. Burada dersler vermeye başladı. Camiinin kitabesinde de ismi yazar. Bölge bugün “Akşemseddin mahallesi” olarak ismini yaşatmaya devam etmektedir. 

“Benim zamanımda yaşadığına sevinirim”

Peygamber efendimizi Medine’de misafir eden, aynı zamanda akrabası ve ashabın meşhurlarından Ebu Eyyüp El-Ensari’nin kayıp mezarını da Akşemseddin hazretleri bulmuştu. Tespit ettiği yer kazıldığında ismin yazıldığı bir taş levha çıktı. Hatta işaretleyip kazılmasını söylediği yeri, ustalar kaydırdığında, tekrar aynı yeri işaretlemişti. Nitekim kabr-i şerif bulundu. Buraya Fatih Sultan Mehmed tarafından büyük bir külliye yaptırıldı.

Sultan Fatih’in Hoca Akşemseddin’e olan sevgisi onu heyecanlandırırdı. Bir gün Mahmud Paşa’ya “Lala, Akşemseddin’e hürmetim sonsuzdur. Yanında heyecandan benim ellerim titrer. Diğer şeyhler yanıma gelince, heyecandan onların elleri titrer. “ demişti.

Fetihle birlikte padişahın çocuk gibi sevindiği görülünce Sultan’ın bu hal için “Bu ferah ki bende görürsünüz yalnız bu kalenin fethinden değildir. Akşemseddin gibi bir azizin, benim zamanımda olduğuna sevinirim.” dediği rivayet edilir.

Fatih Sultan Mehmed onu tanıdıktan sonra sık sık davet etmiş ve desteklerini almıştı. Hem fetih esnasında hem de sonrasında aralarında mühim diyaloglar geçmişti. Ancak çadırına kendisine mürid olmak için gittiğinde genç hükümdarın bu isteğini reddetti. Birkaç defa ısrar edince sebebini de şöyle açıkladı:

“Sultanım! Tasavvuf’da bir lezzet vardır. Eğer girerseniz saltanatın gözünüzde bir değeri kalmaz. Ondan aldığınız lezzet sebebiyle devletin ve milletin işlerini ihmal edersiniz. Böylece adalet kalkar. Sizin ülkede adaleti ve güveni sağlamanız tarikata girmenizden daha önemlidir. Bu işler ehliyetsiz ellere düşerse Allah’ın emrine karşı gelmiş olursunuz. Çünkü O, işleri ehline vermeyi emrediyor. Sizin yeryüzünde adaleti sağlamanız, tarikata girmenizden daha önemlidir. Tarikata girmekten gaye de adaletin sağlanmasıdır. “

İstanbul’un fethi ve Fatih Sultan Mehmed’le alakalı başkaca pek çok rivayetler nakledilir. Zeyrek Camii’nde müderrisliği bir müddet yaptıktan sonra Göynük’e dönerek burada vefat etti. 

Eserleri ve Mikrop Teorisi

Hoca Akşemseddin hazretlerinin eserleri de başvuru kaynağı olmuştur. Arapça ve Türkçe kitapları tasavvuf ve tıbba dairdi.

Kitaplarında; tasavvufun tarifi, maksadı, makamları ve şartlarını anlatır. Kavramlarını açıklar ve İbnül Arabi gibi bazı sufilerin yanlış anlaşılan sözlerinin izahını yapar. Bu eserlerle alakalı tez çalışmaları da yapılmıştır. Evliyalık hakkında şunları söyler:

“Velî, insanlardan gelen sıkıntılara katlanıp tahammül gösteren kimsedir. Sıkıntıları göğüsler, belalar yüzünden şikayetçi olmaz ve adâvet beslemez. Düşmanlık tavrı takınmaz. O, toprak gibidir. Toprağa her türlü kötü şeyler atılır. Fakat topraktan hep güzel şeyler biter.”

Tıp ve eczacılığa dair iki eseri, Maddet’ül-Hayât ve Kitab-ı Tıbb’dır. Bütün hastalıkların bitki ve hayvanlarda olduğu gibi, gözle görünmeyen tohumları olduğunu ileri sürmüş, yani henüz mikroskobun bulunmadığı bir zamanda mikrop fikrini ima etmiştir. 

Maddet’ül Hayat kitabında Büyük hastalıkların çeşitlerine göre tohumları ve kökü vardır. Ot tohumu gibi, ot kökü gibi. Zira babadan, anadan irsiyet yolu ile geçen hastalıklardan bazısı, sar’a, nikris ve cüzzam gibi olanlar, bazen hastalık görüldükten yedi sene sonra tekrar çıkar. Yiyecek ve içeceklerden hasıl olan hastalıkların tohumu çabuk çıkar ve büyür der.

