Kelâmbaz
Ben Nesli, Generation Me

Ben Nesli, Generation Me

Y nesli özellikle gezi olaylarından sonra gündeme geldi.  Bu konuda dünyada yazılmış en meşhur kitap olan “Generation me” ülkemizdeki popülaritesini mecliste Beşir Atalay’ın elinde görülmesine borçlu. Dr. Jean M. Twenge tarafından yazılan kitap, Türkiye’de “Ben Nesli” ismiyle neşrediliyor. 1970, 1980 ve 1990’larda doğan “Ben Nesli” mensubu gençlerin hoşgörülü, özgüvenli, açık fikirli ve hırslı fakat bir o kadar da sinik, depresif, yalnız ve kaygılı olduğunu, bölüm bölüm işleyerek ortaya koyuyor.

Bugünün gençlerini, bir şekilde kendimizi de daha yakından tanımak adına “Generation Me” kitabının okunacak kitaplar listenizde üst sıralarda olmasını tavsiye ediyorum.

Bu kitabın özeti diyebileceğim bir yazıyı aşağıda paylaşıyorum. Özetin devamında narsistik kişilik bozukluğuyla ilgili de bilgiler yer alıyor. Not: Kaynağı bulamadığım için belirtemedim.

Ben Nesli kitabı Dr. Jean Twenge ait. Dr. Twenge Sen Diego Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nde doçent olarak çalışmalarına devam ediyor. Kaliforniya Amerika’nın en zengin eyaleti. Bu zenginliğin sonucu olarak da tüketim krallığının başkenti. Yazar Kaliforniya’da yaşayan genç nesilden yola çıkarak “Ben Nesli“ kitabını yazıyor. Bu kitabı, Amerika’daki 1.3 milyon genci inceleyerek yazmış. 1970, 1980 ve 1990’da doğan gençler üzerindeki araştırmaları kapsıyor.

Kitap günümüz hakkında çok güzel ipuçları veriyor. Yazar çağımızın en büyük hastalığının bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan narsizim, bir gerçekliğe dayanmayan iyimserlik, başarısız olma ihtimalinin getirdiği kaygı ve bu kaygı sonucu oluşan depresyon olarak tanımlıyor. Kitapta incelenen “ben nesli”, kendini evrenin merkezi haline getiren ve kendinden başka kimseyi önemsemeyen bir nesil, kendinden başka kimseyi önemsememeye başladıkça toplumsal değerlerinde bir anlamı kalmıyor ve bir süre sonra birey değer erezyonuna uğruyor. Tüketmek ve istediğini elde etmek için her şeyi hak görüyor ve kendisinden başka kimseyi düşünmediği için başarısız oldukça umursamıyor ya da çok büyük bir kaygı duymaya başlıyor ve depresyona giriyor.

“Ben nesli” değer erezyonuna uğradığı için iş hayatına girince de aradığını bulamıyor ve kendini aramak adına sürekli iş değiştiriyor. Kendine odaklı olduğu için iletişim yönü zayıf. Kendini değerli hissetme hali o boyutta ki bir çok kişi hiçbir şey yapmadan ve çaba sarf etmeden iş hayatında var olmak istiyor. “Sen özelsin” yaklaşımı ile iş yerinde en ufak iyi niyetli bir eleştiriyi bile kendine saldırı olarak algılıyor ve hemen savunma ya da yok sayma davranışına geçiyor. Kendini ön plana koyma isteği, bir yandan önemli bir özgürlük oluştururken diğer taraftan tarifsiz bir hayal kırıklığı yaşatıyor ve sonunda kendisini yalnız hissediyor. Yalnızlaştıkça da ayni Narkissos gibi kendine bakmaktan paralize oluyor ve önemli değeri olan üreticiliğini, farklılığını kaybediyor .

Yazarın görüşüne göre Amerika’da iş hayatında kalma süresi uzun olduğundan “Ben nesli”ni yetiştiren nesil şu an bu neslin yöneticisi durumunda ve ona bir ebeveyn gibi yaklaşıyor ne olursa olsun onu anlamaya çalışıyor. Yazara göre asıl tehlike bir on yıl sonra başlayacak. Şirketlerde “ben nesli” her sene artmaya devam edecek; şu an iş hayatında yönetici olan ve “ben nesli”ni her koşulda seven nesil sahneden çekilecek ve sahneye farklı kuşaklara sahip yeni “ben nesil”leri gelecek.

Oysa Narkissos’un tarifsiz bir güzelliğe sahip oluşu gibi “ben nesli” de inanılmaz bir farklılık üretebilme potansiyeline sahip. Büyürken içinde bulundukları Kaliforniya sendromu onların kendilerini yanlış tanımlamasına neden oluyor. Tüketim toplumu içinde yaşama ve istediğini satın alabilme imkanı bir süre sonra para sahibi olmanın güç sahibi olma anlamına geldiği imajını oluşturuyor. Bu da farklılık üretebilme kabiliyetini öldürüyor, doğadan kopuyor ve teknolojinin içine gömülüyorlar. Aynı Narkissos’un kendine hayran oluşu ve kendini seyretmekten ölüme gitmesi gibi.

