Kelâmbaz
Oğuz Han Destanı

Oğuz Han Destanı

Oğuz Han

“Babası ona amcası Küzhân’ın Oğuz’un kızını nişanladı. Oğuz kadını eve getirdi. Onu Allah’a imâna çağırdı. Kız kabul etmedi; Oğuz da ona yakınlaşmaktan kaçındı. Babası oğlunun bu kıza yüz vermediğini görünce, diğer kardeşi Kürhân’ın kızını ona istedi. Oğuz ondan da aynı şeyi istedi. Kız çekindi ve  “eğer beni bu hususta zorlarsan meseleyi babana anlatırım; sonra o seni öldürür”  dedi. Oğuz da aralarındaki münâsebeti kesti.”

Bugün her şeyin modernleştirilmesi dinden, kültürden, dilden, tarihten tavizler veren bir anlayışı peyda etmiştir. Maalesef geçmişi olduğu gibi kabul edip ceddinin maksat ve mantığını anlamak istemeyen, kendi modern hayatına göre tarihî hadise ve mefhumları (kavramları) yontarak içini kendi görmek istediği gibi dolduran bir kitle vardır.

Sosyal medyadaki uydurma yazıların kaynak alındığı ancak asırları aşmış, milletin bağrında yoğrulmuş tarihnamelere, destanlara, menkıbelere burun kıvrıldığı bir devirdeyiz.

İşte bu burun kıvrılan kıymetli eserlerden bir de şüphesiz Oğuz Kağan destanıdır.

Yazıdaki hikaye feministlerin hoşuna gitmeyebilir. Ancak tarihi hakikatler bizim düşündüğümüz hayal ve tasavvurlarımızdan çok farklıdır. Bugün birilerinin imkanı olsa bütün İslam tarihini, Türk tarihini modern dünyaya göre sil baştan yazmak isteyeceklerdir. Nitekim TV ve sinema dünyası ekseninde pek çok tarihi hakikatin modern anlayış istikametinde saptırılması veya üstünün örtülmesi ehlince hemen farkediliyor.

Halk tarihi hadiseleri muhakeme edip değerlendiremediği için kendisine gösterileni doğru kabul ediyor. Bundan dolayı da akademisyenler hep popülerizme karşıdırlar. Ancak milletlerin tarih şuuru da her devirde popüler neşriyatla oluşmuştur. Hiçbir zaman insanların kronikleri, tevarihnameleri okuduğu duyulmamıştır. Çünkü sıkıcıdır…

Biz milletçe ortak tarih şuurumuzu, milli ideallerimizi destanlar vasıtasıyla oluşturduk. Dünya edebiyatında Türkler kadar çok destan yazmış bir millet yoktur. Vaktiyle cengaverlik vasfımız kuvvetliydi. Dolayısıyla geçmişe ve hayata destanca bakmak, ortak bir hikayenin kodlarına işlenmiş ortak ideallerde/hedeflerde birleşmek, bizim en karakteristik hususiyetimizdi.

Ortada Oğuz Kağan, sağında ve solundakiler de Gökten inen hanımından olan Gün, Ay, Yıldız ve bir gölün ortasındaki ağaç kavuğunda görüp sevdiği hanımından olan Gök, Dağ, Deniz isimlerindeki oğullarının temsili resimleri

Milli kodların işlendiği destanlar, bugün tarihine sahip çıkan milletlerin başucu eserleridir. Artık yeni bir dünya düzeni var. Yeni destanlar yazacak bir millet de artık kalmadı. Ancak bu mevcut destanlarını okumayacak, kültür ve ananelerine sahip çıkmayacak bir millet kalmadığı manasına gelmez. Dünya milletleri arasında çok zengin bir destan kültürüne sahip olduğumuz halde destanlarımızı yeni kuşaklara ne kadar anlatıyoruz?

Viyana kapılarını omuzlayanların ruhu destanlarımızın satır aralarında saklıdır. Şimdi destanlar yaşadığımız değişimi, modern hayatımızla tarihi ananelerimiz arasındaki farkı gösteren ibret levhalarıdır.

Oğuz Han Destanı ve Çok Eşlilik Meselesi

Tarihte ne kadar çok tevil edilse de, kaçamak yorumlar yapılsa da çok eşlilik, akıl baliğ olunca yani ergenlik çağında evlenme, kocaya itaat, anne-babaya itaat bizim medeniyetimizin, kültürümüzün bir realitesidir. Ataerkil bir cemiyet olmak bariz vasıflarımızdan biridir. Çok eşlilik Anadolu’da çok yaygın olmamakla birlikte yadırganan da bir şey değildir.