Aynı dönemde Avrupa’da hastalıklar ilahi bir ceza olarak görülüyor ve tedavi uygulanmıyordu. Hoca Akşemseddin’den 100 yıl sonra Avrupa’da ilk defa Fracastoro, De Contagione et Contagione Morbis adlı eserinde, bulaşıcı hastalıkların ‘seminalar‘ vasıtasıyla fertten ferde, hayvandan hayvana, bitki ve hayvandan insana geçtiğini yazdı. Burada bile bu tip pandemik (bulaşıcı) hastalıkların ilahi bir ceza olduğunu söylüyordu.

Bunlar tıp tarihindeki tecrübeye dayalı tespitlerdir. Müşahede (gözlem) yoluyla mikro organizmaların keşfi, mikroskobun yapılışına, 19.yüzyıla kadar bekleyecektir.

Maddetü’l Hayat sadece hastalıkları değil botanik, eczacılık bakımından da önemli bir kaynaktır. Kitapta otuz bölüm halindeki hastalıklara iyi gelen, adeta mucizevi bir ilacın terkibini yapmıştır.

Ayrıca ilaç yapımında kullanılacak bir takım maddelerin suyunu, özünü ve yağını çıkarmayı anlatır. Su çıkarma, yağ çıkarma ve damıtma metotları anlatıldıktan sonra bunların hangi hastalıklarda ne şekilde kullanılırsa fayda verebileceğinden kısa kısa bahseder.

Bunlardan başka şifalı taşlar, panzehirler, bedene faydalı kumaş cinsleri, Lut kavmi ve helaki, yaygın sağlık sorunlarına verilen pratik çözümler, mevsimlere göre dikkat edilecek hususları anlatmaktadır.

“Çıplak geldik çıplak gideriz”

Hayatı gerek İstanbul’un fethi ve Fatih Sultan Mehmed’le olan münasebetleri gerekse tıp tarihi ve İslam tasavvufundaki yeri dolayısıyla dikkate değer meşhur şahsiyetlerdendir. Hoca Akşemseddin’in pek çok sözü bugün için de bizlere ibret verir.

Vefatından önce en büyük oğlunu yerine halife tayin edecekti. Bunun dışında 4 halifesi daha vardı. Bayrami tarikatının Akşemseddin hazretleri tarafından yürütülen koluna ismine nispetle Şemsiyye denildi.

1459 senesinde vefatından önce bütün mallarını, tekkesine gelenlerin hizmetine harcamış, geriye yok denecek kadar az eşya bırakmıştı. 7 erkek evladına “Çıplak geldik, çıplak gideriz. Bir alemden diğer aleme gidiyoruz, ikisi arasında ele geçen nedir ki?” diyerek vefat etti.

Aynı zamanda bir şair olan Hoca Akşemseddin bir şiirinde şöyle der:

Şems firakı ağusın nûş eyle vasl-ı yar içün

Har cevrini çeker şol gül-i handan isteyen

(Ey Şems, sevgiliye kavuşmak için ayrılık (ölüm) zehrini iç; çünkü açılmış gül isteyen diken eziyetine katlanır.)

Not: Bu yazı DailySabah’ta yayınlanan “Akshamsaddin: Sufi germ theorist, beloved mentor of Ottoman Sultan Mehmed the Conqueror” yazısının Türkçesidir.

İstifade edilen kaynaklar:

  • Akşemseddin Mehmed b. Hamza, Prof. Dr. Şerafeddin Gölcük
  • Akşemseddin Mehmed Bin Hamza’nın Hayatı, Risaletü’n-Nuriyye Ve Makâmâtü’l Evliya Adlı Eserlerinin İçeriğinin İncelenmesi, Muhammed Ali Yıldız, Basılmamış YL Tezi. Ankara 2008
  • Akşemseddin, İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi Yayınları.
  • Akşemseddin Türbesi, Semavi Eyice, DİA Maddesi,
  • Akşemseddin, Orhan F.Köprülü-Mustafa Uzun, DİA Maddesi
  • Akşemseddin’in Dini Tasavvufi Şiirleri, Prof. Dr.Kemal Erarslan
  • Akşemseddin’in Tasavvuf ve Devlet Anlayışı, M.Necmettin Bardakçı, S.Demirel Üni.İlahiyat Dergisi, Sayı: 4, 1997.
  • Maddet’ül Hayat(Metin İnceleme Dizin), Ekin Aktürk, Basılmamış YL Tezi, Çanakkale 2012.
  • Mikrop Kuramı ve Akşemseddin, Yavuz Unat, Bilim ve Ütopya, Sayı: 295, Ocak 2019

Ali Tüfekçi

Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Sosyal ilimlere; tarih, sosyoloji, psikoloji ve İslami ilimlere meraklı.
DailySabah Culture&Arts yazarı. Kelambaz editörü.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!