Kelâmbaz

Atomların İllüzyonu

1999 yılında çekilen Matrix serisinin ilk filmi, gerek gözlükleriyle, gerek karakterleriyle, gerekse de verdiği mesajlarla, uzun zaman gündemde kalmayı başarmıştı. Filmde dijital makinalar dünyaya hakim olmuşlar ve insan vücudundan enerji üretmenin bir yolunu bulmuşlardı. İnsanları doğumundan ölümüne kadar bir makinanın içerisinde(buna sûnî plasenta da diyebiliriz) tutup bu durumdan uyanmamaları için de beyin sinyalleri ile bir tür sanal gerçeklik, rüya içinde yaşamalarını sağlamışlardı. Filmin baş karakteri olan Neo aldığı bazı uyarılar sayesinde bir şeylerin ters gittiğini ve beynine verilen sinyaller yüzünden gerçeğin, içinde yaşadığı dünyanın, algıladığından farklı olduğunu öğreniyordu.

Peki acaba Matrix filmindeki gibi olmasa da, içinde yaşadığımız dünya’nın, hayatın, çevremizde görüp dokunduğumuz maddelerin algılanmasında, beynimiz bizi yanıltıyor olabilir mi? Yani  çevremizdeki her şeyi meydana getiren atomlar, beynimize adeta bir illüzyon yapıyor olabilirler mi? Acaba beynimiz, içi aslında boşluk olan atomları ve dolayısıyla maddeleri, tüm dünyayı dolu olarak mı algılıyor? Kısacası etrafımızda hissettiğimiz nesnelerin tabiatını, gerçekte olduğundan çok farklı bir şekilde mi telakki ediyoruz?  Tüm bu soruların cevaplarını bilimin ışığında değerlendirmemiz  mümkün. Bakalım bilim bu konuda bizlere neler söylüyor:

Evet, bugünkü modern bilimin geldiği noktada, tüm maddelerin atomlardan meydana geldiğini biliyoruz. Yani biz de dahil her madde, birer atom yığınından ibaret. Atomlar, çok ama çok küçük oldukları halde, (ki ortalama bir atom metrenin 10 milyarda biri kadardır) milyarlarcası birleştiğinde ancak bildiğimiz/gördüğümüz maddeleri oluşturabilirler.

Peki atomlar neye benzer? Atomlar nasıldır? Atomun içinde ne var? Bir de bunlara bakalım: Atomlar, küre biçimli olup, elektron, proton ve nötron adı verilen son derece küçük parçacıklardan ve bunların arasında bulunan büyük bir boşluktan meydana geliyorlar.  Proton ve nötron adı verilen parçacıklar atomun merkezinde (çekirdeğinde) bulunuyor, elektron adı verilen parçacıklar ise çekirdeğin etrafındaki yörünge adı verilen güzergahlarda son derece hızlı bir şekilde dönüyorlar. Evet, atomların neredeyse tamamı (yaklaşık %99’u) boşluk… Dolayısıyla tüm maddelerin yani her şeyin yapısı da böyle boşluktan meydana geliyor. Yani bunlar şu manaya geliyor: görüp dokunduğumuz gerçekliğine sımsıkı bağlandığımız maddelerin ,etrafımızı kuşatan eşyaların hasılı Dünyamızın % 99 u boşluktur. Ancak beynimiz gelen harici sinyallere bakarak bunların tümünü dolu telakki ediyor.

Bunu bir misalle izah edelim: elimize bir ip alıp ucuna küçük bir taş bağlayarak döndürdüğümüzde bu esnada karşıdan bize bakan bir kişi, elimizde ip ve taş değil bunların dönmesiyle meydana gelen bir daire görecektir. Tek bir nokta ve boşluk yerine bir daire var zanneder. Aslında daire yoktur ancak gözümüze ve beynimize var gibi görünmektedir.

İşte bu örnek maddelerin yapısındaki atomlarla ilgili günümüzde bilimin geldiği noktayı çok güzel açıklamaktadır. Yani  etrafımızda gördüğümüz tüm maddeler, aslında %99 u boşluktan ibaret olan atomlardan meydana geliyor. Gözümüz, dokunma hissimiz ve beynimiz elektrik sinyalleri ile çalıştığı için bu gerçeği algılamamıza engel olacak şekilde maddeleri bize içi dolu gibi göstermektedir. Bu enteresan bilgilere bilim son yüz yılda(1900’lerden beri) yapılan tecrübelerle ulaşmıştır. Bu deneylerin neticesinde elde edilen bilgilerle,  bilim dünyasında bir kuantum fiziği inkılabı yaşanmış ve adeta bilim baştan yazılmıştır.

Özetleyecek olursak: elektronlar, atom çekirdekleri(proton ve nötronların) etrâfındaki küçücük yollarında, bir sâniyede, milyarlarca defa dönmektedir. Atom çekirdeğinin çapı, en küçük elektron yörüngesinden yüzbin defa küçük olduğundan, atomların içi boşdur. Bir nokta sâniyede en az yirmi devr yapınca, hayâlimizde dâire gibi görünür. Elektronlar çok hızlı döndüğü için, atomların içi dolu sanılıyor. Boşluk olduğu hâlde, maddelerin hayâlimizde dolu sanıldığını ilk olarak yazan, 1900’lerden 300 sene evvel yaşamış, çok büyük bir islam alimi olan  İmâm-ı Rabbânî hazretleridir. Onun, Mektûbat isimli eserinin 3. cildi 68. mektubunda yazdığı ve Nokta-i cevvale ismini verdiği yukarıda geçen ipe bağlı taş örneği, günümüzde deneylerle ispatlanmış ve atomların dolayısıyla maddelerin içinin dolu olmadığı, beynimizin bunları dolu zannettiği bilimsel olarak anlaşılmıştır.