Gençler buluğ çağına erdikleri zaman hemen evlendirilirler. Zira savaşçı bir cemiyette neslin devamı, soyun yürümesi çok mühimdir. Aynı zamanda kocasına itaat etmeyen kadın, çoluklarına-çocuklarına hizmet etmeyen erkek, milletine de devletine de hizmet ve itaat etmeyi beceremez. İşte Oğuz destanında sadece savaşlar, kahramanlıklar değil bütün bu cemiyet hayatımıza dair bilgiler de anlatılıyor.

Bir dijital oyun konsepti için yapılmış temsili Oğuz Han resmi

Kıymetli tarihçilerimiz gerek metin neşri gerek inceleme eserleriyle kültür ve medeniyetimiz arasında köprü vazifesi görmektedirler. Bunlardan biri de Zeki Velidi Togan’dır. Çok çalkantılı bir hayatı olan Zeki Velidi Bey’in hayatı calib-i dikkattir. Pek çok ilmi çalışmasından biri de Reşidüddin Fazlullah’ın Câmi’ü’t-Tevârih adlı tarih kitabının Oğuz Han’a dair kısmını ömrünün son demlerinde tahkikli şekilde neşretmesidir. En eski Oğuz Han destanlarından biri işte bu metindir. Evvela metni iktibas edelim ve bundan 1000 sene evvelki tarih şuurumuzu görelim.

Oğuz Destanı şöyle başlıyor:

Oğuz Hân’ın Doğuşu ve Türk Boylarının Başına Geçmesi

Türk tarihçileri ve dili çabuk râviler şöyle anlatırlar: Nuh Peygamber -aleyhisselam- yeryüzünü oğulları arasında bölüştürdüğü zaman büyük oğlu Yafes’e Doğu İlleri ile Türkistan’ı ve o tarafları verdi. Yafes,  Türklerin deyişine göre Olcay Hân diye lâkâp alır. O göçebe olarak yaşıyordu. Yaylak ve kışlağı Türkistan’da olup yaz aylarını İpanç şehri yakınlarındaki Ortag ve Kürtag’da, kışları da aynı yörelerdeki, [Karakurum diye meşhur olan]  Karakum’daki  Borsuk  adlı  yerde geçiriyordu.

Burada iki şehir vardı: Birisi Talas, birisi Karı(Eski) Sayram ki, bu son şehrin çok büyük kırk (tane) kapısı vardı. [Bugün orada müslüman Türkler yaşıyorlar.][Sayram aynı zamanda Hoca Ahmed-i Yesevî’nin doğduğu yerdir.] Olcay Hân’nın paytahtı bu yerde idi. Onun Dîb Yabgu Hân adında bir oğlu oldu. Dîb’in mânâsı taht ve makam, Yabgu ise halkın önderi demektir. O büyük ve tanınmış bir padişahdı.

Dört muteber ve şöhretli oğlu vardı: Karahân, Orhân, Kürhân ve Küzhân.

Karahân veliahd olduğundan babasının yerine geçip padişah oldu. Onun çok talihli ve padişahlığa lâyık bir oğlu dünyaya geldi. Üç gün ve üç gece anasının sütünü emmedi. Anası artık onun hayatından ümidini kesmiş, kederli ve endişeli idi. Bir gece rüyâsında oğlunun kendisine bir şeyler söylediğini gördü: Eğer sütünü emmemi istiyorsan biricik Allah’ı ikrar ve itiraf et;  üzerine olan hakkım olduğu gibi farz bil! 

Kadın üç gece bu hâli rüyasında gördü. Bu kavim kâfir dininde olduğu için kadın meseleyi onlara anlatamadı. Kocasından gizli olarak Allah’a imân etti. Elini göğe kaldırıp dua etti ve dedi ki: Ey Rabbim,  bâri  ben  bîçârenin  sütünü  bu  çocukcağızın zevkine  uydurup  tatlı kıl!

Oğuz o anda anasının göğsüne yapışıp emmeye başladı. Bir yıl geçince babası onda olgunluk ve asalet belirtileri gördü. Onun temizlik ve güzelliğinden hayrette kaldı ve dedi ki: Bizim kavim ve uruğumuzda bundan daha güzel bir çocuk dünyaya gelmemiştir. 

Çocuk bir yıl sonra, [aynı İsa peygâmberinki gibi] dili açılıp konuşmaya başladı ve “ben bir otağda doğduğum için adımı Oğur(z) koymak  gerekir” dedi.