Kendine güven bir insan için olmazsa olmaz koşullardan biri. Bence hayatta başarıya getiren en önemli değerlerden biri. Eğer kendimize güvenmezsek başkalarının rüzgarında yok olur gideriz. Özgüven sahibi olmak ile narsist olmayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Kendine güvenmek için önce kendini tanımak ve neler yapabileceğinin farkına varmak gerekiyor. Sonra adım adım prensibiyle bu temel üzerine geleceği inşa etmek lazım. Kendimize koyduğumuz küçük hedefleri gerçekleştirdikçe daha büyük hedefleri gerçekleştirmek için güç topluyoruz. Böylece hayat amacımıza ulaşmamızı sağlayacak yolu çiziyoruz ve mutlu oluyoruz. Mutlu oldukça daha çok özgüven sahibi oluyor ve ileriye atılıyoruz. Aksi halde boş bir özgüven ile Narkissos gibi kendimize hayran oluyor ve olduğumuz yerde kalıyoruz. “Ben değerliyim, ama benim değerimi kimse anlamıyor” düşüncesiyle kendimizden başka herkesi değersiz görüyoruz. Aslında kaybedenin kendimiz olduğunu görmüyoruz. Bizi sevenlerde bizimle konuşamadıkları için Yankı gibi oluyor ve bizim sözlerimizi bize tekrarladığında kendi söylemlerimizi duymaya hazır olmadığımız için herkesten uzaklaşıyor ve yalnızlaşıyoruz.

İş dünyasında başarının yolu iletişimden geçiyor. Kaliforniya sendromu iletişim kanallarını tıkayan önemli etkenlerden biri. Bu sendroma hiç yakalanmamak ve içimizdeki üreticiyi ortaya çıkarmak dileğiyle.

Dipnot (Narsisizm):

Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Farklı tanımları ve kullanımları mevcuttur. Sigmund Freud, Narsisizmi ‘Dış dünyadan soyutlanan libidonun (cinsel enerji) egoya (ben) yönlendirilmesi’ şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra nesnelere yönlendirilmesi; fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya yönlenmesi durumudur. Bebek dış dünya ile ilişki kuramadığı erken bebeklik döneminde gerçek bir narsisizm durumu içindedir. Libido dış dünyaya yönlendirilmemiştir. Bebeğin nesneleri ‘ben olmayan nesneler’ olarak algılaması aylar alır. ‘ben’ ve ‘ben olmayan’ arasında bir ayrım yapamaz. Dış dünyaya ilgi duymuyordur ve dış dünyada bile değildir. Bebek için tek gerçek kendisidir. Acıkması, susaması, üşümesi bebek için tek gerçekliktir. Bu durumu ‘birincil narsisizm’ olarak tanımlanır. Bebek büyüdükçe dış dünya ile ilişkileri artar ve dış dünya kurallarını öğrenir. Giderek libidosunu nesnelere yönlendirir; nesne sevgisi ve giderek nesnel düşünce ağırlık kazanır.

İnsan her ne kadar libidosuna nesne bulabilse de mutlaka görece olarak bir ölçüde narsisist kalır. Bu durumu ‘ikincil narsisizm’ olarak tanımlanmıştır. Narsisizm insan için yaşamını sürdürebilmesi açısından bir ölçüde gereklidir. Bazı durumlarda; kişinin narsisizmi toplum için, hatta kendi akıl sağlığı için makul oranlarda değilse; kişi akıl hastalıklarıyla karşılaşabilir. Önemli psikiyatrik rahatsızlıklar olan nevroz, paranoya hatta psikozda narsisizm etkileri görülmektedir. Birincil narsisizmde bebek dış dünyanın ayrımına varmamışken; ikincil narsisizmde dış dünya gerçekliğini yitirmiştir. Narsisizmin çok özel bir türü de; Roma Sezarları, Mısır firavunları, diktatörler gibi çok güçlü kişilerde bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibidirler kendi gözlerinde. Yaşam ya da ölüm gibi önemli doğa olaylarına bile bir tek cümleyle karar verebilmekteydiler. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm, etraflarındaki herkesin kendilerine düşman olmasıydı. Güçlerinin ve şehvetlerinin bir sınırı yokmuş gibi davranmaya çalışırlar, sayısız insan öldürüp, sayısız şatolar kurarlardı. Varlıklarının kendilerinin de çözemediği sorununu insan değilmiş gibi çözmeye çalışsalar da aslında durumları düpedüz deliliktir. Dış dünya ‘ben’ olmadığı için, narsisist kişi dış dünyayı anlayamaz/algılayamaz ve bu durum kişide korku oluşturur. Diktatör gitgide daha yıkıcı, daha yalnız ve korkak olur. Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler. Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bağdaşmasa bile daima kendilerini haklı göstererek ve o hedefi, gerekli emeği vermeden bile hak etmiş sayarak en önde, en gözde ve tek olmak isterler. Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarını anlayamazlar. Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir. Başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir. Gerçekle bağdaşmayan, başkalarının zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun, kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi ve manevi kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında öfkelerine hakim olamaz, saldırganlaşır, çöker, hatta ağır psikotik tablolara girerler.

Yazarın diğer yazıları:

Pedagojiye Başlangıç; Yengeç Kitap

Sosyal Şizofreni ve Marjinallik

Bünyamin Ekmen

Bünyamin Ekmen

Makina mühendisi, müteşebbis. Kelambaz mecrasının imtiyaz sahibi.

Okumayı ve paylaşmayı sever. Burada olmaktan dolayı çok mutlu.

Yorum Yaz

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Bizi Takip Et!