Avatar

Mehmet Çelebioğlu

Fen Bilimleri Öğretmeni / ÇARPANGA adlı zeka oyununun kâşiflerinden /

3 comments

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • keşke biraz daha araştırsaydın.rabbaniden 800 sene önce yaşayan cabir atomdan bahsettiğine göre rabbaniye gelene kadar atom üzerinde ne eserler verilmiştir. imamı rabbani gibi tasavvuf ileri gelenleri bilgi olarak imam hatip orta 3 seviyesinde bilgiye sahipler. sadece yaşlarının büyüklüğü ve çevrelerinde duydukları gördükleri şeylerle birlikte bilgiyi değerlendirme ve sunma melekeleri yüksek o kadar.

    • Yazıyı dikkatli okumadığınız ya da doğru anlamadığınız anlaşılıyor. Yazıda geçen ibare şu şekilde;
      “Elektronlar çok hızlı döndüğü için, atomların içi dolu sanılıyor. Boşluk olduğu hâlde, maddelerin hayâlimizde dolu sanıldığını ilk olarak yazan, 1900’lerden 300 sene evvel yaşamış, çok büyük bir islam alimi olan İmâm-ı Rabbânî hazretleridir.”

      Cabir bin Hayyan atomdan el cüz i la yetecezza diyerek bahsetmiş ve atomun içindeki büyük enerjiyi anlatmıştır. İmam-ı Rabbani Hazretleri ise atomun büyük kısmının boş olduğunu, bir taşa bağlı olan ip çok hızlı döndürüldüğünde(tıpkı pervaneli uçakların pervanelerinin dönerken bir bütün daire gibi gözükmesi gibi)bir bütün gibi gözüktüğünü misal vererek anlatmaktadır. Batı ise bu gerçeğe ancak 1900’lü yılların başında kuantum fiziği hususunda yapılan çalışmalarla ulaşabilmiştir.

      Cümlenin içerisinde atom geçiyor diye Cabir bin Hayyan atomdan 800 sene önce bahsetmiştir demeniz, sırf dini bir taassup nedeniyle İmam-ı Rabbani hazretlerinin ismini görüp, bunlar ortaokul bilgisi seviyesindedir diyerek karalamaya çalışmanız, cehaletinizi ve taassubunuzu göstermektedir.

  • Merhaba. Yazımız, Cabir bin Hayyan hazretleri gibi hem din hem fen sahasında zirve bir insanın çalışmalarına gölge düşürmek veya görmezden gelmek bir yana, böyle islam alimlerinin üstünlüklerini anlatmaktadır.
    Cabir bin Hayyan hazretleri modern kimya biliminin kurucusu sayılır. Çalışmaları, bırakın makaleleri kitaplara sığmayacak kadar çok. Basılmış 11 ve basılmamış 28 kitabı var,isimlerini isterseniz yazabilirim. Ama kısaca yazdıklarından bir kaç şey nakledelim. Deney(tecrübe) yapmakla ilgili şunları söyler:”Fen ilimlerinde tecrübe esastır. İyi ve gerçek deney yapan mütehassıs ve üstad olur. Yapmayan ise olamaz. Bütün fen ilimleri için de böyledir. Deney yapmayan alim neticeye ulaşamaz.” Ayrıca atomla ilgili ancak asırlar sonra anlaşılabilecek şu sözleri söylemiştir:”Maddenin en küçük parçası olan elcüz’ü la yetecezzada(atomda) yoğun bir enerji vardır. Yunan bilgilerinin dediği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom da parçalanabilir. Parçalanınca öyle bir güç meydana gelir ki,bir anda Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu Allahü tealanın kudret nişanıdır.” Bu sözlerden asırlar sonra yapılan atom bombası atıldığı şehirleri yerle bir etti.
    Şimdi gelelim İmam-ı Rabbani hazretleri gibi tasavvuf alimlerinin bunları bilmeyeceği mevzusuna. Öncelikle şunu söyleyelim Cabir bin Hayyan hazretleri tebe-i tabiinden olup, bunun hocası Peygamber Efendimizin torunu ,tasavvuf ilimlerinin mütehassısı ve kaynağı Cafer-i Sadık hazretleridir. Muteber kitaplarda deniyor ki: “Cafer-i Sadık hazretlerinin tasavvufta varisi oğlu Musa Kazım,fıkıhta varisi İmam-ı Azam olduğu gibi,fen ilimlerinde ve bilhassa kimya ilminde varisi Cabir bin Hayyan oldu.” Burdan da anlaşılacağı üzere tarikatte silsilesi Cafer-i Sadık hazretlerinden gelen İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatların ilimleri, sadece tasavvuf bilgilerinde değil,kimya fizik ve biyoloji gibi fen ilimlerinde de deryalar kadar büyüktür.
    Sizin “Cabir’den sonra atomla ilgili daha ne eserler yazılmıştır” diye bahsettiğiniz bu mevzuda yazılmış eserler varsa bizimle paylaşırsanız sevinirim.Sizin şimdi ortaokullarda anlatılıyor diye küçümsediğiniz atomun %99 unun boş olduğunu 1911 de Rutherfort bulana kadar göbeği çatlamıştı. O yıllarda bilim dünyası için çığır açıcı bu buluşu, İmam-ı Rabbani hazretlerinin o tarihten 300 yıl önce kitabında yazması,o büyük zatın tasavvufun yanında fen ilimlerinde de otorite olduğunu gösteriyor.

Bizi Takip Et!