Oğuz çocukluğunda ve büyüme çağında, ergin oluncaya kadar daima Tanrı’yı anıp ona şükrederdi. Her fırsatta ister uykuda, ister uyanık halde, yaratıcı Tanrı’yı muhakkak anardı. Ona Tanrı’nın nurlu feyzi erişti. Her türlü ilim ve hünerde ok atmada, kargı kullanmada, kılıç çalmada ve bilgi hususunda âleme ün olacak şekilde gelişme gösterdi.

Babası ona amcası Küzhân’ın kızını nişanladı. Oğuz kadını eve getirdi. Onu Tanrı’ya imâna çağırdı. Kız kabul etmedi; Oğuz da ona yakınlaşmaktan kaçındı. Babası oğlunun bu kıza yüz vermediğini görünce, diğer kardeşi Kürhân’ın kızını ona istedi. Oğuz ondan da aynı şeyi istedi. Kız çekindi ve  “eğer beni bu hususta zorlarsan meseleyi babana anlatırım; sonra o seni öldürür”  dedi. Oğuz da aralarındaki münâsebeti kesti.

Karahân, Oğuz’un her iki kızdan nefret ettiğini anlayınca küçük kardeşi Orhân’ın kızını istedi.  Tesadüfen bu kız,  bir gün kendi cariyeleri ile su kenarında gezip seyretmekte idi. Cariyeler suda çamaşır yıkıyorlardı. Oğuz da bir avdan dönüyordu. Konuşmaya başlayıp Oğuz ona  kendi  maksadını  anlattı:

-Eğer dediklerime uyar, onları kabul edersen, seni zevceliğe kabul ederim aksi takdirde öteki gelinler gibi senden de kaçınır, uzaklaşıp ayrılırım. 

Kız şöyle dedi:

-Ben senden bir parçayım; her ne emredersen ona baş eğer, itaat ederim. Nerede senin halkan(küpen) bulunuyorsa orası bana kulak, nerede (saçlarını  tutturan) çember varsa  orası bana başdır.

Oğuz bu kızı eve getirdi ona yakınlaştı; onu çok seviyordu. Kadın da aynı şekilde ona bağlılığını ve sevgisini gösteriyordu. Oğuz önceki iki geline yüz çevirmekte devam ediyordu. Bir gün Oğuz bütün yakınları ve dostları ile ava gitmişti. Babası kâfir Karahân bu arada bir toy tertip etti. O, Oğuz’un eşleri olan her üç gelinine kâse tuttu ve yemek sırasında bir ara  “Evvelki iki, gelin, sonraki geline nisbetle daha temiz, daha güzel ve daha üstün oldukları halde Oğuz niçin onu daha çok seviyor; bunun sebebi nedir?” dedi. Bu iki gelin içlerini dökmek için böyle bir fırsat bekliyorlardı ve şimdi tam sırası olduğunu gördüler.

Kinle ve düşmanlıkla dediler ki:  “Oğuz bizi tek bir Tanrı’ya inanıp ona ibâdete davet etti. Biz böyle bir yaratıcı tanımıyoruz dedik. O buna kızarak bizden uzaklaştı. Bu gelin onun emrine uydu; böylece ona şefkat ve sevgi gösterdi. Şimdi bu karı-koca yeni dini tutmuşlardır; atalarının dinini inkâr edip ona yüz çevirmişlerdir.”

Karahân bunu o gelinden sordu,  kız inkâr etti. Karahân öfkelendi ve kinle doldu. Hemen o zaman kardeşlerini ve akrabalarını toplayıp onlara dedi ki:

 “Oğlum Oğuz çocukluğunda mes’ud, talihli ve padişahlığa istidatlı idi. Şimdi işitiyorum ki,  kendi dininden dönmüş  ve  başka  bir Tanrı seçmiş. Bir çocuğun bize ve mabudumuza ihânet edip onu küçümsemesi rezâletine nasıl katlanabiliriz?”

Kengeş (meşveret) ederek Oğuz’u öldürmeye karar verdiler. Onu ezecek asker ve kuvvet topladılar. Oğuz’a karşı sevgi ve şefkât hissi ile dolu olan küçük zevcesi bu haberi duyunca,  komşularından bir kadını kocası Oğuz’a haber vermek için gönderdi. Oğuz da savaşa hazırlandı.

Oğuz’un Babasına, Amcalarına, Hısım ve Akrabalarına Karşı Savaşı

Oğuz avdan dönüp evin yakınlarına gelince babası ve amcalarını kendi yakınları ile birlikte savaşa hazır halde buldu. Kendi nökerlerinin başında onlarla çarpıştı. Bu savaş sırasında babası Karahân, amcaları Kürhân ve Küzhân öldürüldüler. Oğuz yerinde dayandı ve yetmişbeş  yıl amcalarının  uruğları ile daima çarpıştı. Nihâyet onları yenip ezdi. Onların vilâyet ve boylarını ta Karakurum ötelerine kadar kendi idâresine aldı. Kılıç artıkları nihâyet onun hâkimiyetini kabul ettiler. Dediler  ki:

-Biz senin aslından ve soyundanız; aynı kökten türeyen dal-budakları ve onların yemişleriyiz. Niçin bizi yok etmek için bu kadar uğraşıyorsun?

