Göğsümü sıkıyor bir demir mengene, Yırtınıyor kalbim sessiz ve sedasız. O sesler geliyor rıhtımlardan gene, Tanıdık gemiler kalkıyor vedasız. Havada çığlıklar, damla damla yaşlar; Yılların bedeli, bu anın kasveti...
Diner de bir gün bu kavi fırtına; Şenlenir barkımız, evimiz bizim. Uyulur da hakkın o beş şartına, Kalkar kanlı canlı devimiz bizim. Karanlığı kovar, doğar da güneş; Kırılır pranga, kükrer cefakeş; Görürler nasılmış...
Bir ben var derûnumda; benimle doğan ikiz. Göğüsümde kurmuş otağ; omuzlarım kışlası. Her an “Kalk” diyen bakış; ufkumdan eder dikiz. Gönlüm baharda kışlak, Kafatasım yaylası. “Adım”...
Çarpışından aşikâr; dil sînede bîkarar. Süslü sırçası sözler; bir saraydır sessizlik. “Ben ve benlik” cenginde; dil çenede bîkarar. Konuşma süslü libas, söz giyer mi sessizlik! Yüksekten uçma duman! Şu sönen mumdan utan...