Kelâmbaz
Sosyal Şizofreni ve Marjinallik

Sosyal Şizofreni ve Marjinallik

Görünüşler ve gösterişler tarihte gerçeklerden daha fazla bir rol oynamıştır. Gerçekte olmayan gerçeğe üstün gelmiştir.”  Gustave Le Bon

Adolf Hitler konuşmalarında ve yazılarında Alman ırkının üstünlüğü ile ilgili inançlarını anlatıyordu. Alman ırkının bir gün dünyayı ele geçirebilmesi için saf kalması gerektiğini dile getiriyordu. Bunun için Yahudi ve çingeneleri vahşice katledilmesi, engellilerin ve hastaların çocuk sahibi olmasının yasaklanması gibi politikalar uyguladı. Bütün bunların sonunda ari Alman ırkı dünyaya hakim olacaktı. İşin garibi Alman toplumunun %35 gibi ciddi bir kesimi bu fikirleri destekleyip oy verdi. Bir kişi hasta olup gerçekliğini kaybedebilir ama bir cemiyet, milyonlardan oluşan bir kitle, gerçeğin kendisinden bu kadar uzaklaşabilir mi?

Reaksiyoner insanlar

Şizofreni kişinin gerçekliğini kaybetmesi olarak ifade edilebilir. Eğer bir cemiyet gerçekliğini kaybetme yoluna girmişse burada sosyal şizofreniden bahsedebiliriz. Sosyal şizofreniye yakalanmış cemiyetlerde bazı ortak özellikler göze çarpar. Bu özelliklerden birisi de bu kişilerin reaksiyoner bir yapıya sahip olmalarıdır.

Her cemiyette ciddi nisbette reaksiyoner, reaktif insanlar bulunur. Reaktif insanlar hadiselerin kendileri dışında gerçekleştiğini ve başlarına gelenler konusunda kendi kontrollerinin ve sorumluluklarının olmadığını düşünürler. Bu kişiler umumiyetle içinde bulunduğu durumdan memnun olmaz ve bunu değiştirme ihtiyacı içerisindedirler. Her şeyin sorumluluğunu kendilerinde değil dışarıda aradıkları için değişimin de dışarıdan başlaması gerektiğine inanırlar. Sosyalist, faşist hareketlerden tutun tekfirci, isyancı dini hareketlere kadar birçok marjinal kitle hareketinin takipçileri çoğunlukla bu kişilerden oluşur.

Bu tarz insanlar hadiseleri gerçekliğiyle ele almakta güçlük çekerler. Fikirleri ve davranışları ya siyah veya beyazdır. Aradaki gri tonları kabul etmezler. Sevdiği futbolcuyu, siyasetçiyi, ülkesini kurtardığına inandığı kahramanı adeta putlaştırırlar. Kendi kahramanının karşısına çıkan veya eleştiren ise kesinlikle haindir. Böyle bir kimseye iftira ve hakaret etmekten, ona zarar vermekten çekinmezler. Bu psikolojideki kimseler, tarihi gerçekleri de objektif bir şekilde ele alamazlar, tamamen taraflıdırlar.

Romantizmin çekiciliği

Romantizm duyguları ve sezgileri yücelten bir fikir ekolünün adıdır. İnsanın karar alma mekanizmasında akıldan ziyade duyguların önde olması gerektiğini savunur. Halbuki duygularının esiri olan insanlar akıldan ve dolayısıyla gerçeklikten uzaklaşır. Bunu bilen sosyal mühendisler, cemiyeti dönüştürmek için insanların akıllarına değil duygularına hitap ederler. İnsanlar sürekli şekilde akıllarıyla değil duygularıyla yaşamaya özendirilir. Gereksiz duygusallık yüceltilir, teşvik edilir. Buradan sonrası kolaydır, insanların “gerçekleri” nasıl olsun isteniyorsa duyguları yönlendirilerek o gerçekler empoze edilir. Bu da kitlelerin gerçeklikten uzaklaşmasına sebep olur.

Yüz milyonların ölümüne neden olan faşizm ve sosyalizm ideolojileri büyük kitleleri peşinden sürüklemeyi romantik propaganda marifetiyle başarmıştır. Geçmişten acıklı hatıralar veya kahramanlık hikayeleriyle süslenmiş propaganda afişleri, ideolojiyi ve lideri yücelten heyecanlı sloganlar… İdelojilerin ilmi eserlerini okuyan, başka fikirlerle kritik eden, sorgulayan ve hüküm verenler her zaman azınlıktadır.