Oğuz dedi ki:

-Eğer sizler Tanrı’ya inanır, birliğini kabul ederseniz canınız aman bulur ve size oturmak için Türkistan’ı veririm.

Fakat onlar inkâr gösterdiler. Oğuz onları Karakurum’a kadar sürdü. Onlar da ister istemez yoksulluk içinde Tuğla Irmağı kenarındaki çöl ve vadilere göçüp yaşamaya devam ettiler.  Orasını kendilerine yaylak ve kışlak yaptılar. Bunlar fakirlik, yoksulluk, acz ve kırıklıktan her vakit üzüntülü ve gamlı idiler. Oğuz onlara “Muval” diye ad verdi, yâni her zaman kaygı,  gönlü dar ve zavallı olunuz; köpek derisi giyip av eti yiyiniz bundan sonra artık Türkistan’a gelmeyiniz.

[Bu yüzden, Türkmenlerin inanışına göre Moğollar Kürhân, Küzhân ve Orhân’ın neslinden türemiş ve doğu taraflarına sahip olmuşlardır. Amma onların ne oldukları hususu doğru olarak belli değil öteki iki kızın durumu, Tanrı’nın birliğini kabul edip etmedikleri ve  Oğuz’un onları kendi yanına alıp  almadığı da bilinmiyor]

Oğuz bu savaşlardan sonra atından inince altın evin kurulmasını buyurdu ve orada kendi taraftar ve dostlarıyla bir toy yaptı. Kendisine yardım etmek üzere iltihak etmiş olan bir kavme “Uygur”  adını verdi.  Türk dilinde izinden giden,  uyan demektir.

Diğer bir kavim de,  düşmanları yağma edip ganimet, olcay alındığında,  hayvanlar bunları  taşımak  için  yetişmediğinden “Kanglılar (kağnılar)” yaptılar.  Bundan evvel tekerlek  yoktu; (arabayı) ilk  defa  bunlar inşa ettiler. Levazım,  ağırlık  ve  olcayları  bunun üzerine  koyarak taşıdılar,  gittiler. Oğuz bundan dolayı onlara Kanglılar (yâni arabalılar) adını verdi.

Talas,  Sayram ve o tarafların askerleri, Oğuz’un ülkesinde dikbaşlılık gösterdiler. Oğuz onların üzerine yürüyüp yendi. Talas ve Sayram’dan başlayıp Maveraünnehr, Buhara ve Harezm’e kadar zaptedip idâresine aldı.

Memleketin dört bir tarafında oturan yakınları ile anlaşmasını yeniledi ki, evine ve yakınlarına saldırmasınlar ve o da cihângirliğe güvenle girişebilsin.

Destanın tamamı için kaynak: Reşîdüddîn Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih, XII.Asır, Trc: Zeki Velidi Togan, Enderun yay. 1982

***

İslamiyet’ten Önceki mi Sonraki mi?

Bazı sitelerde bu Oğuz Han Destanı sanki bu milletin kültür ve ananelerini yansıtmıyormuş gibi yersiz yorumlar gördüm. Halbuki destanlarda asıla değil fasıla bakılır. Yani metni okuduğunuzda size vermek istediği ibretler ve mesajlar vardır. Bunları alırsınız. Yapılan mübalağa, abartı bu mesajların akılda kalması içindir.

Oğuz Han Destanı’nın bir de İslamiyet’ten evvelki versiyonu vardır. Uygurca yazılmış olan metinle arasında farklılıklar ve ortak noktalar vardır. Bir de yazılı olmayan metinler var. Esasında asıl, gerçek Oğuz destanı bu sözlü kültürle aktarılan hikayedir. Bu sözlü hikayeler de anlatılan coğrafyaya göre değişebilmektedir. Fakat hikayenin ana omurgası bellidir.

Bu iktibasladığımız metin ile Uygurca metni yan yana yapılan yorumların yersiz olduğu görülüyor. Çünkü her iki rivayette de itiraz edilen, modern tasavvurun zıttı meseleler ortak gibidir. Verilen mesajlar şunlardır:

  • İki rivayette de tek bir ilah inancı vardır. Hatta Uygurca destanda evlatlarına yaptığı vasiyet hükmündeki nasihatında Oğuz Hân’ın son sözleri “Rabbime olan borçlarımı ödedim.” şeklindedir.
  • İki kaynakta da bu fetihleri tek olan ve bütün noksanlıklardan berî yaratıcıya borcunu ödemek, onun ismini yaymak için yapar. Bu sayede milleti ve devleti dirlik ve refah içinde güçlenir. Uygurca destanda yaratıcının bir yardımı olarak bir bozkurt Oğuz’a rehberlik eder.
  • İki destanda da Oğuz kısa zamanda büyür. Bu çocukların çabuk yetişmesi için gereken bilgilerin bir an evvel öğretilmesi ve hayat mücadelesine atılması gerektiği mesajını verir.
  • Her iki destanda da Oğuz han çok eşlidir. Uygurca rivayette iki diğerinde İslami rivayette üç hanımı vardır. İslami rivayette ona itaat eden tek eşle beraber olur. Müşrik eşlerinden uzak durur ve sonra onlardan ayrılır. Uygurca rivayette iki hanımından ayrıldığına, uzak durduğuna dair bir şey mevzu bahis değildir. Anlıyoruz ki Türklerde İslamiyetten önce de sonra da çok eşlilik vardır.
  • Oğulları babalarına itaat etmiş kimselerdir. Atalarının yolunu, izini takip ederler. Onların vasiyetlerini eda ederler.
  • İki destanda da boy, han, şehir ve yer isimleri Türkçe’dir, çoğu aynıdır. Dilde herhangi kopuş yoktur.
  • Oğuz her ikisinde de kuvveti, cesareti ve kahramanlığı kadar akıl ve irfanı, ilmi ve şanıyla da yüce bir kimsedir. İlme ve irfana kıymet verişine vurgu vardır.
  • Boyunun beyleri, memleketinin alim ve fazıllarıyla meşveret eder.
  • Ordusunun başında, askeriyle yan yana çarpışır.
  • Hanlık sevdası, makam hırsı gözünde yoktur. Fethettiği yerlerde zulmetmez. Göğü çadır, yeri yatak bilir. Ve daima fetih peşindedir.

Destanların bu ve benzeri mesajlarını göremedikten, ibret almadıktan sonra fantastik hikayelerden ne farkı kalır?  Zeki Velidi Togan bu iki farklı Oğuz Han destanı için şu değerlendirmeyi yapar:

 “Oğuz  Han destanları  bize  biri  Batı  Türkistan  ve  önasya’daki  Oğuz,  diğeri  Ortaasya  ve  Uzakdoğu’daki  Oğuz  şeklinde  iki  rivâyet  olarak  gelmiştir. Orta Asya’da Çengiz  evlâdının  daha  İslâmiyeti  kabul  etmemiş  olanları  için  XIII.  yüzyılda  yazılmış  olacağını  tahmin  ettiğimiz  bir  Uygurca  şekli bu  Destanın  doğu rivâyetini  aksettiriyor.  Bu  rivâyetten  anlıyoruz  ki  esere  Moğol  zamanının  dil  bakımından  tesiri  varsa  da,  Moğollardan  evvel  dahi  uygurca  yazı  kullanan,  fakat müslüman  olmayan  Türk  ve  Moğol  kabileleri  arasında  yayılmış  bir  Oğuz  Han Destanı  rivâyeti  vardı… ”

Netice olarak en eski destanlarımızdan biri olan Oğuz Han Destanı gibi daha nicesi insanımıza yüksek idealler aşılamış, bununla birlikte geçmişin kültür ve örfünü de aktarmıştır. Her devirde ve coğrafyada bu yüksek idealler işlenerek milli şuur diri tutulmuştur. Günümüzde bu destanların okunması, öğretilmesi, Oğuz Han gibi destanlaşmış numune karakterlerin bilinmesi sağlanmalıdır. Aksi halde Spartaküs, Marvel, DC hamasetinde kaybolan bir nesli kurtaramayacağız.

Ali Tüfekçi

Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Sosyal ilimlere; tarih, sosyoloji, psikoloji ve İslami ilimlere meraklı.
DailySabah Culture&Arts yazarı. Kelambaz editörü.

1 comment

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

  • Allah razı olsun kardeşim. Allah ilmini ziyadeleştirsin gerçeklerle hakikatlerle buluştursun seni bu çalışman için tebrik ederiz.

    Milattan önceki Oğuzhan ve seferleri cihadı Töresi neyse milattan sonraki Karahanlı Gazneli Selçuklu ve Osmanlıların da seferleri cihadı ve Töresi(Şeriatı) aynıdır.

Bizi Takip Et!