Bugün YouTube’da en çok dinlenen milli marşların, insanı coşkuya getiren Alman, Sovyet marşları olduğuna şaşırmamak gerekir. Keza İtalyanların meşhur Ciao Bella (Çav Bella), Sovyetlerin Katyusha gibi savaş türküleri de kalabalıkların heyecanını zinde tutmaya yaramışlardır. Bir savaş halinde böyle şeyler elbette faydalıdır. Ancak savaşın olmadığı zamanlarda, sanki varmış gibi insanları kutuplaştırmak, sokaklara sürüklemek, her daim hain, ajan aramak; işte bu marjinalliktir.

Hülasa, kitleler heyecanlı nutuklarla, coşkulu marşlarla, acıklı hikayelerle tava getirilir. Duygusallığın pençesine düşmüş bu insanlar artık aklını kullanmaz veya kullanamaz hale gelir. Bu merhaleden sonra fikirler değil sloganlar önem kazanır. Düşünen insanlar ayıplanır. Dahası farklı düşünceler ihanet muamelesi görmeye başlar. İnsanlar tamamen gerçekten kopmuş bir hale getirilir.

Kendini şimdide değil geçmişte veya gelecekte bulma

“Şimdi”de yaşamak gerçeğin ta kendisiyle yüzleşmektir. Halbuki gerçekle alakasını kesmiş insan veya toplumlar özellikle “şimdi”den uzak durmaya çalışırlar. Onlar için hayat ya geçmişte ya gelecektedir. “Şimdi” ise ancak kaçılması ve değiştirilmesi gerekendir. Sovyetler Birliği’nde sosyalist dünya cenneti hikayeleri anlatılırken, faşist Almanya’da ari Alman ırkının geleceği ve 1.Cihan harbi mağlubiyeti sonrası Versay’da maruz kaldıkları aşağılamalar anlatılır.

Tarih okumak ve bundan ders çıkarmak, gelecek projeksiyonlarında bulunmak elbette ki yapılması gereken şeylerdir. İnsanı gerçeklikten uzaklaştıran ise geçmişin ve geleceğin içinde kaybolmak, şimdiyi unutup sanki o günlerde yaşıyormuş gibi davranmaktır.

Büyük nimet; akıl

İslamiyete göre bir insan için en büyük nimet iman sahibi olmaktır. İman ise akıllı olana farzdır. Bir deli, iman etmek nimetine kavuşamaz. Akıl böylesine büyük bir nimettir. Günümüzde herkes kendisinin en akıllı olduğunu iddia ediyor. Bir irfan sahibinin şu sözleri dikkat çekici: İnsanlar ellerini açıyorlar, dua ediyorlar; dünyevi veya uhrevi birçok şey istiyorlar. Ama bugüne kadar hiç ‘Ya rabbi aklımı arttır, ya rabbi bana akıl ver’ diyeni duymadım. Bunu teyit eden bir başka söz; ‘Akıllar pazara çıkmış, herkes yine kendi aklını almış.’ Gerçekten akıllı olan insan ise, her an yanılabileceğini, tetikte olması gerektiğini bilir.

Hem ulaşım hem irtibat vasıtalarının gelişmesiyle bir şekilde daha çok insanla, fikirle, duyguyla temas etmek zorunda kalıyoruz. Kimi zaman sistematik, kimi zaman da farkında olmadan bize tesir ediyorlar. Fikirlerimizi, aldığımız kararları, çeşitli konulara dair düşüncelerimizi sürekli sorgulayalım. Bir takım insanlar sürekli şekilde bizi gerçeklikten uzaklaştırmaya ve kendi gerçekliklerini bize empoze etmeye çalışıyor. Bilhassa sosyal medya bu maksatlar için hazırlanmış binlerce hazır kalıp materyalden oluşuyor. Bunları ne zaman, niçin yapıldıklarını bilirsek düşüncelerimizi, inançlarımızı muhafaza etmemiz de daha rahat olacak.

Konuyla alakalı bir film incelemesi: Die Welle

Bünyamin Ekmen

Bünyamin Ekmen

Makina mühendisi, müteşebbis. Kelambaz mecrasının imtiyaz sahibi.

Okumayı ve paylaşmayı sever. Burada olmaktan dolayı çok mutlu.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!